Quantcast
Channel: tyler durden
Viewing all 129 articles
Browse latest View live

MADONNA KONSERİ, MEALİ VE EMBESİL SÜRÜSÜ

$
0
0



Etrafıma baktığımda birçok yeni yüz görüyorum.

Bu, ilk iki kuralı çiğnediğiniz anlamına geliyor. Lanet olsun bütün bir nesil benzin pompalıyor hayatını konserlerde geçiriyor.


Evet ciğerler.

Bundan önce yaklaşık 9559629825365 kez söylediğim şeyin doğru olduğunu görmek bu kez sevindirmedi beni aslında. Zira söylediğim şey aslında trajik bir olaydı, ve bu konuda defalarca haklı çıkmak bunu traji-komik bir hale getirdi sadece.



Söylediğim şey şuydu ciğersizler ;

''Televizyon başta olmak üzere medya, insanlara herşeye hakkettiğinden daha fazla değer vermesini ve bunu önemsemesini sağlar. Medya inanılmaz bir araçtır. Ve dünya bu embesil sürüleriyle dolu oldukça da aynen böyle devam edecek. ''


Haklı olmayı en istemediğim anlardan birinde haklı olduğum için üzülmeyi hak ettiğimi düşünüyorum..


Fazlaca reklam, epeyce bir gürültü, tüm haberlerin bir numaralı konusu olan bir konser ve tabiki hiçbir şeyin altında hiçbir şey yatmadığına inanan tam bir  ''embesil sürüsü''...


Olay bu kadar açık ciğersizler.


Galatasaray' ın bile dolduramadığı TTNET Arena' yı Madonna denilen abla full' ledi anasını satayım ahahaha.


50 bin kadar embesil, o gece zevkten dört köşe olmuş porno oyuncusu gibi veya dünyanın en kaliteli saf kokainini saatlerce burnundan kıçına kadar solumuş gibi kendinden geçti.


Bakın dört tarafı embesillerle çevrili bir toprak parçasında yaşıyoruz. Mahallemizde, semtimizde ve illerimizde her yerde bir apaçi misali embesil kol gezer oldu anasını satayım.

Tabi burada olay  ''Madonna konserine gittiler de embesil oldular amağa ğoyum''  olayı değil, bazı izansız moronlar durumu direk ona bağlar hemen, geri zekalılık parayla mı..


Tabiki konser olacak, sevdiğin sanatçıyı görmeye gideceksin, biz de gittik, gidiyoruz da hala. Ama, konserine gittin diye oradaki her bokluğu da es geçme arkadaşım, zira Madonna ' nın konseri es geçilebilir gibi değil ciğerini söktüklerim.

Kedi canınızı sizin.


Televizyonlarda, gazetelerde ve internette bu kadar reklamı yapılan ve sonrasında da bu kadar haber yapılan şu olayı biraz araştırayım dedim, zira Madonna' yı daha önceden araştırmışlığım da var.


Madonna' nın Kabala seanslarına katılmadığını ve Kabala hahamlarına milyonlarca dolar bağışladığını bilmeyen varsa derhal tuvalete gitsin ve kendi ağzına sıçsın, beni uğraştırmayın.

Resimdeki o kırmızı bileklik  ''kabala bilekliği'' dir ciğersizler. Kabalistler, bunun iyi şans getirdiğine inanırlar. O kadar mallar yani düşünün ehehe.


Madonna ablanın Kabala seanslarına katıldığı ve bir kabalist olduğuna dair birkaç haber de şu adreslerden okuyabilirsiniz sidik torbasızlar ;

1. http://www.habervitrini.com/haber/madonna-kabalaya-inanmayan-kocasina-kapiyi-gosterdi-347644/

2. http://www.kenthaber.com/Haber/yasam/Normal/madonna-kabala-tukusunu-abartti/75e78257-39ca-4b2b-85f5-a17d6bed9127

3. http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=296796

4. http://www.fixedearth.com/Madonna-Kabbala.htm

5. http://www.emlakkulisi.com/36598_madonna_kabala_suyuyla_evini_isitiyor

6. http://arsiv.sabah.com.tr/2005/03/30/cp/yas101-20050312-101.html

7. http://onlymagazine7.blogspot.com/2012/06/pop-muzigin-kralicesi-madonna-kabalaya_28.html

8. http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/282282.asp

9. http://www.aktifhaber.com/madonna-kabala-icin-mi-bosandi-188662h.htm

10. http://dunya.milliyet.com.tr/madonna-nin-evliliginin-bitmesinin-nedeni-spor-ve-kabala/dunya/dunyadetay/19.10.2008/1005141/default.htm


Biraz bokunu çıkarıp 10 tane adres verdim ki, sığırlar inanmakta güçlük çekiyor anasını satayım. Zaten Madonna' nın Kabala seanslarına gittiğinden haberin yoksa, Madonna hakkındaki tek bilgin kadının şarkıcı olduğudur anasını satayım.
Kabala seansına gideriken aldı da bir yağmuur
Öncelikle şunu tekrar söyleyeyim ciğersizler, ben kimsenin ne dinlediğine, ne dinlemediğine, ne düşündüğüne, ne düşünmediğine veya tuvalette ayakta işeyip işemediğine burda tek kelime etmedim, etmiyorum da. Zira beni ilgilendirmez adamın ortalama kaç tane tuvalet kağıdı kullandığı. Fakat benim dikkat ettiğim şey, insanların düşüncelerini yayarken etik olup olmadıkları ve bu düşüncenin doğru olup olmadığıdır.


Yanlış bir şey anlatan adama inanana da bir şey yapamam tabi, sadece yanlış olduğunu gösteririm elimden geldiğince, gerisi ona aittir, isterse gitsin kutsal bok böceğine tapsın anasını satayım, bana ne ve kime ne...

Very big cat 
Neyse, fazla sıçmadan ve konudan sapmadan devam edelim dalaksızlar.

Neymiş, Madonna Kabala' cıymış, ol rayt?

- O ye.


Her şeyi kademe kademe anlamamız lazım aslında.

Peki Kabala ne idi canlar?

Şöyle bir göz atın ;

http://tr.wikipedia.org/wiki/Kabbala

Gizli Yahudi öğretileri imiş ya la bu. Zaten sayfa açıldığında, sağ taraftaki resim ve alt başlıklar dikkatinizi çekmiştir, zira çekmediyse, alıcınızda bir sorun vardır, daha iyi çekeni alın derim.

Kötü bi espriydi tamam.

Ayrıca kişilerin inançları ve öğretileri de bizi ilgilendirmez ciğersizler, hemen oraya da saldırmayın. Kişi yahudi diye insanlıktan dışlayacak değiliz veya her söylediği yalandır da diyemeyiz.


Fakat Madonna bu Kabala olayını inanılmaz derecede abartmış durumda conconlar. Biz insanlara zor kullanmamaktan, saygı ve sevgiden bahsederken Madonna ablamızın Kabala tutumuna dikkat etmişsinizdir ;




Medeniyetin, insan hakları ve özgürlüklerinin beşiğinde yaşadığını düşündüğümüz insanların, ve örnek aldığımız ( benim değil de sizin aldığınız ehehe )  insanların, bu kavramlardan pek de nasibini almadıklarının en güzel örneklerinden bir tanesi aslında bu durum.


Lan bizde   ''Müslüman koca, karısını namaz kılmadığı için boşadı ''   diye bir haber çıksa, yeminle tüm gazeteler ve televizyonlar günlerce bunu haber yapar ve halk da kendi üzerine düşeni sosyal paylaşım sitelerinden devam ettirirdi. Bu kişiler ünlü olmasa dahi...

Kabalistler her şeyi daha iyi yaparmış. Hmm şakacı seni

Bizim Kabala dediğimiz şey bildiğin büyü kitabıdır olum, mistik öğretiler vardır, büyü, sihir, cinler, şeytanlar gibi şeylerle dolu olan bir kitaptır lan bu. Masonlar o ayinleri Orhan Pamuk' un kitaplarına göre mi yapıyor sanıyorsunuz siz anasını satayım, tüm o ayinler Kabala çıkışlı ayinlerdir. Zaten ayinler de İbranice olur, Kabala' nın yazıldığı dil yani...


Şimcik, gelelim Madonna konserindeki eceyipliklere.


Bir acayip konserdi bu Madonna konseri.

Gitmedim haa, videolarını izledim hehi. Zaten bekliyordum bu Kabala manyağı Madonna teyzenin bir takım bokluklar yapacağını, şaşırtmadı beni.


Konserin açılışına hep birlikte göz atalım conconlar ;


Konserin başlangıcı gerçekten çok ajayip canolar.

Kilise çanı çalınarak başlıyor bizim konser ;


Sonra,

Arka plan gördüğünüz üzere bir kilise. Ve şu ışık saçan şey de Hristiyanların ayinlerde oraya buraya savurdukları şey var ya hani, hah işte o.

Adı her ne boksa, bilmiyorum.

Gariplikler devam ediyor tabi;


Nedendir bilinmez, o arka plan ve Hristiyan motifinin arkasından rahip gibi giyinmiş amcalar çıkıveriyor.


Sonra, bizim bu rahip amcalar dev bir haçın önüne geliyooor, ve ;


Önce o dev kasenin içine birşey koyuyor bizim rahip amcalar. Ne olduğunu bilmiyorum, fakat tecrübelerime dayanarak bunun bir Kabala suyu olabileceğini söyleyebilirim siz ciğersizlere.


Rahip emmiler başlıyor kaseyi sallamaya. Kase sallamaktan kastımız sizin anladığınız anlamda değil böbreksizler, içiniz fesat sizin anasını satayım ehehe.


İşte şu andan itibaren, sanki bir Hristiyan ayini görünümünü aşıp, yani önünden  ''sanki''  yi atıp, bir Hristiyan ayini ortaya çıkıveriyor.

Kimse de demiyo ki  '' aga bu nedir? ''

'' Biz Madonna' yı izlemeye geldik ama kendimizi kilise ayininde bulduk ''  diyen bir Allah' ın kulu yok lan.


Bu kadın buraya sanatını icra etmeye gelmemiş mi?

Ve bu kadının sanatı da şarkı söylemek değil mi?

Ve yanında da dans etmek işte.

Peki dev bir haçın, dev bir kasenin, rahip kıyafetindeki adamların ve bir ilahinin bu konserde ne işi var panpa?


Şimdi şu sahne hiç mi dikkatinizi çekmedi lan?

Bu kadar mı sığır oldunuz anasını satayım.

Televizyona çıkan bir adam namazdan niyazdan bahsettiği anda  ''dini alet ediyo bu adam amağa ğoyum yıaaa''  diye kıçınızdan alev fışkırtan siz değil misiniz lan?

Fakat bunu yapan kişinin Yeşil Kartı olunca, süt dökmüş kedi gibi altında bi bok aramayan gene siz anasını satayım.

Bu kadar mı Polyanna oldunuz, hiçbir şeyin altında hiçbir şey aramıyorsunuz olum. Çok mu masum şimdi bu sahneler?


Özellikle ve özellikle başta ülkemiz olmak üzere dünyadaki diyalog adı altında insanları Hristiyanlaştırma faaliyetlerinin tavan yaptığı bu dönemde..

Tabi, tesadüftür o.

Ve Madonna teyzenin sahneye iştirakı..

Madonna teyzenin içinde bulunduğu yapı dikkatinizi çekti mi, yoksa gerçekten o kadar mal mısınız?


Karşılaştırın bakalım, üstteki ve alttaki fotoları. Hatta yukarıdaki videoyu izleyin, daha iyi muhakeme yapabileceğinizden eminim canlar.

Oy kurban olurum ben size.



Tabiki üzerinde de bir haç...

Madonna teyzenin çıkışı da bir garip olay canını yediklerim, kadın üzerinde kara örtü ve elinde de koca bir makineli tüfekle çıktı.

Tabi herşeyde olduğu gibi bunun da altında bir bok yok.. Yani tamamen sanatsal anlamda yapılan şeyler bunlar. Sonuçta o kara örtünün ve tüfeğin sanatsal değeri çok büyük. Hatta tüfekler önce sanat için kullanılmış, sonra bazı haylazlar bunu insan öldürmek için kullanmaya başlamış, o derece yani.

Tüfek = sanat (!)

Lan olum sıçtırtmayın bi tarafınıza. Baştan sona bir mesaj üzerinde dönüyor her şey.


Çok manidar bir foto daha pampişler. Madonna ' yı  temsil eden bir M harfi üzerinde tesadüfen üç dinin bir araya gelişi ifade edilmiş.

Tesadüftür ama o. Hemen altında bir bok aramamak lazım. Sonuçta bu sanatsal bir olay.

Horus abi mi lan o?

Videoyu başka başka açılardan   ''lan başka boklar da vardır mutlaka''  düşüncesiyle izledikten sonra, tam da kafamdan geçen bir bok şekli daha gördüm.


Şimdi  ''lan burda da ne var  bee, abartma amağa ğoyum!!!! ''   diyen embesil sığırlar vardır mutlaka, işte o sığır panpişlere bir soru sormak istiyorum ;

''Lan dünyada bu kadar simge, bu kadar hayvan, bu kadar ''sanatsal''  şey varken,   nedennn tutup da şahin başı seçilmiş lan? ''

Allah aşkına lan, cevap ver, neden?

Bu anasını sattığımın dünyasında başka hayvan figürü, başka simge ve sembol mü kalmadı da bu seçilmiş olum?

Aynı tesadüf neden 956248854151585619998898995952945569263265  kez karşımıza çıkıyor arkadaşım?

Neden?

Ha eğer malsanız, eğer sığırsanız burada bir art niyet aramıyor olabilirsiniz. Zira sığır art niyeti sevmez, sığır tesadüfleri sever. Tesadüfler de sığırı.

Ama biraz aklı olan insan da sığırı ve tesadüfü sevmez.


İşte bu da bir başka konserinden, bir başka sanatsal olay..

Madonna teyzenin buradaki amacı da yine sadece  ''sanat icra etmek''  di mi  sevgili sığır?

Senin sanatına sıçayım.

İstanbul konserine dönelim;


Şimdi çok uzun bir zaman boyunca arka planda duran şu resme bir dikkat kesilin pampişler.

Daha güzel bir açıdan bakalım hatta ;


Oldu mu?

Görebildiniz mi anam?

Yoksa görüp de  ''ee bu ne küü şimdiee iks deee ''  falan mı dediniz?

Allah belanızı versin.

O arkadakinin bir  ''kilise''  olduğunu benim 3 yaşındaki yeğenim bile anladı, hatta 65 yaşındaki babaannem  %60 kör,  %50 sağır,  %40 da bunamış olmasına rağmen o bile anladı.

Neden?

Çünkü fok balıkları çok yalnız.

çok yalnızııım

Çünküsü şu ciğersiz, insanın bunu anlaması için beyninin  %0,1 ' ini kullanması yeter de artar bile.

Peki şunu sorayım siz conconlara ;  ''bu kadın neden bir kilisede konser veriyor? ''

Etraf neden rahiplerle kaplı?

Neden çan sesleri yankılanıyor?

Neden bir Hristiyan ilahisi okunuyor?

Sanat için mi yoksa...?

Sizin ağzınıza 1 aylık çişimi yaparım yemin ederim, üstüne de meze niyetine 1 aylık sıçarım.

Neyse, oynatalım Uğurcum ;


İnternet üzerinden elimden geldiği kadar ıncığını mıncığını çıkartmaya çalıştım konserin, ve çok ilginç şeylere rastladım gördüğünüz üzere. Psikopatım abi.

Bakın konser tüm hızıyla devam ederken arka plana öyle güzel bir resim koymuşlar ki, tadından yenmiyor yani.


Bir piramit ve daha önemlisi, bu piramit etrafına ışıklar saçıyor.
Hmm.

Bak yine şaşırttınız beni yaa.

O kadar Kabala ve Yahudilikle iç içe oluşundan bahsettikten sonra Madonna ninenin, şu fotoyu açıklamama gerenk var mı canını yediklerim?

Bu da mı gol değil lan?

Bu içine tükürdüğümün hayatı ne ilginç tesadüflerle ve altında hiçbir şey aranmaması gereken şeylerle dolu ya, vay anasını..


''Madonna konserleri çok  ''sanatsal''  oluyo yıaaaaaa iks deeeeeee   hele hele leeee :)))))))  ''

Harbiden  ''kötü bir romantizme yakalandık ''  anasını satayım ya.


Tüm bunlar içinde Madonna' nın yapmadığı tek şey   ''sanat ''  bence.

Kadın sanki şarkıcı değil de, uluslararası ilişkiler konseyinin kıdemli bi temsilcisi anasını satayım. Ulan bu kadar siyasi, dini, ırkçı motif Hitler' de bile yoktu lan.


Aaa, Hitler demişken;


Birileri  Madonna nineye şarkıcı olduğunu ve sadece şarkı söylemesi gerektiğini hatırlatmalı bence.

Elinin hamuruyla her boka atlamaması lazım. Sonra o hamuru başka şeyler için aleyhinde kullanabilirler mazallah..


İşte Madonna teyzenin konserinden harika bir tesadüfi manzara daha ciğerini söktüklerim. Sanırsam arka planları hazırlayan herif tuvalete gittiği sırada haylazın biri geldi ve sadece komiklik olsun deyü böyle bir resim ve semboller yerleştirdi etrafa.

