1878.
Meşrutiyet fikrine karşı olan Sultan Abdülaziz tahttan indirilip katledilişinden ve yerine Meşrutiyet vaadiyle önce V. Murat'ın, ardından da Sultan II. Abdülhamid'in tahta oturmasının üzerinden iki sene geçmiştir.
Sultan Abdülhamid, 31 Ağustos 1876 yılında tahta geçişinden yaklaşık dört ay sonra 23 Aralık 1876'da Kanuni Esasi yani I. Meşrutiyeti ilan etti. Bunu da kuvvetle muhtemel çıkacak olan bir Osmanlı-Rus Savaşı'na karşı bir hamle olarak, tam ilişkilerin en gerildiği dönemde yaptı.
Lakin beklenilen savaş eninde sonunda çıkmıştı ve ordudaki bölünme ile birlikte üst rütbedeki bazı paşaların tek kurşun atmadan sürekli savaş bölgelerinden geri çekilmeleri üzerine Rus ordusu savaşın sonunda bugünkü Yeşilköy'e kadar gelmiş ve orada kendilerine karargah kurup Osmanlı Devleti üzerindeki tüm Slav ırkına mensup saydıkları bölgeleri tek tek Osmanlı'dan koparmanın planlarını çizmişler ve hatta bunu Osmanlı'ya dikte etmişlerdi.
Böylesi bir durumda da Sultan Abdülhamid, Kanuni Esasi'ye kendisinin koydurduğu ''Padişah, gerek gördüğü zamanlarda meclisi tatil etme yetkisine sahiptir'' maddesini kullanıp, I. Meşrutiyete son vermişti.
Lakin gerek orduda, gerek divanda, gerek medyada, gerekse kendilerini aydın kesim olarak adlandırılan dönemin takım elbiseli ve beyaz yakalı kodomanlarında Meşrutiyet sevdası öylesine büyüktür ki, savaş mavaş dinlemezler ve Meşruti yönetime hemen tekrar geçilmesi gerektiğini savunurlar.
Tabi aslında Meşruti yönetimin ardındaki fikir her zaman ''cumhuriyet'' olmuştur. Çünkü o dönemin okumuş kesimi, ne yazık ki yurt dışında bilhassa Fransa'da ''Fransız Devrimi'' masalları ve efsaneleriyle büyümüşlerdir. Bir de Osmanlı çocuklarını kendi idealleri ve virüslü fikirleriyle donatmak isteyen Fransız Devleti, bu çocuklara kendi ülkelerine döndüklerinde, onlara göre artık geri kalmış ve köhnemiş bu imparatorluk ve cihanşümul devlet anlayışından, kendilerinde olduğu gibi bir ''Modern Cumhuriyet'' yönetime acilen geçmeleri gerektiği ve onların kuracağı bu yeni rejimde sonsuza dek ''Hürriyet Kahramanları'' olarak anılacakları fikrini aşılamıştı yıllarca.
Yani tıpkı bugün batının ''demokrasi'' kisvesini kendisine ambalaj yaptığı ve bu güzel, sevimli, cici ambalajla tüm dünyada paraya dayalı bir imparatorluk kurdukları gibi, o zaman da ''Meşrutiyet ve Cumhuriyet'' fikirleri satılıyordu. Bugünün ''demokrasi''si, o zamanın ''Cumhuriyet''i yani.
Neyse.
Sultan Abdülaziz Han'a yapılan darbe, Osmanlı'daki ilk dış destekli darbedir ve bundan sonraki darbelerin tamamı 28 Şubat 1997 darbesi de dahil, yine dış destekli olmuştur. Yani 1876'dan 1997'ye kadar batı ülkeleri bu ülkede ve bu topraklarda sürekli olarak kendi istedikleri şekilde darbe yapmış ve işleri kendi lehlerine yönetmişlerdir.
1878 yılında da, özellikle İngiltere, işin tamamen dışında kalarak Sultan Abdülhamid aleyhtarlarını mali olarak desteklemişti. Desteklenen o isimlerden biri de ''Ali Suavi'' adında bir ''Genç Osmanlı''üyesi arkadaştı.
