Selamın aleyküm.
İzlediğim bir sosyal deneyi sizlerle paylaşmak ve yorumlarınızı almak istiyorum. Aslında tabii ki temelde üzerine düşünmenizi istiyorum. Çünkü insanlarla aynı şeyleri hissedebiliyor muyuz hala diye merak ediyorum ben. Ne biliyim, olan olaylar karşısında tepkilerimiz nasıl, hislerimiz nasıl şekilleniyor, neler söylemek veya yapmak istiyoruz falan.
Aslında yeni bir proje olarak, bu tür videolar ile insanların tepkilerini ölçme, konu üzerine fikirlerini alma, üzerine konuşma ve bunları bir yerde toplama gibi şeyler düşünüyorum bu ara.
Aslına bakarsanız iki video var, birini daha önce paylaştım diye hatırlıyorum, ama konu hemen hemen aynı olduğundan bir kez daha paylaşmak istiyorum.
Konu kimin daha cömert olduğu.
Hani herkes ''zengin olsam şu kadar para yardımı yapardım, bütün fakirlere yardım ederdim, şu kadarını bağışlardım'' der ya, o insanlara inanmayın. Çünkü elinde az varken vermeyen, çok varken de vermez. Çünkü elinizdeki az da olsa, çok da olsa nefsiniz size aynı şeyi söyler; onun size ait olduğunu..
Bu yüzden, zorunlu olarak harcaması gereken miktar hariç (yol parası, yemek parası vs.), insanlar ellerindekini paylaşmak için az ya da çok olması kriterine bakmazlar. Bu olay yalnızca içlerindeki ''paylaş'' ve ''paylaşma'' sesini dinlemeleri ya da duymazdan gelmeleriyle, onu bastırmalarıyla alakalıdır.
Lafı uzatmadan ilk videoyu vereyim;
Muhtemelen bunu sayfamda veya nette daha önce izlemişsinizdir. Her haluk'arda tekrar izlemenin güzel olacağı kanaatindeyim. Bunu izledikten sonra, geçenlerde bulduğum ve çok daha fazla etkilendiğim bir başka aynı temalı videoyu veriyorum şimdi;
Bu da Link.
Özellikle ikinci videodan baya baya bir etkilendim ben. Özellikle adamın ağlaması, beni harbiden bi sarstı diyebilirim. Biraz duygusal herifin tekiyim, çabuk etkilenirim, ama bu video gerçekten güzeldi. Ve bu gibi şeyler beni her zaman düşünmeye sevk eder. Amacım da bir nebze de olsa sizlerin de düşünmesini sağlamaya çalışmak.
Şu içi bomboş dünyada her bir lüzumsuz şeyi enine boyuna düşünüyor, kafa yoruyoruz. İhtiyacımız olmayan şeyleri öğreniyor, ve öğrendiğimiz bu gereksiz şeylere ihtiyacımız olmayacak şekilde hayatımızda yer veriyoruz. Birçoğumuz zaten istemediğimiz işlerde çalışıyor veya bölümlerde okuyoruz. Hayatımızda uyanık kaldığımız anların çoğunu televizyon izleyerek geçiriyor ve dizilerde veya reklamlarda gördüğümüz insanlar gibi olmak istiyoruz. Yaşadığımız hayat ise bambaşka. Yanı başımızda olan ise hepsinden farklı. Gerçekleşmeyecek hayaller koyuyorlar önümüze ve kişisel gelişim seminerleri, kitaplar ve televizyon programlarıyla ''hayal edebilirseniz her şeyi yapabilirsiniz'' diye bir hedef diktesi yapıyorlar.
Biraz dikkat ederseniz, dikkatli bakarsanız; size sahte bir hayal veren de, ''hayallerinizi gerçekleştirebilirsiniz'' diyenler de aynı kişiler. Yani burada bile bir ilüzyon saklı aslında. Bize kendi istekleri doğrultusunda hayal etmeyi dikte ediyorlar. Biz de televizyon yıldızı, pop yıldızı ve manken olacağımıza inanıyoruz. Olamayacağımızı anladığımızda ise yeterince kızmış ve hayattan bıkmış, hayal kırıklığına uğramış insanlar oluveriyoruz.
Bu da toplumdaki insanların, bilhassa da gençlerin neden en büyük idollerinin pop veya rap yıldızları, oyuncular ve mankenler olduğunu en iyi şekilde açıklar. Özellikle gençlere en sevdiği kişileri sorarsanız, mutlaka televizyondan tanıdığı insanlar büyük çoğunluğu oluşturacaktır.
Konuyu paylaşmaya çevirirsek yine eğer..
Aza sahip olan insanların daha cömert olduklarını görebiliriz aslında. Çünkü aza sahip olan insanlar, sahip olduklarından bir şeyler verdiklerinde, bir orantı yaparsak, varlıklarının çok büyük çoğunluklarını, hatta bazen tüm varlıklarını verdiklerini görürüz. Fakat çoğa sahip olanların verdikleri, sahip oldukları toplam şeylerin çok ama çok daha küçük yüzdeli halidir. Cebinde 10 lirası olan adamın 5 lira vermesiyle, 1000 lira olan adamın 10 lira vermesi aynı şey değildir. Birinin diğerinden daha fazla miktar vermiş olması sizi aldatmasın. Çünkü aza sahip olan kişi, sahip olduğunun yarısını verirken; çoğa sahip olan yalnızca 10'da 1'ini vermiş oldu.
Yani insandaki cömertlik, zengin ya da fakir olmasıyla ölçülmez. Ölçü bu değildir. Bu yüzdendir ki ''zengin olsam fakirlere şöle yardım ederdim'' diyen insanlar bana her zaman palavracı gibi gelmiştir. O insana sorulacak soru; ''şuan ne kadar yardım ediyorsun?'' dur. Günün üç öğünü dışarıda yemek yiyen, her gün birbirinden farklı ve pahalı elbiseler giyen insanlar, ellerine çok para geçip zengin olduklarında fakirlere yardım edeceklerini söylerken beni yalnızca tiksindiriyorlar.
True Story ASA' den |
Ne değişti peki?
Kendimizi kandırmayalım.
''Zengin olsam ihtiyacı olanlara yardım ederdim'' diyenler, kendini buna inandıranlar, yarın ilk gördükleri ihtiyaç sahibine verebildikleri en iyi miktarı versinler. Eğer bunu yapabiliyorlarsa, kendilerine karşı dürüstlerdir.
Gördüğü her peçete satan insandan aldığı peçeteler nedeniyle çantası peçeteyle dolan insanlar gördüm ben. Yaşlarına aldırmadan, ufacık sermayeleriyle aldıkları yara bantlarını, peçeteleri satan insanları her gördüğünde, elli kuruşluk peçeteye üç beş lira veren insanlar var hala. İşte onlar zengin olsalardı, 3 değil 300 verirlerdi.
Unuttuğumuz şeyleri hatırlamak adına bu tür paylaşımları daha sık yapmayı düşünüyorum. Bulduğum videoları paylaşıp, üzerine birkaç kelam etmeyi planlıyorum. Tabi sizler de bulduğunuz böle güzel videoları gönderin, üzerine konuşalım, düşünelim, bir şeyler hissedelim hep birlikte.
Herkese saygılar, selamlar..