Sizce şu resim, benim iki saattir anlatmak istediğim şeyi en güzel şekilde özetlemiyor mu?


Bence artıyor bile.

Kendisini dinleyen ve izlemeye gelen milyonlarca insanın önünde, hiç çekinmeden, hiç  ''acaba yanlış anlaşılır mıyım''  korkusu gütmeden, çok açık ve cesur bir şekilde verilen mesajlar sinsilesi.

Hatta küstahça.

Sanırsın Amerikan ordusunun silahtan sorumlu kadın üyesi ağzına işediğimin karısı, her konserde elinde bir silah. Yakında bir tankla veya füzeyle çıkarsa hiç şaşırmam yemin ederim.


Tabiki Madonna teyzenin ''örnek''  görüntüleri bununla sınırlı değil. Lan 50 bin kişinin önünde göğsünü açan bir kadına ben daha ne yorum yapayım olum?


Utanmasa 50 bin kişiye tek tek elletecek anasını satayım. Gerçi bunu yapmamasının nedeni utanması falan değil yani ehehe.


Ve bizim elit ve de modern gençlerimiz bunu görünce ağzına sinek düşmüş kurbağa gibi sevinç çığlığı attıklarından, yapılan bu edepsizliğin farkına varmayı bırak bunu savunur oldular.


Videodaki embesillerin tam malzeme göründüğü andaki çığlıklarına bakın, 2 saniyeliğine kendilerini lord ilan etti bu herifler. Ulan hadi elletse avazın çıktığı kadar bağır anasını satayım illa bağırmaya hevesliysen. Babaannen yaşındaki bir kadının göğsü lan bu sonuçta, kadın 54 yaşında anasını satayım, hayır sapıklıkta sınır tanımam diyorsanız, gidin anneannenize veya babaannenize rica edin, o da açar yani.


Neymiş  ''hangi yıldayız olum yaa, çağa ayak uydurun biraaazz  hihelele le leee lüü lüüü :)) ''

Sizin modernlikten ve çağdaşlıktan anladığınız buysa ben yemin ederim çağ dışı bir varlığım bu çağ dışı oluşumla gurur duyuyorum anasını satayım.


Kendi kız kardeşi mine etek giydiğinde, bakan bir erkek gördükleri zaman ağızlarından salya sümük saçan o gavatlar, başkasının memesini görünce orgasm çığlıkları atar işte böyle bir çağdaşlık anlayışında.

Hayır duyan da Madonna' yla 20 dakika seviştiğini sanar gavatın.

Bu göğüs açma olayı ve onu görerek kendini Madonna' yla yatmış kadar büyük bir hazza nail olmuşluk hissi bununla sınırlı değil tabi canolar, bir olay yakaladım ki çok manidar ;



İşte yurdumuzun su katılmamış zeki(?!) lerinden biri Erol Köse. Adam üşenmemiş, Madonna' nın memesini çekmiş, sonra bu fotoyu Twitter' a atmış, sonra üstüne bir de su katılmamış zeka ürünü olan yorumlar falan döktürmüş, ve onun da üstüne bu fotoya  ''telif hakkı''  koyduğunu iddia etmiş.

Sizin yanınızda kendimizi çok salak hissediyoruz Erol bey
Olum, dünyanın şu zeka seviyesini görünce yemin ederim beni uzun ve hummalı bir kara düşünce sarıyor lan.
Adam, memeye telif hakkı koyacak kadar su katılmamış bir zeki abi, ben daha ne diyeyim lan ahahahaha.


Ve, o kadar dahi bir zekaya sahip ki, sanıyor ki tüm abaza millet bu anı kaçırdı, fakat hem abaza hem de zekasını kullanan biri olarak sadece o yakaladı bu fotoyu ahahahaha.

Neyse.

Tabi Madonna teyzenin sahnede azma nöbetleri bununla sınırlı değil ;


Yıllar önce sahneden öpecek erkek olmadığını gördüğünde, yanı başındaki Britney Spears' ı öpüvermişti bizim azgın moruk ahahahahaha.


Sonra Paris' te öyle bir coştu ki, yanındaki adam bile  ''noluyo lan bu karıya?''  şeklinde bir bakış attı ehehe.


Azgın moruk diye buna derim aga ben.   Yiiiiiiiihhhhaaaaaa


Bu da yine +18 içerikli bir açıklamaya gerek duyduğum bir foto. Ama, fakat, lakin okurlarım arasında -18 olduğu için bu açıklamayı yapmaktan haya ediyorum gadasını aldıklarım.


Cinsel hayatını sahneye taşıma arkadaşım lan ahahaha. Şarkı sırasında nahoş nidalara rastlanmamıştır umarım, zira yeterince müstehçen bir sahne olup, fazlası istenmeyen reaksiyonlara sebep verebilir.


Kadının evindeki cinsel hayatının dışında bi de sahne cinsel hayatı var anasını satayım, çok ilginç. Ama sanat yapıyor tabi o, çağdaş olmak lazım di mi.

Kafanıza sıçıttırıvereyim.


Bakın size güzel bir tesadüf daha göstereyim ciğersizler. Bizim Madonna teyze, yaşına başına bakmadan yine haylazlık yapmaya karar vermiş ve tesadüfen  Eski Mısır tanrıçalarından, Horus' un anası olan  ISIS ' in kıyafetinin aynısını giydirivermiş üzerine la.


Kafasındaki boynuzlara kadar aynı hem de.

Bak yine beni şaşırttınız ama yıaaaa.

Sonra,

Bi de bizim Lucifer emminin şekline bürünmüş. Şimdi şu konuda açık olalım dalaksılar, bir insanın şu sağdaki resmin aynısı pozu, istemsiz verme olasılığı yüzde kaçtır?

Yani o kıyafeti giymişken bu ihtimal yüzde kaç olabilir?


Oran-orantı problemlerini açıp bakın, içinden çıkamayacağınız bir denklem sizi bekliyor, hadi anasını satayım.


Zaten ISIS' i falan bilmeseniz bile, şu fotonun bir Eski Mısır tasviri olduğunu anlayabilirsiniz. O kadar da sığır değilsiniz diye ümit ediyorum.


Anasını anmışken, oğlunu anmamak saygısızlık olur di mü panpa. İşte karşınızda Horus abimizin tek gözü.

Elem tera fiş, kem  ''göz''lere şişşş.

Bugün de kötü espri yapasım var hacı ya, ahahahhaaa.


Her konserde bir başka mesaj Madonna teyzeden.



Sanırım Madonna da su katılmamış zekilerden hacı ehehe.


Kabalist Madonna nine için hiç de ilginç olmasa gerenk di mü hacu?


Sanırım bu foto ve yazı olayı daha az ilginç kılar.


Bu da yine çok konuşlan bir olay. Fakat buna biraz açıklık getirmek lazım,  bu olay  ''Madonna'nın Kur'an-ı kerim' i çiğnemesi ''  olarak lanse edildi ama, orada yazan bir Kur'an ayeti değil.

Yanlış hatırlamıyorsam  ''bugüne kadarki tüm bildiklerinizi unutun''  yazıyordu.

Fakat burada yine önemli bir nokta var, neden Arapça yazıyor?

Ve neden yanında bir üzüm salkımı var?

Ve neden Madonna teyze bu yazıyı ve üzümü eziyor?

Zaten bu klip çok ajayip olum, baştan sona bir bokluk var klipte.

Alı size kanlı canlı klibi canolar ;



Klip böyle başlıyor...  Tesadüfen bir  ''tek göz''  tasviri ile..


Sonra tek gözler yine bizi yalnız bırakmıyorlar tabi.

Öndeki göze bakarsanız bir gagası olduğunu göreceksiniz ciğersizler. Sanırım bununla hangi hayvanı ve o hayvanla kimi tasvir ettiklerini söylememe gerenk yok.

Sığırlığın da bir derecesi var.


Yine ürkütücü bir şekil çıkıyor karşımıza anasını satayım, Madonna değil Kasımpaşa canavarı mübarek.
Ağızda tek göz. Ve gözlerden biri konuşuyor.
Tiksinç.


İşin garip taraflarından biri de bir Türk motifi olan semazenler var klipte.


Ve yine işin garip tarafı, semazenler ve Madonna' nın Arapça yazılara basması çok kısa aralıklarla gösteriliyor.

İlginç.

Yine uğraşılmış, edilmiş bir sahne ile tek göz tasviri.

Lan yeter anasını satayım, kliplerde tek göz görmekten gına geldi yemin ederim lan. Biz görmekten bıktık, adamlar o kadar uğraşıp koymaktan bıkmadılar anasını satayım.

Bööö yani.


Şimdi dikkatimi çeken bir şey oldu klipte. Şarkının başından sonuna kadar Madonna teyze orgasm çığlıkları saçıyor, yeminle lan, aç izle.


Hatta izlerken sesi kıstım, birileri duyar da porno izlediğimi falan sanar diye ehehe.



Klibi izlemeyenler için, sanırım bu fotolar söylediklerimi kanıtlar.





Klipte anlatılmak istenen şey sanırım ISIS' in  Horus' u dünyaya getirişi. Yani klipteki çocuktan, yukarıdaki şeytan gibi görünen şu şeyden, Madonna' ın orgasm çığlıkları atmasından ve özel bir çocuğun görünmesinden ben bunu anladım şahsen. Tabi bir de iki resim yukarıda olan, iki mavi temalı resme bakarsanız klipte, sanki cinsel ilişkinin son evrelerini anlatan bir figür olduğu kanısına varabilirsiniz.


İlginçtir ki klip

tek göze teşekkür ederek bitiyor.


Yani diyeceğim o ki canlar, bu kadın bir Kabalist herşeyden önce. Yaptığı şeyleri ona göre değerlendirmek şart zaten, fakat bizim Polyannacı gençliğimiz, o elit kafalarında bunların hiçbir anlam ifade etmediğini, sadece sanatsal şeyler olduğunu düşünüyor.


Ben de buradan onların hepsinin ağzına sıçıyorum tabiki. Patır patır ve çatır çatır sıçıyorum hem de. Bağırsaklarım çalıştığı sürece sıçmaya devam edeceğime de kendi kendime söz veriyorum.



Medyanın da şişirmesi ve tüm bu sahnelenen oyundan hiç söz etmemesi de, tüm bunların görülmesini engellemekle kalmıyor, insanları bu fikirleri benimsemeye itiyor.




Cult Member

 '' I go, you go, we go ''  şeklinde düz lise İngilizcesi bilenler için çevireyim ;

Cult Member = Tarikat Üyesi

Yani, Cult = Tarikat,  Member = Üye.

Birleştir noluyo?

Tarikat üyesi. Aferin oluma, tosunuma.


Yazımı Yıldız Tilbe' nin çok yerinde ve doğru bir saptamasıyla bitirmek istiyorum gadasını aldıklarım ;

"Müziğin eskiden dini, dili yoktu. Şimdi en büyük teröristlerden birisi müzik sektörü, şarkı ve şarkıcıları" 

Ahan da bu da linki;  http://www.haber365.com/Haber/Yildiz_Tilbe_Madonnaya_Ates_Puskurdu/


Konu insanlık, konu yardım, konu sevgi ve konu bunun gibi değer hak eden şeyler olunca, umursamaz Jo triplerine giren ve insanların inançları doğrultusunda yaptıkları en ufak ve en masumca şeyin altında bile birşeyler arayan, fakat medyada popüler olmuş birinin pislikleri ortaya bir bir döküldüğü zaman, bunların ya tesadüf ya da kötü amaç gütmeyen şeyler olduğunu düşünen o sığır sürüsüne, o elit geçindiklerini sanan ve insanları amellerine göre değil görünüşüne ve popülaritesine göre yargılayan o embesil sürüsüne buradan bir kez daha  ''hepiniz birer döl israfınız.''  demeyi kendim ve benim gibi düşünenler adına bir borç biliyorum canlar.


Hadi kendinize iyi bakın, yatarken camları falan açık bırakmayın, havalar soğudu, cırcır olursunuz mazallah.

Güzel bayanları yanaklarından, yağuşuklu delikanlıları da, yok onların elini sıkmak yeter aga.


Hadi bıye bıye ehehe.

ADNAN OKTAR VOLUME II

$
0
0



Oy severim ben sizi.

Kedi canınızı sizin..



Malum şahıs hakkında konuşmadan önce sizlere, her neye inanıyorsanız, ona sahip çıkın demek istiyorum ciğersizler.


Bu, herşey olabilir. Aşk da olabilir, sevgi de, nefret de, bir din de olabilir. Ama inandığımız şeyler, uğrunda savaşmaya değer şeylerdir canlar.


'' İnsan, inandığı şeyler için savaştığı sürece insandır.'' demişti Jim Garrison. Hani şu Kennedy suikastini tek araştıran savcı.

Başarmaya İnanmak...
Hiçbir şeye inanmayan bir insan, uğrunda yaşayacağı veya öleceği hiçbir şeyi olmayan insandır. Tabi ateist arkadaşlar zıplamasın hemen oturduğu yerden, ateistsin diye sevgiye veya saygıya da mı inanmıyorsun arkadaşım?


Şu koca dünyada, bir tek kişiye küçücük de olsa yardım etmenin, insana verdiği o mutluluk duygusuna da mı inanmıyorsun?


Buna da inanmıyorsan sen hayattan ümidin kesmiş ve gece ile gündüz arasında sadece nefes almakla meşgul olan bir sığırsın zaten arkadaşım. Hiç kusura bakma yani.


Bu hayat hiçbir zaman  ''ye,iç,yat'' yeri değil ciğersiz.


Size  ''inanın''  diyorum canlar, size  ''inanmayı''  tavsiye ediyorum. Bunun ne olacağı sizin elinizde, isterseniz gidin uzaktan kumandalı arabaya veya paketi açılmamış tuvalet kağıdına inanın.

Geri dönebileceğine inanmak...
Çünkü insanı hayatta tutan şey, atar damarlarınızda dolaşan kan değil, uğruna yaşayacağı veya öleceği bir idealdir.

Konuyla alakasız ama çok tatlı diye koydum ehehe

İşin latifesi bir kenara en azından saygıya inanmak, insan olmanın borcudur bence.


Neyse, bu kadar duygusal konuşma ve iç yanma yeter gadasını aldıklarım. Şimdi biraz da kızgınlık ve nefret adına yazmak istiyorum, ki bu da zaten yazının başlığını ve konusunu içeriyor.


Benim gibi oturduğu yerden bir takım şeyler gören ve bunu göstermek isteyen arkadaşlarımın başlarına gelenlerden dolayı kızgınım ve nefret ediyorum ciğersizler.


Ve inandığınız şeylerle oynamak isteyen insanlara asla prim vermeyin. İnsanı kontrolden çıkarmak da, kendi kontrolüne almak da inancını sarsmakla olur..


Bu konu üzerinde konuşurken bir de Adnan Oktar'ı konuşmak gerekir.


Ya şu adamdan bahis açılınca kelimeler kifayetsiz kalıyor yemin ederim. Bazen söyleyecek hiçbir şey bulamadığım için sadece el kol hareketleri yapıyorum yani.


Fakat bu şahsın itikat meselesi bizim konuşacağımız iş değil. İtikat, kişiyle Allah arasında olan bir mevzudur. Benim konuşacağım konu kendisinin Mehdi olduğuna inanmadığım konudur. Keza kendisi de  ''Ben Mehdi olduğumu iddia etmiyorum''  diyor. Bu konuda hem fikiriz bence hehe.


Fakat ben, bu adamı çözdüm hacı. Hatta sizlere bu yazıda bu adamın yaptıklarının sebep ve sonuçlarını açıklayabilecek derecede çözdüm. Zira dikkatli bakan herkesin çözebileceği bir şey aslında, elektriği bulmak gibi bir haz vermiyor yani onu şimdiden söyleyeyim ehehe.


İnsanın Mehdi olduğuna inanması onu kafir falan yapmaz. Aksine Mehdi olduğuna inanmak veya bunu istemek İslam'a hizmet etme isteğinin bir tezahürü olsa gerek diye düşünüyorum.



Ben önce kısa olarak sevgili Adnan' ın  şeceresi ile ilgili birkaç yorum yapmak istiyorum canını yediklerim.

Hakkında konuştuğumuz adamın kim olduğunu bilelim di mi..


http://adnanoktarkimdir.com/



falan filan ,
ve ;

Hmmmm.


Olum iki çay söyle ha buraya.


Meğer bizim sevgili Adnan Hz. Ali' nin, Hz. Davut' un soyundan geliyormuş lan. Çok afedersiniz o zaman, biz eşşeklik ettik. So sorry yani.


(Sabri vurdu, taç)



Şimdi sevgili Adnan' ın bu soy ağacına yönelik çok geniş kapsamlı bir yorumum var, yapacağım bu yorum birçok şeyi özetler zaten, yorumum şu ;


'' Ahaha ''


Zaten ben de Kanuni Sultan Süleyman' ın babasının oğluyum. Hatta anne tarafından Messi, baba tarafından da Cristiano Ronaldo ile akrabayım, ve bir de Michael Jackson' la kan bağımız olduğu söylenmekte bizim evde, tip olarak da David Beckham, Chad Michael Murray ve Brad Pitt karışımı bir şeyim hehehe.