Kendisi tıpkı diğer Jön Türkler ve Genç Osmanlılar gibi özellikle Paris ve Londra'ya gitmiş ve burada epey bir zaman geçirmiştir. Sonradan Cemaleddin Efgani'nin de üzerinde çokça durduğu dinde bazı reformlara gidilmesi gerektiği fikirleri vardır. Bu Londra'ya ve Paris'e gidip, orada okuyan güruhun nedense hepsi geri döndüğünde dinde reform dahil her bir şeyi değiştirmeye kalkışmıştır Osmanlı'da.
Banker Hristaki adında bir Rum banker de vardır Osmanlı'nın içinde bulunduğu bu ard arda darbe girişimleri döneminde. Kendisi gerek devlete, gerekse özellikle Şehzade Murad'a, tahta çıkmadan önce epey bir borç vermiştir. Ali Suavi denilen bu ithal reformcunun, Banker Hristaki gibi bir adamla ne işi olabilir sizce ...?
Neyse.
Ali Suavi, içerisinde bulunduğu banker çevrelerden ve mason teşkilatından ve bu teşkilatların da İngiltere ile olan bağlarından ötürü, Osmanlı'da padişahın değişmesi gerektiğine inanan ve bunu da bir İngiliz ajanı olan eşinin de desteğiyle Osmanlı'da bir kesimi ayaklandırarak yapılabileceğini düşünen bir piyondu.
Daha önceki birçok yazımda şöyle bir şey söylemiştim, bu blogun müdavimleri hatırlar ;
''Her bir darbeyle gelen bir yağma vardır''
Bu yağmalar da en çok devletin kendisine borcu olan kişilere ve üst kadroya yarar elbetteki. Bankerler yağmadan gelecek o çok değerli ve sahip olmanın çok büyük ayrıcalık olacağı hanedan mücevherlerini elde edecekken; bu bankerleri destekleyen mason teşkilatları ülke yönetiminde söz sahibi olabilecek; bu teşkilatları destekleyen İngiltere gibi devletler de bu topraklar üzerinde sömürebilecekleri sistemler kurabilecek; bu devletleri destekleyen dünyadaki banka sisteminin kurucuları da, toprağa değil paraya dayalı bir dünya imparatorluğu kurabilecekti.
Yani bir ''kazan-kazan'' denklemi. Ki dünya şuan da bu sistemle işler, unutmayın. Hiyerarşinin en altında bulunanlardan, en üstte bulunanlara kadar, sistem içerisindeki herkesin kazandığı bir denklemdir bu. Çünkü en alttakiler kazandıkça, üsttekiler de daha çok kazanacaktır. Tıpkı şu sanal marketing olayı gibidir bu.
Ali Suavi, Genç Osmanlılar cemiyeti içindeki en fazla dini eser veren kişidir bu arada. Bursa Ulu Cami'nde vaazlar bile vermiştir hatta. Lakin 200 yıldır işler artık öyle namaz kılmak ve vaaz vermekle yürümüyor, zira inandığı şeyler aslında aynı olan insanlar ne yazık ki birbirinden kel alaka şeylere inanıp, kendi yollarından yürüyorlar yaklaşık iki yüz yıldır. Bu da, İslam coğrafyasına bırakılan ve etkisi ne yazık ki atom bombasından çok daha fazla olan fikir bombalarının sonucudur. Japonya'da çocuklar hala atom bombasından dolayı sakat doğarken, İslam coğrafyasında da maalesef bu fikir bombalarından dolayı hala elinde Kur'an lakin beyninde batılı fikirler olan insanlar yetişmekte. Bizim çocuklarımız onlarınkinden daha sakat doğmakta yani.
Ali Suavi, kendisini destekleyenlerden aldığı destekle kendisini destekleyecek 100-150 kadar adam bulur ve kafasına geçirdiği o koca sarığıyla, Çırağan Sarayı'nda tutulan sabık Sultan V. Murad'ı tekrar tahta geçirmek için, beraberindeki bu 100-150 kadar tetikçiyle teknelerle Çırağan Sarayı'na gelir. Sarayın etrafındaki korumaları etkisiz hale getirerek, V. Murad'ın odasına kadar girerler. Lakin V. Murad akli dengesi yerinde olmadığından, korkar ve darbecilerle gitmeyi reddeder.