Lakin burada benim dikkatimi çeken bu palavranın Hz. Davud' a atfedilmesi. Yani Museviliğin peygamberi olarak kabul edilen peygamber.



Aynı zamanda sevgili Adnan anne tarafından da yahudi imiş.

İnsan yahudi olabilir, zira kişinin yahudi olması onu ne aşağılama sebebidir, ne de yaptığının ardında bir şey arama sebebidir. Keza benim burada bu konudan bahsetme sebebim ve maksadım bu değil.
Aksine malum şahsın söylediği gibi Hz. İsa, Musa, Süleyman ve Davud'un soyundan gelmek elbette bir gurur vesilesidir.


Bakın bu videoda da, bunu epey bir dillendiriyor. Tabi yanındaki taş bebekler de oraya buraya ağızlarından salya sümük saçarak kahkaha fırlatıyor ve sevgili Adnan pompalamaya başlayınca da  ''inşallah maşallah''  moduna giriveriyorlar.


Hmmmm, yine ilginç bir video.



Burada dikkatimizi çekmesi gereken konu şu canlar ;

Neden yahudilere bu denli merhamet?

Şuan tüm insanlığı sömüren, katleden onlar değil mi?


Yani Kur'anı- Kerim' de lanetlenmiş ve sonsuza kadar da lanetli olarak kalacak bu toplum için beslenilen bu aşkın nedeni ne?


Sonuçta bir din adamı olarak çıktın karşımıza. Dünyadaki yahudi zulmünü de konuşmak gerekir bence.



Bir düşünün.


Aklıma gelmişken bir olaydan bahsetmeyi yerinde buldum ;


Cübbeli Ahmet Hoca geçmiş yıllarda hapisteyken, iki kişilik hücresine bir hücre arkadaşı gelir, bundan sonra o hücreyi paylaşacaklardır. Ve bu hücre arkadaşı bir yahudi hahamdır. Ne tesadüfse, bizim Cübbeli Ahmet Hoca'yla aynı hücreye, aynı zamanda düşer.

Sonra bu haham emmi, bizim Cübbeli hocaya  ''gel bizimle anlaş, Yahudilerin aleyhindeki ayetleri okuma, yahudi aleyhinde konuşma, bizimle diyalog içinde ol, sana şu imkanları verelim bu imkanları verelim, seni en ünlü hoca yapalım. Bak  falanca hoca  bizimle anlaştı, şimdi şöyle güçlü böyle güçlü.

Amerika'ya biletini bile almış bu haham emmi yani o derece.



''Peki Cübbeli hoca kabul etmiş mi?''


Kabul etseydi hakkında o kaset iddiaları çıkmazdı ve şuan hapiste olmazdı di mi concon?



Ve sakın beni burada birilerinin avukatlığını yapmakla itham etmeye falan kalkmayın, herkes biliyor yanlış konuşan herkese giydirmekten hiç çekinmem. Benim için doğru söyleyen kişinin dini, dili ve ırkı yoktur ciğerler, varsa zaten orada bir de terslik mevcuttur. Zira doğru, bir insana atfedilmez.




Cübbeli Ahmet Hoca' ya gelince de, onun kimlerle arasında bir sürtüşme olduğunu herkes biliyor sanırım.

1. Adnan Oktar
2. Diyalogçular


Birden en popüler tv programlarına çıkan ve çok büyük bir kesimde hayranlık uyandıran, milletin sempatisini kazanan ve de Adnan Oktar ile diyalogçulara karşı sözünü hiç esirgemeyen bir adam kendisi.

İzlenme oranları onunla bir anda iki katına çıkıyor.


Sonra, ne tesadüftür bilinmez, birden bire bir kaset olayı ortaya çıkıveriyor, tüm medya kollarına bu kaset posta yoluyla isimsiz olarak servis ediliyor.


Hmmm.
Bu da ilginç şimdi.



Ayrıca böyle bir suçu kimsenin üzerine bulaştırmak haddim de değil. Fakat elimde belgem olsa kimseyi tanımam, bilirsiniz.

Şimdi bana da dava falan açar sevgili Adnan, o yüzden söyleyeceklerimi dava açılamayacak şekilde söylemeyi tercih ediyorum, ama taviz vereceğim manasında değil tabiki bu.

Çünkü aleyhinde olan her yazıya veya siteye dava açabilecek bir adam bizim sevgili Adnan. Zira youtube'daki her hakaretvari yoruma dava açtığından savcılık iş yapamaz duruma geldi şuan.

Sonra,

Bizim bir numaralı ünlülerimizin bile yüz yüze görüşemediği insanlarla, nasıl oluyor da bu adam görüşebiliyor onu da anlamış değilim anasını satayım.

Bizim Kabala' cı Madonna teyze, İslam'a hizmet edecekmiş.
Bu Madonna mı İslam'a hizmet edeceiğimiş la yoğusa?
Ahahahahahahahahahahaaa.
Bu mudur la 
Lan gene güldürdün beni, haylaz seniiii.


Tabi bu tür Müslümanlık anlayışından ne bekleyecen hacı?


Sanırım Mehdi olarak, moda anlayışını da değiştirmek lazım gelmiş panpalar. Mehdi dediğin kaliteli giyinir di mi sonuçta ehehe.
Adnan' ın Melekleri
Sanarsın kadınlardan oluşan bir suikast grubunun lideri herif. Bu ne lan?

İslam'a aykırı ne varsa bu adamın etrafında toplanmış anasını satayım lan. Çok sert.


Şu kadına bakıp da aklına dini bir duygulanma gelen vağ mı lan ehehe


Olum bu gadunlar normal mi lan?
Koskoca Mehdi' nin şu tür kadınlarla ne işi ve ilgisi olduğu da ayrı bir soru işareti lan. Veya Mehdi öğrencisinin... Yani bu kadınlar öyle sokaktan geçen sıradan kadınlar değil yani, etine buduna dolgun, suratlara badana yapılmış, bir o kadar cilveli ve işveli, az biraz naif, epey şehvetli, günümüz sapık ergenliğinin ağzından salyalar akmasına sebep verecek yabancı kızlar bunlar.

İlginç olaylar yani bunlar.

Bir Müslümanın düşmemesi gereken bir durum bu bence. Bu tür kadınlarla birlikte anılmak yani.

Uçan Mehdi 
Lan yaşın gelmiş 55' e, senin neren Mehdi olacak bu saatten sonra?  demişti Cübbeli Ahmet Hoca.

Mehdi'lik yaşı 40 benim bildiğim..


Aslında Ednan bey yahudi olabilir, Türkiye medyasında elini atsan yahudiye çarpıyor zaten, fakat Ednan' ın soyu Hz. Davut'a uzanıyormuş, işte bu bana inandırıcı gelmeyen taraf.


Ben benim dinimi yanlış anlatan insanlara karşı, kendi dinimi müdafaa etmeyi görev bilirim. Sadece ben değil, cümle İslam alemi için bu böyledir.



Adnancığın bir de programında, hakkında çıkan tüm aleyhte şeyler için bi dalga geçme seansı var, tabi bunlara oradaki taş bebeklerle güldüğü için, daha bir etkili olduğunu sanıyor.


.


''Hala gerçekleri arayan genç ruhlara ithaf edilmiştir.''                JFK Filminden


NİKOLA TESLA VE KURU BİR TEŞEKKÜR

$
0
0



Nikola Tesla

Selam ciğersizler. Bu yazıda Nikola Tesla abimizden bahsedecem. Tabi bizler sadece okul kitaplarının bize anlattığı şeylerle sınırlı olan bilgi dağarcığına sahip olduğumuz için, çoğu kişi  '' o kim yua'' falan da demiştir Tesla için.



Bu tıpkı resmi yerlerde, kitaplarda veya uyarı notlarında yazan her şeyin doğru olduğuna hiç şüphesiz inanmak ve itaat etmek gibidir aslında ciğerler. Yani  '' bir yerde yazıyorsa, mutlaka doğrudur''  mantığı.




Örneğin bu tıpkı, İETT otobüslerinin ön kapısında  ''binilir'', arka kapısında da ''inilir''  yazması gibidir. Normal bir adamsan eğer, baktın herkes önden biniyor, sen de binersin anasını satayım.  ''lan herkes burdan biniyosa bi bokluk vardır''  deyip arkadan binmeye yelteniyorsan şayet, normal bir insan değilsin arkadaşım. Böyle adamlar için akbil aletinin üzerine  ''basılır'',  demirlere  ''düşmemek için tutulur,  oturaklara da  ''oturulur''  yazılması lazım aslında hehehe.


Yine, bu tıpkı, İETT otobüslerinin hemen girişinde  ''şoförle konuşmak kesinlikle yasaktır''  yazması gibidir. Normal bir adamsan  ''lan ne konuşcam elin şoförüyle''  der, akbilini basar ve geçersin anasını satayım. Yani evden,   ''ben bi Kadıköy-Mecidiyeköy hattında muhabbet edip geleceem''  mantığıyla çıkan mı var?


Bu ve bunun gibi yazılar ve uyarı notları, insanlara ne derece salak muamelesi yapıldığının kanıtıdır. Okul kitapları da bunun gibi boş ve gereksiz bilgilerle doludur işte. Sana hayatınında kullanabileceğin değil, birilerinin kullanmış olduğu bilgileri verirler. Ve o birileri bunları kullandıysa, mutlaka herkes kullanmalıdır mantığını aşılarlar. Tek tip bir toplum yetişir böylece. Düşünce üretmeye değil, var olan düşünceye itaat etmeye ve bunu kabul etmeye zorlarlar seni. Okuldan eve döndüğünde, her öğrencinin elindeki bilgi ve çıkarım aynıdır.




Tarihteki en büyük mucitlere ve en zeki adamlara bakın, hiçbiri okula gitmemiş anasını satayım. Hatta Akıl Oyunları filminde John Nash' i canlandıran Russell Crowe şöyle demişti, yani aslında John Nash demişti hihi ;


'' Okul insanın beynini köreltir, yaratıcı düşünceyi engeller.''        


Ol rayt?



Okulda sana  ''üret''  demezler,  ''üretilmiş olanı öğren, bu sana yeter''  derler.  ''Kendi hikayeni yaz''  demezler,  ''yazılan hikayeleri ezberle ve baş karakterlerin karakteristik özelliklerini anlat eüeü yüee ''  derler.  ''Kendi şiirini yaz''  yerine,  ''şair burada ne demek istemiş, kimse seslenmiş''  diye sorarlar. Lan bana ne, adam kime seslenmişse seslenmiş. Bu adamların çoğu sevdiği kızdan yüz bulamayınca şair oluyo zaten, bana ne hangi kıza ne gibi sapıklıklar beslediğinden, çöpçatanlık mı yapacam sanki anasını satayım.




'' Bir ekonomik tetikçinin itirafları'' nı izledim geçenlerde. İki tane de kitabı çıktı, John Perkins adında bir adam anlatan. Ve dünyayı yöneten  ''küresel bir çete'' den bahsetti John Perkins. Sadece evlerinde oturup televizyon seyreden, ve önüne koyulanı yiyen insanların aslında  ''modern kölelik''  sistemindeki  ''köleler''  olduklarını söyledi. Ve bunu söyleyen adam Dünya Bankası ve IMF' de yıllarca en üst düzeyde görev yapmış bir adam.

İlginç di mi.
John Perkins
Ve tarih, onların öğretmek istediklerinin dışında hiçbir şey öğretmedi bizlere bugüne kadar. Köleliğin kalktığını düşünen bizler, evlerimizde bacak bacak üstüne atıp televizyon izleyerek, hayatımızı fast food'larla ve partilerle geçirerek, onların bize sunduğu sanal özgürlüğü kabul etmekle kalmıyor, bunu sevdiğimizi haykırıyoruz.

Ve bi konuda dürüst olalım ; işlerini iyi yapıyorlar.



Neyse, bu kadar edebiyat yeter ciğersizler. Şimdi konumuza, Tesla abimize dönelim.


Sizlere 20. yüzyılı bu adamın icat ettiğini söyleyebilirim. Bana göre dünyaya gelmiş en büyük bilim adamıdır kendisi. Bugün elektik üzerine kurulu bir dünyada yaşıyorsak eğer, bunun mucidi Nikola Tesla 'dır. Evindeki televizyondan, radyodan, kullandığın elektrikten, uzaktan kumandadan tut, iyonosferi kullanmaya kadar bütün icatlar bu adama aittir.


Hayatımızda kullandığımız neredeyse her elektronik ürünün sahibidir, atasıdır Tesla. İnsanlığa daha kolay bir hayat sunabilmek için yapmadığı bir bok kalmamıştır bu abinin. Hatta tuvalette sıçarken bile, bu boktan nasıl elektrik üretebilirim diye düşünüyormuş yani o derece, ihi.


O da ilginç olurdu ha, düşünsene sıçtığın boktan elektrik üretebiliyorsun ahahha.


Tamam. Kötü bi espri.

 Hayatını biraz araştırırsanız, bu adamın ne derece sıradışı biri olduğunu anlarsınız. Nefes aldığı her anı birşeyler keşfetmekle geçiyor adamın. Ve onun makalelerinden, konuşmalarından alınan fikirler, bugün hayata geçirirlen birçok şeyin temelidir.



Bize elektrikli bir yaşam sunmuştur.



Tesla 'ya  ''Elektro Adam'' ,   ''Şimşeklerin Efendisi''   gibi birçok isim  verilmiştir. Her birini de hakeder yani. Ama bugün sokaktan geçen 10 kişiden 9'u,  bırak Tesla 'nın deneylerinden haberdar olmayı, adını bile duymamıştır, zira insanoğlu önüne konulanı yer her zaman, araştırma yapmaya alerjisi vardır.. Eğer işin sonunda bir kızı yatağa atmak yoksa, onunla zaman kaybetmek istemezler.


Şimdi öncelikle Tesla 'nın hayatını ufaktan bi inceleyelim.



Tesla abimniz 1856 yılında doğmuş, annesinin adı adı Zübeyde Hanım, babasının adı Ali Rıza Efendi imiş.




Tabiki böyle şeylerden bahsetmeyecez anasını satayım, bizi ilgilendiren bu adamın bilimsel hayatı, deneyleri ve icatları, hangi okula gittiği, tuvalette ne kadar kaldığı veya anaokul öğretmeninden kaç posta dayak yediği bizi ilgilendirmiyor.


Şöyle başlayayım, bugün kullandığımız neredeyse tüm elektrikli aletler Tesla abimizin doğrudan veya dolaylı yoldan icatıdır. Birçok şeyi kendisi icat etmiş ve patentini almış, birçok şeyi sadece başlangıç aşamasında bırakmış, birçok şeyi ise sadece düşünce aşamasında bırakmıştır.





Şuradan hayatına ulaşabilirsiniz mesela.  Tabi burada tüm icatlarından falan bahsedilmiyor. Bunlar sadece resmiyete dökülmüş olanlar. Birçok kişinin bildiği ama özellikle Amerikan hükumeti tarafından reddedilen bir ''gemi deneyi''  var ki, bu bence bu adamın ne kadar psikopat olduğunun kanıtı.

USS Eldridge Gemisi

Philadelphia Deneyi adıyla bilinen bu deneyde, bir yük gemisi birkaç saniye içinde yaklaşık 600 km kadar yol almış ve tekrar geri gelmiştir. Amerikan hükumeti tabiki bunu da yalanlamıştır. Ama olaya katılan veya şahit olan bazı askerler bu deneyi doğrulamıştır.




Adam daha 1900'lü yılların başında bildiğimiz adıyla  ''ışınlanma'' yı bulmuş lan. Biz hala  ''lan ışınlanma diye bişey var mıdır beaa''  diye soruyoruz anasını atayım.


Tüm bu deneyler ve icatlar, Tesla' ya  hatırı sayılır hiçbir maddi kaynak sağlamamış. Hayatı sürekli zorluklarla geçmiş herifin. Cuma namazlarında cami kapılarında falan dilenmiş bi süre yani, o derece.


Bizim Thomas Edison - Ampulü Bulan Adam olarak bildiğimiz bu herif, Tesla' nın dehasını kendi çıkarları içi kullanmış zamanında. Herifi eşşşek gibi çalıştırıp, parasını falan vermiyormuş bu insancık, Tesla abimiz de Cesur Yürek' teki William Wallace misali  ''özgürlüüüüüüüüüüüüüükkkkkk'' diye celallenerek, artık kendi başına çalışmaya başlamış.


Hatta Edison, Tesla'ya kendisi için çalıştığı ve işine yaradığı takdirde kendisine 50 bin dolarlık bir ikramiye vereceğini söyler. Bizim saf ve gariban Tesla Abimiz de, eşşek gibi çalışır ve Edison için birçok alet yapar. Tabi tüm bu aletlerin patentlerini de Edison alır.



Tesla işini yaptığını ve kendisine vaad ettiği 50 bin doları ister, fakat Edison denilen herüf  ''Tanrı aşkına, dalga geçiyor olmalısın, Amerikan mizah anlayışını hiç öğrenmemişsin adamım yee yoov madafaka ''  falan der ve Tesla abimizin hak ettiği paranın tek kuruşunu vermez.


Çok adice di mi lan.


Tabi Murat Bardakçı gibi zihniyetler de, millete kendisini tarihçi olarak tanıtır, fakat tarihten anladığı sadece bir devletin kuruluşu ve yıkılışı olduğu için, bu tür konular hakkında hiçbir bok bilmez ve  ''Edison cennete gidecek mi? ''  diye, fazladan geri zekalılık ürünü sorular sorarlar. Bu tür adamlara  ''Osmanlı'da Sex''  de, ağızlarından salya sümük saçarak her boka yorum getirirler ve kendilerini  ''tarihin bilinmeyen yüzlerini anlatan adamlar''  olarak görürler.

Sizin tarih pörsümüş be anam.

Edison'un çocukluğu

Bu yüzden, 7 saniyenizi ayırın ve Şaban abimizin Edison' a ne dediğini izleyin canlar.

Edison conconu
Yine bizlere anlatıldığının aksine, ampulü Edison falan icat etmemiştir ciğersizler. Bunu en basit olarak vikipedi sayfasında bile görebilirsiniz. Humphry Davy adında bir İngiliz mucit,  daha 1802' de bulmuş ampulü. Daha sonra da, 1878' de Joseph Wilson Swan karbon filamanlı ampulü bulmuş. Fakat bizim  ''ampulü bulan edaam  '' diye bildiğimiz Edison denilen kımıl zararlısı, 1880 yılında  ''bulmuş'' ampulü.

Humpry Davy                     Joseph Wilson Swan
Tarih çok acımasız di mi.


Hele bir de tarihi kendi istedikleri şekilde değiştiren adamlar varsa, daha da acımasız gelir insana..




Devam edelim gadasını aldıklarım.

Tesla ' nın en büyük ve en ünlü eserlerinden biri alternatif akımdır, yani şuan kullandığımız elektrik. Edison ise daha önce doğru akımı bulmuş ve bunun kullanılmasını öngörmüş, fakat Tesla 'nın alternatif akımı, doğru akımın pabucunu dama atmaya başlamış zamanla. Çünkü bu akım çok daha kullanışlıdır sidiksizler.




Örneğin,

 Bu, bir '' doğru akım'' kablosudur.


 Soldaki ince, bakır tel de bir  ''alternatif akım''  kablosudur canlar.


Yani, ve ikisinin de kullanım alanları aynıdır. Edison elektrik vermek için, dedemin takkesi kadar büyük bir alet kullanılmasını istiyorken, Tesla abimiz güçcücük bir tele sıkıştırıvermiş onca elektriği..


Beyin bedava.


Direct Current, yani doğru akımın şehre elektrik verebilmesi için gerekli olan elektrik direkleri ve kablolarından, kimi zaman güneş bile görülemiyormuş canlar. Yani sokakların, caddelerin şu resimdeki olduğunu düşünsene lan. Sanarsın zaman makinesinin altındasın ve her an karşına Roma gladiatörü çıkabilir, örneğin Spartacus ehehe.


Yani, eğer Edison'un bulduğu doğru akımı kullanıyor olsaydık, hayat çok daha çekilmez olacaktı ciğerler bunu demek istiyorum.


Alternating Current, yani alternatif akım da işte bu kadar kullanışlıdır. 989592 kablonun görevini tek bir kablo görür.


Doğru akım bu şekilde bir çember oluştururken, 


Alternatif akım sadece tek geçitle elektron akışı sağlar ciğerler.




'' kamil nerdeyiz olum biz, bi bok anlamadım''  diyen arkadaşlar için şöyle anlatayım ;


Halı sahada maç yapıyorsunuz, artık son dakika ve herkes yorgunluktan ölmüş durumda. Bırak rakip sahaya depar atmayı, maç bittiğinde sahadan çıkacak halin yok. Fakat maç berabere. Top tam orta sahada sana geliyor, ve kale de boş.. Fakat  koşacak halin yok, o golü atmazsan da maç uzayacak. Sen de 30 metre depar atmak yerine, orta sahadan vuruyorsun ve gol oluyoorrr.

30 metre koşarak yapacağın işi, tek bir vuruşla yapıyorsun panpa, anladın?

O ye.


Aklıma gelmişken, elektrikler gittiğinde kullandığımız jeneratör var ya hani, hah, işte o da bir doğru akım ürünüdür. Şuanki elektrik yerine sürekli jeneratör kullandığınızı düşünsenize lan. Çok bok'ça.



İsteyenlere,  şurada alternatif ve doğru akımın ne işe yaradığı ve farkları falan var.


Going on.


Öküz soyundan gelen Edison, Tesla ' ya bu yüzden oldukça öfkelenir ve meydanlarda Tesla aleyhinde konuşmalar, propagandalar falan yapar. Tesla ' nın alternatif akımını yerden yere vurur ve meydanda köpeklere elektrik vererek öldürür. Alternatif akımın ölümcül birşey olduğunu kendince kanıtlar, hatta idam mahkumlarının elektrikli sandalyelerde öldürülmesinin fikri de yine bu herifin başının altından çıkmış. Tabi ister hayvanları öldürsün, ister insanları, altında yatan fikir bunu evinizde istemeyeceğinizdi.



Bu herif de harbi malmış anasını satıyım, lan köpeğe durduk yerde elektrik verirsen tabi ölür olum. Yani bu elektriğin kötü birşey olduğunu mu kanıtladı şimdi? Al aynı köpeğin ağzına yarım kilo petrol koy, bak o zaman ölüyor mü ölmüyor mu. Veya tost makinesinin içine elini sok ve bi 60 saniye beklet, bakalım yanıyor mu elin. Lan icat edilen her alete böyle muamele yaparsak, bugüne kadarki her alet zararlı anasını satıyım.
Bu Edison mal diyorum, inanmıyorsunuz..


Tesla' nın dehasını gören zengin bir şirket sahibi onu işe almış ve birlikte Chicago Dünya Fuarı' nın aydınlatılması ihalesini Edison' un elinden çekip almışlar. Tabi bizim Edison, kuyruğu koparılmış bir dana misali oraya buraya saldırmaya başlamış, kıçıkırık sevgilisi tarafından ihanete uğramış bir erkek misali, kendini küçük düşmüş hissetmiş.

George Westinghouse

Fuarda kendi ampullerinin kullanılmasına izin vermemiş Edison beklediğiniz üzere, bunun üzerine psikopatlık derecesinde master yapmış olan Tesla abimiz de kendi ampulünü yapmış, ve  ''aaalll amağa goyum, seninki de ampül mü lan gavaattt nihahaha :)) ''  niteliğinde bir cevap vermiş olmuş.  (vermiş olmuş ne anasını satayım)



İnsanı kendi oyunuyla yenmek gibisi yoktur canlar.


Ve şuan evlerimizde kullandığımız ampuller ve florasanlar yine Tesla' nındır, yine Tesla' nındır.



Ve sonra,
nedendir bilinmez bu Westinghouse Şirketi batıvermiş..



Tesla, kendisi için ayrılan kar payı anlaşmasını, şirketin tamamen yok olmaması için yırtıp atmış. Yani, yine onlarca buluş, onlarca icat, insan hayatına onlarca katkı, fakat sahip olduğu hiçbir maddi varlık yok. Bir şeyleri daha iyi yapabilmek adına, her seferinde önüne serilen milyonları elinin tersiyle itmiş bir adam.


''Para, insanların kendine biçtiği kıymete haiz değildir. Benim bütün param deneylere yatırılmıştır. Bunlarla yeni keşiflerde bulunup, insanoğlunun yaşamını biraz daha kolaylaştırmasını sağlıyorum.''  Nikola Tesla.



Adam, adamın dibi hacı.

Bazen keşke para yapabilen elektrikli bir alet de yapsaymış diyorum lan.

''Nikola Tesla Elektrikli Merkez Bankası''       Not : Parayı eldivensiz tutmayın.


Hehehe.

Eğer Prestij filmini izlediyseniz  (ki süper filmdir kesinlikle tavsiye ederim) , Tesla 'nın Edison'un adamlarından kaçtığını görürsünüz. Zira zavallı herif bi yandan bilim yapmaya çalışıyor, diğer yandan da bu gavatın adamlarından kıçını kurtarmaya çalışıyor. Keşke kıç kurtarıcı bir alet falan da yapsaymış diyorum bazen. Ama sonra  ''tamam''  diyorum kendime hehehe.

Prestij'deki Tesla

Edison 'un zaten bir mason olduğunu söylememe gerek yoktur di mi?  Masonluğun vermiş olduğu güçle de ülkedeki tüm bilimsel çalışmaları denetliyor adam. Kendi icatlarının tekrar rafa kaldırılmasını istemiyor anlayacağın.

Bilimsel diktatorya.



Tesla hayatını ve deneylerini tüm bunlardan kaçarak sürdürüyor. Ve icatlarına bir bak ;

  • Alternatif akım
  • Uzaktan Radyo Kontrolü
  • Yüksek Frekans Öncülüğü
  • Dünya Çapında Telsiz
  • Dünyanın En Güçlü Vericisi
  • İyonosfer Deneyleri
  • Radyo
  • Radyo Frekans Alternatörü
  • Işınlanma
  • Uzaktan Kumanda
  • Yapay Deprem Projectörü
  • Elektriksiz Enerji

Tabi bunlar sadece benim aklıma gelenler. Ama radyo projesinin üzerine Marconi diye kılkuyruk bir herif atlıyor ve patenti alıyor. Tesla' nın icat ettiği radyo, bugün Marconi tarafından icat edilmiştir diye geçer kitaplarda falan, bok yesin onlar.


Tesla' nın bu benzersiz deneylerini gören bir zengin, ona fon sağlamaya karar veriyor. Böylece Tesla' nın icatlarını kendi çıkarı için kullanabileceğini düşünüyor. Kimdir o zengin biliy misiniz ?


J. P. Morgan.


Federal Rezerv 'in kurucusu..

Vay poh yiyesiceleerrr..
J.P. Morgan

Fakat,

Tesla iyonosferin harika bir verici olduğunu ve onu kullanarak tüm dünyaya sınırsız ve bedava enerji verilebileceğini söyleyince,  J. P. Morgan amca   ''bedava enerji bana nasıl para kazandırır lan hırboo'' diye celallenerek Tesla' ya yaptığı yardımı durdurur.

Eğer bu kılkuyruk Morgan, o fonu kesmeseydi, bugün tüm dünya bedava, kesintisiz ve sınırsız bir enerji ve elektrik sahibi olacaktı. Yani her evdeki elektrik bedava,  yiiihhhaaa..


O yüzden buradan o J.P. Morgan müsvettesine tüm insanlık adına birşey demek istiyorum ;


''Top musun, gey misin, hakem sana kafam girsin, bütün Morganlar bok yesin yehiyyaaaa''


Çocukluk duygularım kabardı. Çocuk küfrü gibisi yoktur hacı.


Recep Abi de duymuş bunu ve bir mesaj vermek istiyor kendileri ;

Gonuşma laaaaayyynnnn

Zaten Tesla abimiz tüm hayatını insanlığın daha kolay bir yaşama sahip olabilmesine adamış.


''Nasıl güç sahibi olabilirim? ''  dememiş,

''Nasıl yardım edebilirim? ''  demiş..


Paraya ve güce zerre kadar önem vermemiş Tesla. Çünkü icat ettiği birçok şeyin patentini almamış, elinden icatlarını çalmışlar sesini çıkarmamış, bir sürü ödül vermişler çoğunu geri çevirmiş.


Sadece alternatif akımın patent gelirleriyle dünyanın en zenginlerinden biri olabilecekken, tüm bu parayı ve gücü Queresma misali ayağının dışıyla itmiş.


 Hayatının son evreleri biraz ilginç geçmiş Tesla abinin. Kaldığı küçük otel odasında, yaralı güvercinlere yardım etme ve sürekli onlarla ilgilenme gibi bir saplantıya yakalanmış. Hatta bazen bir güvercinden eşi olarak bile bahsetmiş.



Mikroplardan çok korkarmış ve sürekli ellerini yıkarmış. Her şeyi 3' lü yaparmış. Kaldığı otel odasının numarasının da 3'e bölünebilen bir sayı olmasını istemiş.

Tesla'nın oda numarası
 Hatta yemek yerken bile 3 veya 3'ün katı kadar tabak istermiş, ekmek yiyecekse 3 veya 9 dilim kestirirmiş, odasına gelen havluların bile 3 veya katı olmasını istermiş. Valla lan, şaka değil.


Hatta tuvalete sıçmaya gittiğinde 3,6 veya 9 gram ağırlığında sıçarmış hehehe. İşte bu şaka.




Delilik ve dehalık arasında çok ama çok ince bir çizgi vardır ciğersizler. Dehalar bazen çizginin öteki tarafına geçebilirler. Olağanüstü saplantılar ya delilerde, ya da fazla zeki insanlarda görülür. Uzaktan bir adama baktığında onun bir deli mi, yoksa deha mı olduğunu anlamak işte bu yüzden çok güçtür.





Tıpkı Akıl Oyunları adında biyografisi yapılan  ''John Nash''  gibi.


Ve dünyaya kazandırdığı onca icat varken, onuru ve daha iyilerini yapabileceğine inandığı için, milyonlarca dolarlık servetleri her defasında ayağının kaval kemiğiyle iten, ve hayatını hep zorluklarla geçiren Nikola Tesla, beş parasız ve kimsesiz bir halde, bir otel odasında ölüvermiş.


 Yediği önünde, yemediği arkasında bir adam olabilecekken, gördüğünüz gibi yaşamış son yıllarını..



    ''   Ve  öldükten sonra tüm projelerine FBI tarafından el konulmuş...  ''

Sebepleri ise  ''Nazilerin bunları ele geçirip, insanlara kötü şeyler yapmalarından korkmalarıymış ve projeleri yok etmişler. ''



Oy ben kurban olurum size, sevgi kelebeği Amerikalılarım benim. Sevgi pıtırcığı canını senin..  Şahsen benim için FBI, o kadar iyi niyet kredisi barındıran bir kurum değil canlar. Hani olsa dükkan sizin de, yok be anam..




Tesla hakkında şunları izleyebilirsiniz ;




Nikola Tesla Belgeseli



Dünyada sadece kötü insanların olmadığını söylemiştim ya,  bu cümlemle gurur duyuyorum.. Zira Tesla, benim bu cümleyi kurmamdaki en iyi örneklerden biridir. İnsanlık için yaptığı bazı çalışmaların daha sonra kötüye kullanılma olasılığı için tüm projelerini saklı tuttuğu ve bazılarını da tamamen yok ettiği bilinir Tesla' nın.


Kendi icadı olan alternatif akımı kullanarak gittiği tüm köylere elektrik götürmüştür Tesla. Mumla aydınlanmayı tarihe gömmüştür. Ayrıca tamamen kablosuz bir şekilde, yukarıda da gördüğünüz gibi elektrik akımı geçişi sağlamıştır.


Tesla bobini

Bugün sahip olduğumuz tüm bu elektrik dolu hayatımızın en büyük mucididir Tesla. Kullandığımız herşey onun doğrudan veya dolaylı yoldan eseridir. Ama bunca icada, insanlığa bunca yararına rağmen, Tesla' nın adını kaç kişi biliyor acaba?


Hangimiz bir Edison, bir Newton, bir Einstein kadar tanıyoruz bu adamı?



Tüm ders kitaplarında bu adamların isimleri geçerken, neden bir tanesinde bile Tesla 'nın ismi geçmez?



Neden bu adam bu kadar ikinci plana atılmış?


Tarih sahnesinde var olabilmek için, illa tuhaf ritüeller yapıp, İbranice dualar okuyarak keçi kesmek ve önüne bir mason önlüğü takmak mı gerekir?



Düşünsenize, sadece ampulü bulduğu sanılan Edison 'u tüm öğrenciler tanır, tüm kitaplar ondan bahseder. Fakat tüm bu elektrik olayının mucidi Tesla 'yı tanıyan adam sayısı Karagümrükspor 'un taraftar sayısından azdır..


Bizlere gösterilen tarihin, sadece birilerinin bilmemizi istediği tarih olduğunu daha kaç kez söylemem lazım?



Tesla örneği her şeyi açıklamaya yetmiyor mu?


Çünkü Tesla mason değildi, çünkü Tesla para peşinde koşan bir dallama değildi, çünkü Tesla hükumetin istekleri doğrultusunda değil, kendi fikirleri doğrultusunda çalışmış, çünkü Tesla bütün bu mason olan bilim adamlarıyla rekabette olmuş, çünkü Tesla insanlığın sadece iyiliği için çalışmış, çünkü Tesla....




Daha yüzlerce bu gibi sebepten işte.. Tesla bunca eserine rağmen, bugün kimse tarafından tanınan bir bilim adamı değil. Düşünsenize, dünyaya o kadar eser vereceksin, tüm dünya senin bulduğun icatlarla hayatını sürdürecek, her elektrikli alette senin payın olacak, fakat kimse senin adını duymayacak, bilmeyecek...  Lan düşünmesi bile kötü be.. Evlat acısı gibi koyar.




Bize ondan kalan koca bir dünya var, fakat o dünyada onun ismi yok.


Sizin araştırmayı bilmeyen beyinlerinize at sıçsın... Siz sadece ders kitaplarınızın size öğrettiklerini bilin. Yamuk yumuk bir gerçek. Gerçekle alakası olmayan bir gerçek.