Ali Suavi ve yanındakiler V. Murad'ı ikna etmek için epey zaman harcarlar ve sonunda Ali Suavi, sabık sultanın kolundan tutup onu dışarı doğru sürükler.
Lakin tam o sırada Beşiktaş Karakol Komutanı Yedi Sekiz Hasan Paşa ve beraberindeki birlik Çırağan Sarayı'na varır ve darbecilerden 60'ını öldürürler. Sarayın içine giren Yedi Sekiz Hasan Paşa, Ali Suavi'nin V. Murad'ı sürüklediğini görür ve elindeki sopayı Ali Suavi'nin kafasına öyle bir geçirir ki, Ali Suavi kafasındaki o koca sarıkla oracıkta ölüverir. Bu yüzden tarihe de ''Sarıklı İhtilalci'' olarak geçer ismi.
Ali Suavi Yedi Sekiz Hasan Paşa |
Yedi Sekiz Hasan Paşa, Çorumludur ve erlikten Paşalığa yani Generalliğe yükselen nadir kişilerdendir. Tarihe ''Çırağan Baskını'' darbesini engelleyen kişi olarak geçmiştir Yedi Sekiz Hasan Paşa. Bu topraklar üzerinde bir darbenin gidişatını değiştiren ''Çerkes Hasan'', bir darbeyi engelleyen ''Yedi Sekiz Hasan Paşa'' ve 15 Temmuz 2016 gecesi bir başka darbeyi engelleyen ''Ömer Halisdemir'', fikir bombasından aldığı şarapnel parçalarıyla sakat doğmamış ve GDO'lu ithal fikirlerle zehirlenmemiş olanlar tarafından asla unutulmayacaktır.
''Ama Boğaz Köprüsünde askerlerimizi kemerle dövdüleeerrrr, öldürdüüüleeerrrrr, kafasını kestileeerrrrr !!!!! ÜNLEMMMM !!!! ÜNLEMMM !!!'' kafasından, gözlüğünden, penceresinden bakanlardan bir tanesinden bile bu tarz şeyleri anlamasını beklemeyin, bakın uyarıyorum sizi. Bunlar fikir bombasının bu topraklardaki hala nefes alan artçı etkileridir. Onlar, oturdukları mekanda Kürtçe şarkı çıktığında ''kapatın şunu burası Türkiye Cumhuriyeti !!!!'' diye salya sümük akıtan, fakat iki dakika sonra aynı mekanda Rihanna, Eminem, Justin Bieber, Lady Gaga çıktığında ''ooo ses veeerrrr,yiiihhuuuuu, benim şarkıımmmmm :))))))))))))))) '' diye ego ve özentilik orgazmı yaşayan, ikiyüz''süz'' (iki yüzlü, fakat yüzlerinin her iki tarafı da diğerinden daha yüzsüz), fikir bombası çocuklarıdır.
Yedi Sekiz Hasan Paşa |
Çerkes Hasan'lar, Yedi Sekiz Hasan Paşa'lar, Ömer Halisdemir'ler, Sabri Ünal'lar ve iki yüz sonra ilk defa bir darbeyi engellemiş olan daha niceleri, virüs bulaşmamış kafalara ve kalplere sahip olan bu vatanın ve bu toprakların evlatları tarafından asla unutulmayacaktır.
Lakin yalnızca Çerkes Hasan'ı değil; hüseyin avni'leri de, midhat paşaları da;
Yalnız Yedi Sekiz Hasan Paşa'yı değil ; ali suavi'leri de;
Yalnız Ömer Halisdemir'i değil ; semih terzi'leri de unutmayacağımızı bir not olarak eklemek ve bir sonraki yazıda tekrar görüşmek üzere sevgili tank durdurucu arkadaşlar....
Bu arada unutuyordum, Çırağan Baskını adında bir mini dizi yaptı TRT birkaç sene önce. Çok keyifli ve kaliteli. İzleyin. Link
Çırağan Baskını Tanıtım