Şu interneti porno izlemekten başka şeyler için de kullansanız, bir kızı yatağa atmak için gösterdiğiniz olağanüstü çabayı, bir şeyleri öğrenmek için gösterseniz, hayat çok daha yaşanılası bir yer olmayacak mı sizce de?




Onu unutan dünyaya, onun unutulmasını isteyen insanlara, onu unutulmaya mahkum eden eğri büğrü doğrulara karşı, buradan Nikola Tesla 'yı saygıyla anıyorum... Ve kendisine daha iyi bir dünya için, elimden gelen başka bir şey olmadığı için, sadece kuru bir teşekkür ediyorum..





21 ARALIK 2012

$
0
0



Kısa bir yazı olacak hacı.

Birkaç hatırlatma yapıp, üzerine birkaç kelam edecem.



İnanması ne kadar güç de olsa, dünya siyasetine yön veren hanedanlık (Rockefeller) gerçekten de psikopat. Tabi bunun Rothschild' ı var, Morgan' ı var, var oğlu var.. Alayı da gavat bu ailelerin.

Baron Rothschild

Belki hatırlayanlarınız vardır, 11 Eylül 1990 yılında baba Bush, dünyaya ilk kez  ''New World Order  (Yeni Dünya Düzeni) '' ı  duyurmuştu ;



'' Çok uluslu bir çözüm'' den bahsedilmişti ilk defa.


 '' İnsanlığın evrensel değerlerine ulaşmak için, çok uluslu, tek bir yönetim şekli '' den bahsetmişti,


   ''ve bu yönetim şeklinin temellerini bugün atıyoruz''  demişti.

ve de böyle bir hareket çekmişti hehe 

11 Eylül 1990 yılında bu temeller için ilk büyük adım atılmıştı yani. Ve, ne tesadüftür bilinmez, tam 11 yıl sonra, 11 Eylül 2001' de  ''İkiz kuleler saldırısı''  olmuş ve bu kez oğul Bush, orta doğuya  ''haçlı seferi''  düzenleyeceklerini söylemişti ;


Daha kısa ;

11 Eylül 2001, Amerika' nın orta doğuya giriş biletiydi.


Amerika aradan daha 1 ay bile geçmeden Afganistan'a girmiş, ve halka özgürlük getireceğini söylemişti.

9/11 konuşması
madafaka
  '' Daha bir ay olmamış, ne ara orduyu hazırladınız, ne ara saldırı planı yaptınız, ne ara okyanus ötesine asker çıkarttınız, ne ara savaş stratejisi yaptınız lan gavatlar? ''   derler adama..


Savaşta binlerce insan ölmüş, milyonlarcası yaralanmış, yüzlerce kadına tecavüz edilmiş, ve milyarlarca savaş suçu işlenmişti.



Ve yine aradan 11 yıl geçti, geldik 2012' ye.

Ne tesadüftür yine bilinmez, bu seneye kadar hiç duymamamıza rağmen, televizyonlar  '' Maya takvimine göre 2012'de kıyamet kopacak ''  diye bas bas bağırmaya başladı.



Bu haberlerin tam 11 yıl sonrasına denk gelmesi hiç dikkatinizi çekmedi mi?

2012 ile ilgili psikolojik zemini çok iyi hazırladılar.

Filmlerle ;




Haberlerle ;




Kitaplarla ;



Hatta reklamlarla ;
ehe
Hatta ve hatta  ''Japonya Prensesi'' ile ;


(teyze gece baya içmiş ,uçuyo) 



Yani şu zamana kadar varlığından bile haberdar olmadığımız küçücük bir topluluk, birden bire  ''takvimleri bitiyor''  diye tüm dünya medyasının bir numaralı meşgalesi haline geldi lan. Üzerine filmler yapıldı, kitaplar yazıldı, programlar, belgeseller yapıldı. Ve hiç de azımsanmayacak büyük bir çoğunluk, medya ile gelen bu kıyamet propagandasına inandı. Hadi kızılderililerin kehaneti deseniz onu anlardım anasını satayım, en azından daha karizmatik bir toplum benim gözümde.

ilginçtir ki Mayalar'ın da bir piramiti var

Şuan aranızda gerçekten 2012' de kıyametin kopacağına inanan varsa, derhal gitsin kendi ağzına sıçsın. Beni uğraştırmayın anam.

Hani eğer 2012'de kıyamet koparsa, gelin benim ağzıma sıçın hacı. Valla sıçın bak. İstediğiniz her pozisyona da girecem, kıçınızı da ellerimle silecem anasını satayım, bu da içimden geldi hadi.


Herneyse. 

İşin kısası ciğersiz, yine küresel bir planın arifesindeyiz. Bu psikopatlar, planlarını bu sene içinde yapmalılar kendi hastalıklı inançlarına göre. Veya planları ve beklentileri dahilinde bir şey olmalı. Zira bu tarihler yıllar öncesinden belirlenmiştir, ritüellerinin bir parçasıdır.

İlk ikisi Bush' ların önderliğindeydi

Yalnız, 21 Aralık 2012 tarihinde benim dikkatimi çeken birkaç şey oldu. 

21 Aralık, kış gün dönümüdür.


Fakat bundan daha ilginç olanı şudur ; 

21 Aralık, Eski Mısır tanrısı Horus' un doğum günü kabul edilir. Horus, İsis adlı tanrıçadan, kış gün dönümüne denk gelen 21 Aralık'ta doğmuştur.

21 Aralık'ta günler uzamaya başlar, ve Horus da '' gün, güneş, ışık''  tanrısıdır. Yani onun doğumuyla ışık yükselir.


Şimdi, tüm bu 21 Aralık 2012 şamatalarının, Horus'un doğum gününe denk gelmesi acaba bir tesadüf müdür..?

Aklıma gelmişken, bugünün tarihi de bi ilginç lan ;  11.11.12 hehehe.



Bakalım bu tarihin olayı ne.. İlla yine bir ikiz kule saldırısı beklemeyin anasını satayım. Dünya'nın ve Güneş'in hareketleri ile alakalı bir şey olması da mümkün. Zira bu inançların temelinde bu tür şeyler var.

Gözünüzü açık tutun, beni de haberdar edin gadasını yaladıklarım.


Hadin ayık olun canlar. Birkaç yazı birden yazıyom, sabredin.


FETİH 1453 HAKKINDA

$
0
0


Çok reklamı yapılan, çok ses getiren bu filme bir türlü gitme fırsatı bulamamıştım.

Tarih dersinde hoca bahsetmişti, ve  ''daha iyisi yapılana kadar en iyisi bu '' demişti film için.

Ben de geçenlerde izledim filmi, fakat çok ciddi bir hayal kırıklığına uğradım. Ve yaptığım birkaç acizane saptamamı siz gadasını aldıklarımla paylaşmak istedim.


Öncelikle,
''Resmi tarih tezi böyle'' triplerine girmemeniz için şunu söylemek istiyorum;

Resmi tarih tezi, resmi tarih yalanlarıdır. Çünkü o resmi tarih tezlerinde hala ikiz kulelere Usame Bin Ladin'in birkaç askerinin saldırı yaptığı, John F. Kennedy suikastini Lee Harvey Oswald adındaki garibanın tek başına yaptığı, İsmet İnönü'nün Malatyalı bir Türk olduğu, Amerika'nın Irak'a demokrasi götürdüğü veya Türkiye'deki darbelerin halkı ve laik devleti korumak adına yapıldığı yazar.


Fakat gerçek, yaşayanlardan ve yaşananlardan öğrenilir.

Whatever.
Let the game begin.


Filmin fragmanı gayet iyiydi ;


Sadece fragman bile 8 milyondan fazla izlenmiş. Ülkemizdeki en popüler şarkıların bile sadece 5 ila 8 milyon izlendiğini göz önüne alırsak, çok ciddi bir rakam.


Öncelikle oyuncu seçimlerinden bahsetmek istiyorum, genelinde pek mahsur olmamakla birlikte, özellikle Akşemseddin Hz.' lerini canladıran kişi, Akşemseddin'den çok Nasreddin Hoca'ya benzemiş. Oyuncu seçimlerinin önemi büyüktür bu gibi filmlerde, çünkü filmdeki karakteri canlandıran oyuncu, aklında çok farklı bir yerdeyse, o oyuncuyu o karaktere bir türlü oturtamazsın. Yani yıllarca Tecavüzcü Coşkun olarak bildiğimiz adamı alıp da Fatih rolüne koyarlarsa, adam fetih konuşması yaparken aklına bir önceki filmde kadına nasıl tecavüz ettiği gelir. Olmaz yani. Seyirci filme 1-0 geride başlar. Bu yüzden nispeten az ünlü olan, pek tanınmamış oyuncuları tercih etmek daha uygun olur.


Filmdeki Akşemseddin'e dönersek, bir kere her şeyden önce Akşemseddin Hz. kösedir. Yani filmde gösterildiği gibi tonton bi Nasreddin Hoca tasviriyle bağdaşmaz.


Tabi bundan çok daha önemli olan şudur ki, Akşemseddin Hazretleri savaşın başından sonuna kadar Fatih'in yanından ayrılmamıştır. Hatta Fatih'e fetih fikrini veren ve onu bu konuda cesaretlendiren, bizzat akıl hocası Akşemseddin'dir.


Yani filmde gösterildiği gibi savaşın son anlarında gelip  ''Fatih naber ya, duydum ki keratalık yapıyomuşsun, hadi bakıyım fetihe''  gibi bir olay söz konusu olmamakla birlikte, ziyadesiyle saçmadır, sapandır.


Sonra,
Filmi izleyen birkaç arkadaşımın da yorumunu aldım, ve baktım ki gerçekten sadece bende değil, herkeste aynı hissi canlandırmış.


Konu Fatih Sultan Mehmet ve kişiliğiydi.


Filmde Fatih Sultan Mehmet tam anlamıyla bir psikopatı canlandırıyor. Önündeki vezirlere ağzından salya sümük saçarak bağırıp çağıran, tokat atan, küfürler eden ve sadece şahsi ihtirasları ve egosu uğruna fütuhat yapan, son derece sıradan bir meyhane adamı gibi lanse edilmiş.


Yani bizim bildiğimiz, 8 dil bilen, çok yüksek İslam ve ilim eğitimi almış, onlarca dilden edebi eserler çeviren, İstanbul'a girdiğinde yaptığı ilk iş kütüphaneleri kontrol etmek olan, Avni mahlasıyla şiirler yazan, halkının,ümmetinin çıkarlarını kendi çıkarlarından önde tutan, fethettiği her karış toprağın insanlarına inanç ve amel özgürlüğü ve güvencesi veren, ''Biz toprakları değil, gönülleri fethetmeye gidiyoruz''  diyerek yola çıkan, halifelik daha Osmanlı'ya geçmemiş olmasına rağmen İslam bayrağını ellerinde tuttuğunu, devletini de Hz. Peygamber' in Medine'de kurduğu devletin devamı olarak gördüğünü (Devlet-i A-li Muhammediye) söyleyen, Avrupa tarafından Büyük Türk (Grand Turko) olarak anılan, bir çağı kapatıp bir çağı açan, fethettiği topraklardaki halklara gösterdiği hoşgörü sayesinde milyonlarca insanın Müslüman olmasına sebep olan Fatih Sultan Mehmet Han, meğer tam bir psikopatmış...


Fethin en arka planında kalan isim olmuş Fatih Sultan Mehmet. Tıpkı Akşemseddin gibi..


Yine filmde, surları yıkan o büyük topların tamamen Macar Urban'ın eseri olduğu anlatılmakta. Bu olay kesinlikle saçmalıktan ve sapanlıktan ibarettir. Zira Fatih Sultan Mehmet, şahi adı verilen büyük havan toplarının çizimlerini ve planlarını bizzat kendi elleriyle çizmiş, ve deneme atışlarını da yine bizzat kendi elleriyle yapmıştır.

o topların üzerinde bile İslam vardır
Filmde analatılan gibi,   ''Urban panpa, toplar sende tamam mı ona göre''   deyip, atının üstünden inmeyen bir Fatih söz konusu değildir.


Keza Fatih Sultan Mehmet, Rumeli Hisarı' nın çizimlerini kendisi yapmış ve hisarın yapımında bizzat bulunup, taş koyarak 5 ay gibi kısa bir süre içinde bitirilmesini sağlamıştır.

Rumeli Hisarı

Yani anlatmak istediğim şey şu ki ;  filmde, Fatih Sultan Mehmet inanılmaz bir şekilde ikinci, hatta üçüncü planda bırakılmış. Akşemseddin ile birlikte fetihin en büyük mimarı olan Fatih Sultan Mehmet geri planda bırakılarak, şahsına hücum edilmiş.


Aynı zamanda Sultan II. Murat'a da bok atmayı ihmal etmemişler. Filmde, Fatih'in anlattığına göre, Sultan II. Murat oğluna hiç babalık yapmamış, ona asla sarılmamış ve şefkat göstermemiş. Yani II. Murat ziyadesiyle gaddar bir adam gibi lanse edilmiş filmde.


Hastiriniz ordan please.

Sultan II. Murat 1444 yılında, Osmanlı için yeterli barışı sağladığını düşünmüş ve kalan hayatında kendisini ibadete vermek için tahttan inmiştir.

Bunu neden söyledim?

En basitinden bir örnek vermek için.


Koskoca bir devletin başında bulunan sultan, tahtını, geri kalan hayatını ibadet etmek için terk ediyor. Bu fedakarlıkta bulunmuş bir adamın son derece gaddar olması, hele de kendi çocuklarına karşı gaddar olması bana son derece abes gelmekte. Zira aile ile geçirilen güzel vakit, ibadettendir. Aile ile güzel vakit geçirmek hem sünnettir, hem de eşine, çoluğuna çocuğuna iyi davranıp, tebessüm etmek sevaptır.


Osmanlı padişahlarının çok küçük yaştan beri yüksek dini eğitim aldıklarını düşünürsek, Sultan II. Murat'ın bu gibi bir kişiliğe sahip olması mantıklı mıdır...?


Film adına bahsetmek istediğim en önemli konulardan bir tanesiydi bu, Fatih'in ve Sultan II. Murat' ın bu şekilde lanse edilmesi. Zira filmden sonra yorumlarını aldığım arkadaşlar da kafalarında bu türlü bir Fatih Sultan Mehmet ve II. Murat canlandığını söylediler.

Şimdi onlara kim  ''haksızsınız''  diyecek...



Diğer bir önemli husus da, Ulubatlı Hasan karakteri, fetihin önüne geçmiş. Tabii bir sinema filmi yapılıyor ve elbette bir kurgu olacak filmde, belgeselden ayırt edilebilir özellikleri de bulunması gerekir bu tür filmlerin. Örneğin Truva Savaşı'nı anlatan Truva filmi, hem olayı anlatmış, hem de çok güzel bir kurgu canlandırmıştı.


Fakat, Fetih 1453 filminin Ulubatlı Hasan'ı, neden Fatih Sultan Mehmet'in çok daha önüne geçen bir karakter olmuştur?


Şimdi  ''sen de her şeyi Fatih'e yüklüyon amağa ğoyum, her şeyi o mu yaptı!!''  diyen arkadaşlar olmuştur. O arkadaşlara cevabım şudur ;

Hobba gangham style.

  • Fetih fikri Akşemseddin ve Fatih Sultan Mehmet'e aittir,
  • Rumeli Hisarı fikri ve çizimleri Fatih Sultan Mehmet'e aittir,
  • Surları yıkacak büyüklükteki top yapımı fikri ve bu topların çizimleri Fatih Sultan Mehmet'e aittir,
  • Gemileri karadan yürütme fikri Fatih Sultan Mehmet'e aittir,
  • Askerlerin hücum edecekleri bölgelerinin harita çizimleri Fatih Sultan Mehmet'e aittir,
  • İlk dökülen topların yeterli olmaması üzerine,çizimlere yapılan eklemeler Fatih Sultan Mehmet'e aittir,
  • ''Rumeli'ye hisar yapma'' diyen Konstantin'e  ''kendi topraklarımda ne yapacağıma ben karar veririm'' cümlesi Fatih Sultan Mehmet'e aittir.

Demek istediğim,  ''fetih sadece Fatih'e aittir, tek başına etmiştir''  değil,  ''Fatih, fetihin kilit ismidir'' dir. Kemalistlerin yaptığı gibi her şeyi tek bir insana yüklemek, bizim gibi insanlar için o savaşlarda emek sarf eden, canını, kanını seve seve veren yiğitlere haksızlık etmek olarak görülür.


Peki Ulubatlı Hasan gibi bir karaktere reva görülen bu sahneler doğru mudur?


Filmin Ulubatlı Hasan hataları saymakla bitmez ama, ben acizane birkaç saptamamı yazacam ;

  • İstanbul'un fethinin ilk kayıtlarında Ulubatlı Hasan diye biri yoktur.
  • Yani böyle biri vardır, fakat ismi Ulubatlı Hasan olarak geçmez. Biz bu kişiye isim olarak Ulubatlı Hasan'ı uygun bulmuşuz. 
  • Ulubatlı Hasan olarak bildiğimiz bu zaat, filmde gösterildiği gibi Fatih'in hocalığını falan kesinlikle yapmamıştır.
  • Filmde Fatih'in akıl hocası gibi gösterilmesi tamamen bir saçmalıktır.
  • Ayrıca yüksek rütbeli de olsa bir askerin, padişaha bu denli yakın durması, sürekli yanında bulunması bir başka saçmalıktır.
  • Ulubatlı Hasan film boyunca, Truvalı Aşil misali sıfır kollu ve bağrı açık yelekle dolaşmıştır. Osmanlı halkında veya ordusunda hiç kimse kati suretle bu şekilde dolaşamaz.
  • Ulubatlı Hasan film boyunca başına en ufak bir serpuş takmamıştır. Fakat Osmanlı zamanında erkekler gece yatarken bile ''gece takkesi''  adı verilen takkeyi takar idiler. Ulubatlı Hasan'ın bu şekilde açık başla ordunun içinde yer alması, gezmesi dolaşması ve de en önemlisi padişahın önüne çıkması saçmalığın daniskasıdır. 
Aşil Abi - Ulubatlı Hasan(!)
  • (Başın açık şekilde padişahın önüne çıktığın an kelleni koltukta bulursun yani)
  • Ve en önemli, en küstahça hata şudur ki, Ulubatlı Hasan filmde evlilik dışı ilişki yani zina yapan biri olarak gösterilmiş milyonlara..

Günümüz gençleri bunu oldukça sıradan bulmuş veya kötü bir çağrışım yaptığını düşünmüyor olabilir, fakat bu, Osmanlı halkının da öyle düşündüğü anlamına gelmez. Bir Müslüman için bu sahne hiç de sempatik ve masum bir sahne değildir zira.


Bu hata masumca yapılmış veya art niyet barındırmayan bir hata değildir, olamaz. Bu hata,  ''siz Osmanlı'yı örnek alıyosunuz ama alın size örnek aldığınız adamlar böyle adamlardı''  demenin sinema halidir.


Psikopat ve ihtiras düşkünü bir padişah, fetih boyunca zina ile meşgul olmuş bir kahraman. Alın size Fetih 1453 şaheseri..


Ordunun içinde bir kadının bulunması saçmadır, hadi buna kurgu adına yapılmıştır dedik, fakat Ulubatlı'nın o kadınla zina etmesi de kurgu adına yapılmış masumane bir hata mıdır?


Arkadaşla konuşurken  ''lan bu Ulubatlı kadına çaktıktan sonra ne ara gitti gusül abdesti aldı, nerde aldı? Cenabet mi savaştı herif anasını satıyım ''  dedi.


Güldüm.
Çünkü haklıydı.

Acaba önceki gün zina yapan, savaşa da cenabet giren bir adam şehit olabilir miydi?


21. Yüzyılın çapkınlıklarını ve artık mazur görülen evlilik dışı her türlü cinsel ilişkileri, 15. yüzyıla uyarlamak, ve bunu büyük günahlardan sayan insanlara pay etmek ne kadar doğrudur peki?


Yani bizler, 21. yüzyılın şartlarını 15. yüzyıla uyarlıyoruz, tam tersini yapmamız gerekirken. 2012' de yaşayan insanların, 1453'teki olaylara monte edilmiş halinden fazlasını uyandırmadı film bende bu yüzden. 1453 yılındaki insanlar nasıl yaşarmış, nasıl konuşurmuş, nasıl giyinirmiş hiçbirini öğrenemedik yine.


Resmi tarih tezinin anlattığı, resmi tarih kitaplarından ileri giden hiçbir bilgi verildi mi filmde?

Okul kitaplarındaki fetihi, bir de sinema ekranında gördük sadece.


Filmde Osmanlı halkının hiçbir özelliği yoktu mesela. Sarıklı cübbeli adamlar, kapalı kadınlar, dernekler, tekkeler, dergahlar, Fatih'in hocaları...


Osmanlı estetiği adına tam bir hayal kırıklığıdır film.


Kesinlikle bir  ''fetih ruhu''  yoktur filmde. Tüm askerler isteksiz, paşalar isteksiz, kumandanlar isteksiz.. Sadece Fatih Sultan Mehmet'in kendi egosu için istediği bir fetih...


Tüm bir ordu isteksizce yaptıysa bu fethi, bu işte bir ruh olduğunu kim söyleyebilir?


Bu da yine tamamen saçmalıktan ibarettir, fetihi ve onun mimarlarını karalamaktır. Çünkü halk, orduyu ve padişahı dualarla göndermiştir. Fatih Sultan Mehmet, hadis-i şerifte müjdelenen kumandan, ordu da müjdelenen ordu sıfatına nail olabilmek için bu fetihi can-ı gönülden istemiş, arzulamıştır.



Çok dikkatimi çeken bir de skeç vardı filmde. Fatih ;


''Ben, benden önceki sultanlara benzemem. Ben Sultan Mehmet Han'ım.''  diyordu.


Bu nasıl bir konuşma tarzıdır?
Nasıl bir söyleme şeklidir?
Manen hakaretvari bir konuşmadır bu.

Neden?

Çünkü;

1. Padişahlar, kendinden önceki padişahlardan bahsederken kesinlikle  ''benden önceki sultanlar''  gibi bir ifade kullanmazlar. Bu saygısızlıktır.
''Cennet mekan atalarım''  ifadesini kullanırlar. Binlerce kaynakta mevcuttur.

2. Ondan önceki sultanlara neden benzememesi gerekmektedir, ben bunu çözemedim.

3. Ondan önceki sultanlar beceriksiz midir?

4. Ondan önceki sultanlar, yaraşır şekilde sultanlık yapamamışlar mıdır?

5. Fatih'in böyle bir ifade kullanması için gerekli olan ne sebep olabilir ; ondan önceki sultanların yeterince iyi olmadığı ve kendisini onlardan ayrı ve üstün gördüğü.

That's why, bu ifadenin elle tutulur bir tarafı yoktur.


Kimse kıvırmasın, bu ifadenin anlamı budur. Bu anlamı çıkarmak için Einstein olmaya da gerek yoktur. 2+2' nin sonucuyla bu ifadenin sonucu herkesçe malumdur.



Başka bir konuya geçelim.

Padişahın otağının yanı başında, askerler  ''bu ne biçim padişah, otağından çıktığı yok amağa ğoyum''  diye ayaklanabilirler mi sizce?

Şirin Baba mı bu anasını satayım.


Sultan Fatih gibi bir padişahın otağının yanı başında bu gibi isyan ve ayaklanma fikri saçmalıktan öteye gidemez.


Ayrıca Osmanlı kadınları hiçbir zaman, hiçbir suretle dekolteli bir elbise ile insan içine çıkmamıştır. Bu, şaka derecesinde yapılmış saçmalıklardan bir tanesidir. Bırakın dekolteyi, hiçbir kadının başı bile açık değildir. Tıpkı erkeklerin de asla başı açık olmaması gibi.


Fakat filmde bir tane kapalı kadın yok, ve alayı da dekolteli kadınlar. Sanarsın Fatih Paris'i ve modasını fethetmiş.

Yani neden günümüz modasını o döneme uyarlamak gibi bir saçmalığa girişirler anlaşılır gibi değildir.

Biz Gladiator'ü de izledik, Truva'yı da izledik, Cesur Yürek' i de izledik, fakat hiçbirinde sarıklı cübbeli adamlara rastlamadık di mi?


Çünkü adamların tarihinde bunlar yoktu.


Cesur Yürek'te erkeklerin etek giydiklerini gördük, Truva'da insanların uzun ve bol kıyafetler giydiklerini gördük, Gladiator'de Cesar'ın tek parça kıyafet giydiğini, kadınların koca koca elbiseler giydiklerini gördük. Fakat aynı şeyleri Fetih 1453'te gördük.
Yorum sizin..
Gerçek tarih
Film tarihi

Yazıyı bitirmeden mutlaka bahsetmem gereken bir şey var, bu Fetih 1453 filminin dizisi yapılmakta ;

1. http://magazin.milliyet.com.tr/fetih-1453-dizisinin-kanali-belli-oldu/magazin/magazindetay/27.06.2012/1559481/default.htm

2. http://www.haberturk.com/medya/haber/775290-fetih-1453-dizi-oluyor

3. http://www.haberturk.com/medya/haber/738828-yine-cok-konusulacak-video

4. http://www.teknokulis.com/Haberler/Guncel/2012/06/27/fetih-1453-dizisi-kesinlesti-569232946572


Nedense birden bire Osmanlı tarihine ilginç bir alaka uyandı. Bunca zaman reddettikleri, kendi tarihleri olarak görmedikleri bir devletin tarihine aniden uyanan bu alaka nedir acaba..?


Kesinlikle bilinmesi gereken şey şudur şahsi kanaatime göre; Muhteşem Yüzyıl'ın tarih danışmanı olan Erhan Afyoncu'nun youtube'dan birkaç videosunu izleyin, birkaç yazısını okuyun ve bu kişi hakkında bir görüş elde edin.


Bunun gibi adamlar bir gariptir, ellerine geçen her fırsatta Osmanlı padişahlarına küfrederler, fakat bu adamların dizisini yapmaktan da hiç çekinmezler. Size bir soru sorayım gadasını yaladıklarım, bu adamların yaptıkları diziler ne kadar tarafsızdır?


Bir kemalistin yaptığı Osmanlı dizisini izlemek, bu diziden bir şeyler beklemek, gerçekleri anlatmasını ummak saçmalıktır.

Tarihçi gibi geçinen heriflerin yaptığı Muhteşem Yüzyıl dizisinde, ben bile milyon tane hata buldum ve yine bulurum. Şunu unutmayalım, bu adamlar nefret ettikleri bir tarihin tarih dizisini ve filmlerini yapıyorlar. Bu da hataların ne kadar kasıtlı olduğunun açıklamasıdır sanırım.

Dileriz bu dizi de bir padişahımıza daha hakaret içeriği taşımaz.

Fatih ve Fetih hakkında gerçek bilgiye ulaşmak isteyen arkadaşlara şu videoyu tavsiye ederim ;


Güzel bir karikatürle bitirmek istiyorum canlar ;
Selametle...

HRİSTİYANLIK, MİTOLOJi VE PAGANİZM I

$
0
0


Pizzanın ambulanstan daha erken geldiği bir ülkede yaşayan tüm ciğersizlere selam.


Daha önce dinler arası diyaloğun Müslümanlar için bir tehlike olduğunu ve Hristiyanlığın, İslam ile diyaloğa giremeyeceğini yüzeysel olarak söylemiştim.

dinler arası panpalık ve zihin kontrolü )

Bunun üzerine gelen yorumlara baktım, epey büyük bir çoğunluk  ''hacı ikisi de ilahi ve İbrahimi din sonuçta aynı yola çıkmıyo mu?''   veya   '' Allah üç din göndermiş, diğerleri hak olmasaydı Allah neden gönderdi? ''   şeklinde.


Bu konuda arkadaşlarımla bile tartıştığım ve görüş ayrılığına düştüğüm oldu. Bunun üzerine ben de elimden geldiği kadar araştırma yaptım, ve beklediğimden çok daha fazlasını buldum.

Herneyse.

Şimdi Hristiyanlığın neden ilahi, semavi veya İbrahimi bir din olmadığını anlatmaya çalışacam elimden geldiğince.


Bu ilk yazı İncil'in ortaya çıkışı ile ilgili olacak.


Hristiyan araştırmacılarına göre İsa peygamber, 30'lu yılların başında, yaklaşık olarak 33 yılında çarmıha gerilmiştir. Fakat bugün kabul görmüş dört İncil olan Matta, Marcos, Luka ve Yuhanna'nın yaklaşık olarak 70' li yıllarda mektuplar halinde yazıldığı söylenir, 320'li yıllarda ise bu İncil'ler kanonik (kabul görmüş,meşru) kabul edilmiştir.


Matta, Marcos, Luka ve Yuhanna, İsa peygamberin 12 havarisinden olduğu söylenir. Peki neden İncil yazmak için 40 yıl beklediler?


Bugün Hristiyan dünyasında kabul gören 4 kanonik İncil, Hz. İsa' dan en az 40 yıl sonra yazılmıştır.



Hristiyanlar Hz. İsa hakkında çok net ve çok kesin konuşurlar, onlara göre Hz. İsa dönemi hakkında konuşulan her şey bir dogmadır (gerçekliği tartışılamaz). Fakat İsa'dan sonrası ise tamamen bulanıktır, bir papazın söylediği, diğer papazın söylediğini tutmaz.


Bunun sebebi, ellerinde Hz. İsa'dan sonraki 40 yıllık dönemde hiçbir kutsal metin veya kaynak bulunmuyor olmasıdır.



Bununla birlikte Hz. İsa' nın havarisi oldukları söylenen İncil yazarlarının metinlerinde de, Hz. İsa hakkında oldukça çelişkili metinler mevcuttur ;

''Eğer İsa gerçekten yaşadıysa, bir rahip bile değildi.'' Yeni Ahit, İbranilere Mektup, 8:4


Yani Hz. İsa ' nın 12 havarisinden olduklarına inanmamızı istedikleri kişiler, nasıl oluyor da Hz. İsa hakkında bu kadar farklı ve çelişkili konuşabiliyor?



Sonuçta bu dört kişi birbirinden habersiz veya birbirini hiç tanımayan insanlar değillerdi, Hz. İsa' nın en yakınında bulunan ve ona iman eden adamlardı. Her birinin Hz. İsa hakkında anlattığı şeylerin farklı olması, büyük bir çelişki değil mi?



Dört İncil'in kanonik sayıldığı 325 yılında, geri kalan yüzlerce İncil toplatılıp yakılmıştır. Bazı kaynaklar bu sayıya 200 civarı derken, bazı kaynaklar 500 civarı der. Peki ortalama 300 İncil'den neden sadece 4 tanesi kanonik olmaya layık görüldü?


Ortalama 300 İncil'in sadece 4 tanesinin kabul edilmesi ve diğerlerinin yakılması, o zamana kadarki neredeyse her İncil'in saçmalıktan ibaret olduğunu göstermez mi?

Peki saçmalık oranı neden bu derece yüksektir?



Eğer diğer İnciller de Mesih'in havarileri tarafından yazılmışsa, bazılarının yakılıp bazılarının 2000 yıl varlığını koruyabilmesi de saçma değil midir?


Ayrıca 12 havariden sadece 4 tanesi mi İncil yazmıştır?


Eğer Hristiyanlar, 12 havarinin 12'sini de kabul ediyorsa ve onları  ''Mesih ve 12 havarisi''  olarak adlandırıyorlarsa, en azından 8 İncil'in daha kanonik olması gerekli değil midir?


Diğer havarilerin yazdığı İnciller'in inanmaya değer olmadıklarını düşünüyorlarsa, neden  ''İsa ve 4 havarisi''  olarak anmaya karar vermemişlerdir?



Havariler ve İnciller hakkında, Hristiyanlar arasında bu denli görüş ayrılığı, inanç uyuşmazlığı, tezat ve çelişki olması mantıklı mıdır?



Biri İsa'ya tanrı derken, diğerinin ölümlü bir insan demesi, havarilerin ya birbirlerini ya da Hz. İsa'yı hiç tanımadıklarını gösterir.


Başka bir konu da, İnciller'in yazıldığı dildir.
Hz. İsa Nasıra doğumludur ve Nasıralılar Aramice konuşur. Keza havarileri de Nasıralı'dır.


Fakat İnciller Aramice değil Grekçe, yani Yunanca yazılmıştır.



Yoksa Hz. İsa'nın havarileri arasında bilmediğimiz Yunanlar mı vardı? Ve bu Yunanlara Mesih'in sözlerini tercüme eden bir de tercümanlar mevcuttu sanırım.

bizim Samet gibi hehehe

300'lü yıllarda Roma İmparatorluğu' nun resmi dini  ''Paganizm''di.


Fakat Hz. İsa' nın hikayesi dilden dile anlatılır, oldukça geniş bir kitleyi etkiler ve Mesih'e inanmaları sağlanır. Ülkedeki Mesih taraftarlarının ciddi derecede artması ve halkın geri kalan pagan kesimiyle cereyan eden sürekli çatışmalar nedeniyle, Roma İmparatoru I. Konstantin 325 yılında, ilk konsül olarak bilinen  ''İznik Konsülü'' nü toplar.

İznik Konsülü
İmparator Konstantin ikiye bölünmüş olan Roma halkını tek bir dinde birleştirmek ister, ve paganizm ile Mesih taraftarlarının dinini harmanlayarak yeni bir din meydana getirir ;


Hristiyanlık.



Buna bağlı olarak ülkenin dört bir yanından toplanılan İnciller'deki hikayeler ve pagan sembollerini içeren yeni bir kitap yazılması gerekir. Ve yazılan bu kitaba verilen isim Mesih taraftarlarının kabullenebileceği bir isim olmalıdır, zira paganların halihazırda  herhangi bir kutsal kitabı yoktur.


Ve kitabın adı  ''İncil''  yani  ''müjde'' koyulur.



Yani şuan Hristiyan aleminin kabul ettiği dört kanonik İncil, 325 yılındaki bu konsülde yazılmış ve içine yüzlerce pagan sembolü, hikayesi ve alegorisi eklenmiştir.


Bu da İnciller'in neden Grekçe yazıldığını açıklar.


Konstantin, Hz. İsa'nın tanrı kabul edildiği dört İncil yazdırır. Ve tüm Hristiyanlığın inanç esasları yine bu konsülde belirletir. Hz. İsa'yı tanrı kabul etmeyen diğer tüm İnciller toplatılır ve yakılır. Bu İnciller'i bulundurmak suç kabul edilir. Ve aslında birer pagan türevi olan İsa'nın tanrılığı, teslis inancı (baba,oğul,kutsal ruh), günah çıkarma gibi inanç esaslarını kabul etmeyenler  ''sapkın ve kafir''  olarak nitelendirilir.


Bu da aslında Konstantin'in konsülde, var olan tüm İnciller'i yaktırmış olması ihtimalini doğurur. Zira 500'den fazla İncil'in yakıldığı ve apokrif (kabul görmeyen) sayıldığı bir ortamda sadece 4 tane İncil'in kanonik sayılması ve bu İnciller'in de, pagan dinlerinin kitaba dökülmüş hali olması, tesadüf olabilme ihtimalini oldukça düşürür..



Böylece İmparator Konstantin hem ülkesini bölünmekten kurtarır, hem de tüm ülkeyi tek bir din altında toplayarak bir inanç birliği oluşturur.



Ayrıca tüm tarihler, hikayeler, yasaklar veya helaller, bayramlar, ibadet günleri ve şekilleri dahil olmak üzere Hristiyanlık adına her şey bu konsülde belirlenmiş ve günümüze kadar aynı şekilde gelmiştir.


Yani şuan Hristiyan dünyasının kutsal kabul ettiği Hristiyanlık, 325 yılında tamamen siyasi açıdan ele alınıp, içine paganizm ögeleri yerleştirilmiştir.




Böylelikle Hristiyanlar farkında olmadan pagan dinlerine ve pagan tanrılarına tapar duruma gelirler. Kendisi de bir pagan olan İmparator Konstantin durumdan memnundur, çünkü kendi inancından hiç ödün vermemiştir. Pagan dinlerinin tüm özellikleri korunmuş, sadece kılıfı değiştirilmiştir.

Hallowen (Cadılar Bayramı)
Bu yönüyle Hristiyanlık, pagan dinlerinin modernize edilmiş halidir.


Bu yazı, konunun sadece giriş bölümü canlar. Diğer yazıda Hristiyanlıktaki  pagan ve mitoloji sembolleri neler onlardan bahsedeceğük. Acayip tespitler var..


Hadin eyvallah.


HRİSTİYANLIK, MİTOLOJİ VE PAGANİZM II

$
0
0


Coca Cola'nın içinde ne olduğunu sadece iki kişinin bildiğini düşünenlerin yaşadığı bir dünyadaki tüm ciğersizlere selam.


İlk yazı İncil'in ortaya çıkışı ile ilgiliydi. Bu yazı ise Hristiyanlıktaki tüm kutsalların nasıl ortaya çıktığı ve nelere dayandıkları hakkında olacak.


Başlamadan önce söyleyeyim, ziyadesiyle ilginç ve şaşırtıcı tespitlere gebe bir yazı olacak. Günlerdir araştırdığım ve araştırırken epey bir eğlendiğim bir konu olmasından dolayı, siz ciğersizlerin de okurken sıkılmayacağınızı tahmin ediyorum.



Waaooww, I feel good.
Dını nını nını nııııı.



İlk yazıda söylediğim gibi Hristiyanlık, pagan dinlerinin modernize edilmiş halidir.


Erken dönem Hristiyan tarihçileri de dahil olmak üzere, modern Hristiyan tarihçileri Hz. İsa'nın doğumunu 0 yani Milat olarak kabullenirler. Yani Hz. İsa'nın doğumu  ''başlangıç''tır.


Bu duruma bakılarak Hz. İsa'nın doğumunun, yılın başlangıç günü olan 1 Ocak tarihi olması gerekir. Çünkü tarihin başlangıcı sıfır olarak kabul edildiğinde, tüm zaman ayrımlarının da başlangıç durumunda olması gerekir.

Yani ; 01.01.00

Birinci gün, birinci ay ve sıfırıncı yıl.

Yani ilk yüzyıl.


Peki Hristiyanlar, başlangıç olarak kabul ettikleri Hz. İsa'nın doğum gününü neden 1 Ocak yerine 25 Aralık'ta kutlarlar?


Hz. İsa'nın doğumu başlangıç kabul edilirse, yılın ilk gününün 25 Aralık olması gerekmez miydi?


Bazı kaynaklarda bunun kilise dayatmaları sonucu yapıldığı yazar. Bunun kilise ile bir alakası yoktur, keza o tarihte henüz kilise yoktu. Bu kriterler 325 yılındaki İznik Konsülü'ünde pagan din adamları tarafından belirlenmiştir.


Fakat büyük bir mantık hatası yapılmış ve Hz. İsa'nın doğum günü, tarihin başlangıcına denk getirilmemiştir.


Peki neden Hz. İsa'nın doğum yılı bile tam olarak bilinemezken, bir doğum günü belirlenmiş ve 25 Aralık seçilmiştir?


Konuyla ilgili birkaç güzide bilgi edinelim ;
  • Mısır Güneş tanrısı Ra, 25 Aralık'ta doğmuştur.
  • Frigya tanrısı Attis, 25 Aralık'ta doğmuştur.
  • Tanrıların anası Kibele, 25 Aralık'ta doğmuştur.
  • Mısır tanrıçası İsis, 25 Aralık'ta doğmuştur.
  • Mısır tanrısı Osiris, 25 Aralık'ta doğmuştur.
  • Mısır yeryüzü tanrıçası Nut, 25 Aralık'ta doğmuştur.
  • Mısır tanrısı Geb, 25 Aralık'ta doğmuştur.
  • Mısır tanrıçası Ma'at, 25 Aralık'ta doğmuştur.
  • Mısır tanrısı Amon, 25 Aralık'ta doğmuştur.
  • Yunan tanrısı Zeus, 25 Aralık'ta doğmuştur.
  • Yunan tanrısı Dionysos, 25 Aralık'ta doğmuştur.
  • Yunan tanrısı Apollo, 25 Aralık'ta doğmuştur.
  • ....

Sanırım bu kadar örnek, neden Mesih'in doğumunun 25 Aralık kabul edildiğinin yeterli bir açıklamasıdır.


Hristiyanlığın tüm kutsal günleri, hikayeleri ve inanç sistemleri pagan dinlerinden alınmış ve sadece uyarlanmıştır. Pagan dinleri, tanrıları ve efsaneleri, Mesih teması etrafında birleştirilmiştir.


Bu uyarlamalardan bazıları şunlar ;


Eski Yunan tanrısı Dionysos 25 Aralık'ta doğmuştur ve şarap tanrısıdır.
''Suyu şaraba dönüştürmesiyle''  bilinir.


İlginç bir şekilde Mesih de, son akşam yemeğinde suyu şaraba dönüştürmüştür.



Bu yüzden de Hristiyanlarca şarap kutsal içecek olarak kabul edilir.


Pagan din adamları böylelikle hem tanrılarını unutmamış, hem de şarap içmek gibi bir zevkten kendilerini mahrum bırakmamışlar.



Yine eski Yunan tanrıçası Mithra 25 Aralık'ta doğmuştur.
Mithra güneş tanrısıdır.
Kutsal ibadet ise günü pazar günüdür.



Bildiğiniz üzere, Hristiyanların da kutsal ibadet günleri pazar günüdür. Ayrıca haftanın ilk günü olarak kabul ederler. Hristiyanlar pazar gününü Mesih'in doğduğu gün olduğunu ve ona inananların ilk kez pazar günü bir araya geldiklerini söylerler.


Pazar'ı  ''tanrı'nın günü''  diye adlandırırlar.



Pazar gününün anlamı ise çok daha ilginçtir;

Pazar'ın İngilizcesi Sunday' dir. Yani  ''güneş günü''.


Antik Roma'da insanlar pazar gününü kutsal sayar ve tanrılara ibadet etmek için bu günü tatil ilan ederlermiş. Hristiyanlığın kabulünden önce kutsal sayılan bu gün, aynı şekilde kabul edilmiş, ve yeni dine Mesih hikayeleri eklenerek uyarlanmıştır.


Güneş tanrılarının kutsal güneş günü, Mesih'in doğumu ve iman edenlerin buluştuğu gün oluvermiş. Fakat  ''tanrı'nın günü''  olarak anılmaya da devam etmiş.


Yine antik Roma'da paganlar, Mithra'nın doğum günü olan 25 Aralık'ta kutlama yaparlar, birbirlerine hediyeler verirler ve genelde hindi eti yerlerdi.


Hristiyanlığın kabulünden sonra  ''İsa bu tarihte doğdu, siz de kutlama yapın''  denildi ve o zamanki  noel, hediye alıp verme ve hindi eti yeme gibi gelenekler devam ettirildi.

Noel hindisi

Antik çağlarda Güneş, en çok tapınılan cisimdi.


Bunun başlıca sebebi, dünyadaki hayatın neredeyse tamamı Güneş sayesinde sürüyordu. Ekinler onunla büyüyor, dünya ve insanlar onunla aydınlanıyor ve ısınıyor, insanları karanlıktan ve soğuktan koruyordu.



Bu nedenle insanlar Güneş'in hareketlerini izlemeye, analiz etmeye başladılar. Bununla birlikte yıldızlar ve ayın hareketlerini de..


Ve ilginçtir, gök cisimleri ve hareketleri hakkında yaptıkları temel keşiflerin üzerine, günümüz bilimi çok da fazla bir şey koymadı. Bu da insan üzerindeki inanç fikrinin ne derece etkili olduğunun kanıtıdır aslında. Dünya üzerindeki birçok buluş, insanların dinleri adına yaptıkları çalışmalardan kaynaklanır.



Örneğin, antik insanlar gök cisimleri ve hareketleri sonucunda zodyak adında bir burç haritası çıkarmışlardır. Ve bu haritada 12 burç vardır.



Bu sebeple 12 sayısı antik efsanelerde ve mitolojilerde çok sık kendini gösterir ;

  • Yunan mitolojisinde 12 Olimposlu tanrı vardır.
  • Yine Yunan mitolojisinde 12 Titan tanrı vardır.
  • Hitit mitolojisinde 12 tanrı vardır.
  • Antik İsrail'de 12 kavim vardır.
  • Tevrat 12 kavme gönderilmiştir.
  • Mısır mitolojisinde Ra'nın 12 ruhu ve 12 özel gücü vardır.
  • Mısır tanrısı Horus'un 12 hizmetkarı vardır.
  • Hitit mitolojisinde 12 Marduk gezegeninin dünyaya felaket getireceğine inanılır.
  • Çin takvimi 12 hayvanlıdır.
  • Hinduizm'de Buda'nın 12 öğrencisi vardır.
  • Zeus'un toplam 12 çocuğu vardır.
  • Herkül'ün yerine getirilmesi gereken 12 görevi vardır.
  • Mısır'daki Büyük Piramit'te 12 oda vardır.
  • Üç büyük piramidin toplam 12 yüzü vardır.
  • Maya araştırmalarında 12 yıldız vardır.
  • Yine mayalarda 12 gök tanrısı vardır.

Tüm bu mitolojik hikayelerde 12 sayısının geçmesinin sebebi, zodyak çaprazında 12 burç olmasıdır.




Tabi modern bir pagan dini olan Hristiyanlıkta da 12 sayısına sıkça rastlanır ;


  • Hz. İsa'nın 12 havarisi vardır.
  • İncil'de Kudüs'ün 12 kapısı olduğu ve bu kapıları 12 meleğin koruduğu söylenir.
  • Hz. Meryem'in başındaki taçta 12 gül olduğu söylenir.
  • Mesih'in ışığına kavuşmak için 12 yol vardır.
  • Hristiyanların 12. gün bayramı adında kutlama günleri vardır.
vs. vs.


Mesih'in çarmıha gerildiği, 3 gün çarmıhta ölü kaldığı ve sonra dirildiği hikayesi de kati suretle paganizmden alınmış bir hikayenin uyarlamasıdır.


21 Aralık kış gün dönümüdür ve bu tarihle günler uzamaya başlar. Bu tarihe kadar Güneş güneye hareket eder, 21 Aralık'ta ise bu hareketi durdurur. 3 gün hareketsiz kalır ve 25 Aralık'ta kuzeye doğru hareket etmeye başlar.

Güneş, geceye galip gelir. Aydınlık, karanlığı yener.


Paganlar bunu  ''Güneş'in tekrar dirilişi''  olarak kutlarken, Hristiyanlar  ''Mesih'in tekrar dirilişi''  olarak kutlarlar. Ve bu kutlama yine pazar günü yapılır. (Sun-day)


Bu sebeple mitolojilerdeki sayısız tanrının 25 Aralık'ta doğduğuna inanılır.

Tıpkı Hristiyanların Mesih'e atfettiği gibi..


Güneş'in Sirius yıldızları üzerinde izlediği yol ise, aynı şekilde Hristiyanlıktan çok daha önce paganlar tarafından kutsal sayılmıştır.


Bu şekil haçtır ;


Güneş ve Sirius yıldızları 25 Aralık'ta gök yüzünde, en üst noktada buluşurlar.


Zodyak burçları bile haç şeklinde ayrılmıştır ;

Hristiyan alemi böyle bir simgeyi kullanmazsa kendilerini dışlanmış hissederlerdi sanırım..


Çarmıh üzerindeki İsa, aslında Sirius üzerindeki Güneş'i simgeler. Güneş 21 Aralık'ta 3 gün boyunca Sirius üzerinde hareketsiz kaldığı için paganlar  ''Güneş haç üzerinde öldü, 3 gün ölü kaldı ve tekrar dirildi''  derlerdi. Aynı hikayede Güneş, Mesih oldu ve devamı getirildi.

Haç üzerindeki Güneş
Çarmıh üzerindeki İsa

Aslında haç işareti kullanımı oldukça eskiye dayanır.

Tanrı Dagon ve başındaki haç

Yunan mitolojisindeki şarap tanrısı Dionysos ;



Yine Yunan tanrısı Dionysos ve elinde tuttuğu haç şeklindeki asa;


En ilginci ise üzerinde Osiris ve Dionysos'un diğer isimleri olan Orfeus ve Bacchus yazan bu tablettir. Hz. İsa çarmıhına olan benzerliği görülmeye değerdir ;


Birileri paganların icatlarının üzerine fena yatmış anlaşılan..



Tüm bunları gördükten sonra aklıma Gora'dan bir sahne geldi, paylaşayım ;


Pardon ya bu değildi, hehe.



Hah, bu ;

''Taklitçi olma, kendin ol kendin! ''

demek istiyorum Hristiyan dünyasına. Biraz orjinal olun anasını satayım.



Neyse.


Pagan dinlerini uyarlamak bununla da sınırlı kalmamış tabiki ;


Sağdaki, Babil Güneş tanrısı Şamaş. Ortadaki nesne ise Güneş'tir.


Aynı sembole yine Hristiyan motiflerde de rastlanılır ;


Vatikan da Güneş'in kutsal yönetim merkezidir. Ve bu merkezde bir Güneş sembolü olması kaçınılmazdır.

Vatikan
Bu uyarlamalardan en önemlilerinden biri ise balık çağı uyarlamasıdır. Zodyak burçlar haritasına göre dünya şuan Balık burcundadır ve bu işarete Hristiyan dünyasında oldukça sık rastlanır ;


Babil tanrısı Dagon ve başında Balık Çağı'nı simgeleyen bir balık figürü.


Yine Dagon, balık şeklinde.



Dagon ve Balık şeklindeki başlığı..


Bu da Papa.



Buna benzer birçok balık simgesi Hristiyanlıkla iç içe geçmiştir ;



En ilginç bulduğum da İncil'in üzerinde de olmasıydı;



Güneş' e ve gök cisimlerine tapan antik insanlar, Güneş ve yıldızları kişileştirmişlerdir.

Güneş teması
Şahinin kafasında Güneş 
Güneş tanrısı Ra'nın kafasının üzerindeki Güneş
Horus ve arkasındaki Güneş
vs vs..


Aynı şekilde, Hz. İsa'yı tasvir eden tüm resimlerde Hz. İsa'nın kafasında bir Güneş figürü vardır ;


Yüce olan herkesi kafalarında Güneş ile tasvir etmişlerdir ;
Meryem ve İsa
İsa



Havariler

Güneş'e tapınma hala devam ediyor anladığımız kadarıyla..




Son olarak kutsal üçleme yani teslisten bahsetmek istiyorum.

''Kutsal üçlü'' kavramı, yine binlerce yıl önce var olmuş bir inanç sistemidir. Kesin olmamakla birlikte benim tahminim, bu inancın kaynağını ''Güneş, Ay ve Dünya''  üçlemesi oluşturmakta.


Güneş aralarında en büyüktür ve her şeyin kaynağıdır. Onun yokluğunda ise, Dünya'yı Ay aydınlatır. Güneş, ışığını Ay'a verir ve Güneş'in Dünya'daki varisi, halefi olur. Bu nedenle o da kutsaldır.



Bu üçleme karşımızda yine mitolojide çıkar ;
Osiris-Horus-İsis



Bu üçleme Hristiyanlığa da geçmiş, hatta inanç esası olmuştur ;


İncil'de Hz. İsa'ya   ''tanrı'nın yeryüzündeki ışığı , yansıması''  denilmesinin temeli de yine bu inanıştan gelir. Güneş yokken Ay vardır, ve tanrı da dünyaya kendisinden olan ışığı göndermiştir.


Peki Hristiyanlar  ''tanrı 3'tür'' derlerken, nasıl olur da Hristiyanlık  ''tek tanrılı dinler''den sayılır?

  • İsa tanrıdır.
  • Kutsal ruh tanrıdır.
  • Ve, tanrı tanrıdır.

Yani ;
  • Tanrı tektir.
  • Ve tanrı üçtür. 
  • Aslında bu üçlü birdir. 
  • Fakat bu üçünden birini kabul etmezsen imansız olursun.
  • İsa oğuldur.
  • Fakat İsa tanrıdır.
  • İsa hem tanrı, hem insandır.
  • Fakat tek kurtarıcı İsa'dır.
  • Havarilerin yazdıkları İnciller İsa'nın ayetleridir.
  • Fakat ayetler yalnızca tanrıdan gelirse ayet olurlar.

Bu ve bunun gibi yüzlerce çelişkili ve saçma inanç esası...


Bununla ilgili çok eğlenceli bir video buldum gezinirken, mutlaka izleyin, gülme garanti belgesi veriyorum ;


Çok tanrılı dinler, modernize edilmiş tek bir din olan Hristiyanlıkta birleştirilmiş, fakat çok tanrılı olma özelliklerini kaybetmemişlerdir.



Mısır tanrıçası İsis, bir tanrı olan Horus'u doğurduğu için  ''Tanrı annesi''dir.
Yunan mitolojisinde Alkmene, yarı tanrı olan Herkül'ü doğurduğu için  ''Tanrı annesi''dir.
Aynı mit Hristiyanlıkta  ''tanrı İsa'yı doğuran Meryem tanrı annesidir''  olarak karşımıza çıkar.

İsis-Horus,                            Mary-Jesus

Yine Mesih'in vaftiz edilmesi de eski Mısır mitolojisinden uyarlanmıştır. Mısır tanrısı Anubis, tanrı Horus'u 30 yaşında vaftiz etmiştir. Ve ilginçtir, Horus'un da 12 özel hizmetkarı vardır.


Tıpkı Vaftizci Yahya'nın İsa'yı 30 yaşında vaftiz etmesi ve İsa'nın 12 havarisi olması gibi...


Bulunan antik Roma'dan kalma yazıtlarda şöyle bir cümleye rastlanmıştır ;


''Benim bedenimi yemeyenler ve kanımı içmeyenler, böylece benimle birleşmeyenler kurtuluşa eremez.''
Mithra yazıtları. 



Bu inanç sistemi Hristiyanlığa  ''Ekmek İsa'nın bedeni, şarap İsa'nın kanıdır, bu yüzden kutsaldır''  olarak geçmiştir. Ve hala kiliselerde, pazar ayinlerinde ve kutsamalarda şarapla birlikte bisküvi veya ekmek yenilir.


Kan içme ve et yeme olayı teması ise yamyamlara dayanır.
Evet, bildiğimiz yamyamlar.
Yamyamlar, medyumların ve tanrısal güce sahip insanların kanlarını içer ve etlerini yerlerdi.


Bunun sebebi ise, kanını içtikleri ve etini yedikleri kişinin ruhlarını kendi içlerine aldıkları ve onların özelliklerine ve güçlerine sahip olacakları düşüncesidir.


Bu inanç Mısır mitolojisine de geçmiş, tanrıların etini yemek ve kanını içmek, tanrısallaşmanın ve tanrı gücüne erişmenin anahtarı olarak görülmüştür.

Hannibal
Yamyamların kökeni ise bilindiği gibi Afrika değil, Amerika'dır. İlk defa Kristof Colomb'un günlüklerinde rastlanmıştır.

Oturan boğa

Tabi konu tanrının etini yemek ve kanını içmek olunca, akla iğrenç sonuçlar da gelmiyor değil.
Mesela tanrının bedeni olarak yenilen, ve sonra bağırsaklardan geçip dışkıya dönüşen bir tanrı fikri bana ziyadesiyle saçma gelmekte.


Tabi bir de, çıkarılan dışkının bir kavanozda muhafaza edilerek, odanın baş ucuna koyulup önünde bir tanrı diye eğilinmesi, bundan daha iğrenç bir düşünce ve mantık bozukluğu doğurur zannımca.


Son olarak mitolojilerin neden ve nasıl ortaya çıktıklarından bahsederek yazıyı bitirmek istiyorum.
Çağımız insanlarının en büyük eğlenceleri sinemalar, kitaplar ve şarkılardır. Fakat eski çağlarda insanlar bunlardan yoksun oldukları için, en büyük eğlenceleri hikayeler, efsaneler anlatmaktı.


Hatta bu işi profösyonel anlamda yapan adamlar vardı. Bu adamlar geçimlerini anlattıkları hikaye ve efsanelerden sağlarlardı.


Tüm zamanların en çok tapınılan nesneleri olan Güneş ve gök cisimleri, bu efsanelerin temelini oluştururdu. Zira insanlar, inandıkları şeyleri yücelten kahramanlık efsaneleri duymaktan hoşlanırlar. Bu sebeple teması Güneş ve gök cisimleri olan efsaneler türetilir ve dilden dile yayılırdı.


Efsanelerde Güneş ve gök cisimleri kişiselleştirilirdi. Bu yüzden Güneş tanrısı, gök tanrısı, deniz tanrısı gibi sıfatlarla anılırlardı. Tanrıların en büyüğü her zaman Güneş ile birlikte anılırdı.
Zeus, Ra, Horus gibi.


Zamanla bu efsaneler birer fenomene dönüştü ve mitoloji olarak anılan efsanevi hikayeler, insanlık tarihinin vazgeçilmezleri halini aldı.


Aslında sadece hayal gücünden ibaret olan tanrılar ve maceraları, insanlar tarafından birer dogma olarak kabul edilip, yüzlerce yıl inanç esası oldular.


İşte tüm bu sebeplerden dolayı Hristiyanlık semavi, ilahi, İbrahimi ve tek tanrılı bir din değildir. Zira içinde Allah'tan başka herhangi bir şeye tapınılan bir din, ilahi bir din olma lüksüne sahip olamaz. Tanrı üçtür diyen bir dinin, tek tanrılı dinler kategorisine girmesi de, yine saçma olacaktır.


Hristiyanlık Güneş'e, gök cisimlerine ve mitoloji tanrılarına tapınılan, ve günümüzün en çok mensubu bulunan dinidir.



Kur'an-ı Kerim'in  ''İnsanların çoğu kafirdir.''  ayeti sanırım bu nedenleri bilince çok daha anlamlıdır.

Umarım bana konu hakkında onlarca mesaj atan arkadaşlara, Hristiyanlığın neden semavi, ilahi ve İbrahimi bir din olmadığını açıklayabilmişimdir.


Hadin eyvallah..


21 ARALIK 2012 VOLUME II

$
0
0


Kıyamet çılgınlığı dünyayı sarmışken, bu çarpık inanç hakkında ilgimi çeken birkaç şey oldu. Bu nedenle hakkında birkaç kelam etmek istedim.


Örneğin, herkes Maya takviminin 21 Aralık 2012'de son bulduğunu bilir, fakat kimse Mayalar'ın hangi yüzyılda yaşadıklarını bile bilmez.


Yani bu Mayalar kimdir, ne zaman yaşamışlar, nasıl yaşamışlar, neye inanmışlar kimsenin herhangi bir malumatı yok...
Kıyametin 21 Aralık 2012'de kopacağına inanan insanlar bile bunlardan bihaberler.


Takvimlerinin bu tarihte son bulması onlar için yeterli bir bilgidir.
Çünkü bunun reklamını medya yapmıştır.
Medyanın ısrarla reklamını yaptığı şey, inanmaya değer şeydir onlar için.
Japonya prensesi televizyonun karşısına geçip  ''21 Aralık 2012'de kıyamet kopacak''  demiştir çünkü.


Ufologlar  ''21 Aralık'ta uzaylılar gelecek''  demiştir mesela. Spiritüalistler  ''bir üst boyuta geçeceğiz''  demiştir keza..


Peki Maya takviminin ne zaman sona erdiği dışında, Mayalar hakkında ne biliyoruz?


İzafiyet teorisini anlamak veya elektriği bulmak kadar zor değil Mayalar hakkında bilgi sahibi olmak, zira sadece vikipedi sayfasında bile yeterince bilgi mevcut. Önemli olan gerçeği aramak sadece. Zahiri inançlar insanları mutlu edebilir, veya heyecanlandırabilir, fakat gerçek, bu inançların yanında manidar kalabilir.


Konunun kilit noktası olduğundan, Maya inançları hakkında konuşmak çok yerinde olur.


Önceki yazıda gök cisimlerinin ve doğa olaylarının, insanların dini inanışlarında en büyük etkiye sahip olduklarını söylemiştim. Antik insanlar, gök cisimlerini ve doğa olaylarını kişiselleştirerek onlara tapınmışlar ve bugün  ''mitoloji''  dediğimiz, hayal ürünü efsaneleri uydurmuşlardır.


Keza Mayalar'ın da bir mitolojisi ve kişiselleştirilmiş tanrıları vardır.


Örneğin, yağmur tanrısı Chac ;
Chac
Tıpkı diğer mitolojilerdeki gibi Maya mitolojisinde de gök cisimleri ve doğa olayları kişiselleştirilmiştir. Fakat bazı moron internet kullanıcıları veya medyatik isimler, Mayalar'ın tek tanrılı bir inanışa sahip olduğunu falan söylerler. Çünkü olabildiğince inanç sömürüsü yapmak için, insanların inancına en yakın olan noktadan başlarsın.


Ayrıca bu gibi inanç tüccarlarına bir şey hatırlatmak istiyorum ;
Tek tanrılı bir inanca sahip olsalar bile, bu, Allah inancına sahip oldukları anlamına gelmez. Zira satanizm de tek tanrılı bir inanç sistemidir, budizm de..


Yağmur tanrısının dışında,
Ah Puch

Güneş tanrısı Kinich Ahau
Ölüm tanrısı Yum Cimil
vs.

İsteyenler için Maya tanrıları ;

1. http://humantrafficking.tripod.com/mayanreligion/id2.html

2. http://www.lost-civilizations.net/mayan-gods.html

3. http://www.godchecker.com/pantheon/mayan-mythology.php

4. http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_Maya_gods_and_supernatural_beings

Buradan  ''Mayalar tek tanrılı bir topluluktur''  diyen arkadaşlara da selamlarımı yolluyorum.


Peki bunlardan neden bahsettim?


Kehanetlerine inanmamızı istedikleri insanların nelere inandıklarını, nasıl bir inanç sistemine sahip olduklarını gösterebilmek için.


Şimdi asıl konumuz olan Maya inanç sistemine ve kehanetlerine geçelim.

Maya Uygarlığının inanç sistemine dair belgeler  ''Pool Vuh''  adlı toplu yazıtlarda bulunur. Buna kitap da diyebiliriz.

Maya inancına göre yaradılış, başlangıçta sadece gökyüzü ve denizlerin olduğu, birkaç tane yaratıcının bir araya gelip  ''hadi bi dünya yaratalım''  düşüncesiyle var olmuştur.


Örneğin Mayaların, tıpkı Yunan ve Mısır mitolojisinde olduğu gibi bir deprem tanrısı vardır ;


Bunların dışında Mayaların oldukça ilginç dini törenleri vardır. Bu törenlerin en önemlisi de insan kurban edilme törenleridir.


Mayalar kan armağan ederek tanrıları memnun ettiklerine inanırlarmış. Tanrıları en çok memnun eden kan ise insan kanıymış.


Bu yüzden genç çocukların, henüz temiz oldukları düşüncesiyle kalplerini çıkarır, kafalarını keser ve su dolu kuyulara atarlarmış.


Maya mağaralarında bulunan iskeletler
Kurban etme işlemi kralların önünde gerçekleşirmiş, çünkü Maya kralları, haklarını yarı tanrı olarak yönetirlermiş.

Ayin zamanlarında tüm halk kendinden geçercesine kana bulanır ve uyuşturucu halüsinojen maddelerle birlikte yoğun alkollü içecekler kullanırlarmış.


Krallar bile bu sapıklıktan geri kalmazmış ; üreme organlarını delerek, akan kanı tanrılara armağan ederlermiş.

Penis meraklısı tanrılar...
Oldukça ilginç..
penisi temsil eden maya dikili taşı
Sanırım antik insanlarla ilgili şu resim daha açıklayıcı olacaktır ;

kutsal uçan penis hehe

Mayalar hakkında önemli bir bilgi de şudur ;

Yaptıkları piramitlerin üzerine kireç eklemek için, ormandaki ağaçları yakarlarmış. Fakat bu piramitler o kadar büyük ve çokmuş ki, bir süre sonra Güney Amerika'nın ortasında neredeyse hiç ağaç kalmamış. Yakılan ağaçlardan çıkan kireç tozu, organik toprağın üzerini kaplamış ve böylece toprakta hiçbir besin yetişememiş. Buna bağlı olarak halk yiyeceksiz kalmış, erozyonlar artmış, yaşama şartları ortadan kaybolmuş.


Ve çok zeki olarak andığımız Mayalar, uğruna binlerce ağaç yakarak yaptıkları şehirlerini terk etmek zorunda kalmışlar.


Sanırım doğaya ve kendilerine zarar vermekten başka bi boka yaramamış bir insan topluluğundan bahsediyoruz..

haaaaa     hahaa
Fakat tüm bunlar, günümüz insanları tarafından göz ardı edilmiş ve sadece yaptıkları takvim alaka konusu olmuştur.


Yani;

  • Dini törenlerinde kendi kalplerini çıkarıp, kendilerini kurban edenlerin Güneş'le birlikte dünyayı yöneteceklerine inanılan, 
  • Dini ayin olarak uyuşturucu ve alkol komasına giren, 
  • Sadece piramit yapmak için ormanlarda ağaç bırakmayan, 
  • Bununla birlikte erozyonlar olmasına sebep olan, 
  • Toprağın organik yapısını kaybedip hiçbir besin veremeyecek duruma getiren,  
  • Tanrı dedikleri saçmalıklar adına küçük çocukların kalplerini çıkaran, kafalarını kesen ve kuyulara atan,
  • Kralların yarı tanrı olarak görüldüğü, 
  • Yine kralların cinsel organlarını delerek tanrılara övgü sundukları,  
  • Gök cisimlerini ve doğa olaylarını tanrılaştıran,
  • Tanrılar için kan akıtılmadığı zaman, felaket geleceğine inanan

bir topluluğun kıyamet kehaneti ne kadar ciddiye alınmaya değerdir?


Bu yüzden  ''Maya kehanetleri gerçekleşecek''  saçmalıklarını bırakın anasını satayım.

Tüylü Yılan adında bir tanrısı olan insanların kehanetlerine inanmayı reddediyorum abicim.


İslam'da yüzyıllarca var olan kıyamet alametlerine, dünyanın tamamen yok olacağına, büyük depremlere, güneşin alışılmamış hareketlerine ve insan tabiatındaki değişimlere, hurafe ve saçmalık gözüyle bakan insanların, Maya takvimi bittiği ve medyanın şişirdiği için kıyamete inanmaları, insanların ne kadar iki yüzlü ve ciddiyetsiz olduklarını göstermekte.


Din adamları  ''Güneş'in tersten doğması kıyamet alametidir''  dediklerinde cahil, yobaz ve hayalperest olurlar.
Fakat Mayalar ''kıyamet kopacak''  derlerse, bilge olurlar..

zönk   
İşte bu yüzden insanlar, inançlarında samimi değillerdir.


21 Aralık'a gelince.. Bildiğiniz üzere 21 Aralık, kış gün dönümüdür.

özel maç mı lan bu erteleniyo falan
Ve Maya takviminin 21 Aralık 2012 'de sona ermesinin sebebi, ''içinde bulundukları çağın bitmesidir.'' Şuan içinde bulunduğumuz Balık Çağı, 21 Aralık 2012 tarihinde sona erecek ve dünya ''yeni çağ''  yani  ''kova çağı''na girecek, olay bu.


Ve bu bilgi gerçektir, gerçekten de 21 Aralık'ta dünya kova çağına girecek yani.
Mayalarla falan alakası yok bu olayın yani.
Yani yani...
hehe.

Hz. İsa'nın doğumu kabul edilen 0 yani başlangıç yılı, aslında  ''balık çağı''nın başlangıcıdır. Zira Hristiyanlık, pagan dinlerinin bir çatı altında birleştiği ve balık çağını simgeleyen bir dindir. Bu nedenle Hristiyanlığın neredeyse her alanında balık figürüne rastlanır.


İsa'nın doğumu balık çağının başlangıcı; 21 Aralık 2012 ise balık çağının bitip, kova çağının başlangıcıdır.


Dünyada astroloji meraklısı yalnızca bir avuç insan olduğu için, kova çağının başlangıcını başka türlü reklam yapmak gerekiyordu haliyle.
Tüm dünyada yankı uyandırabilecek bir reklam...
Dünyadaki bütün büyük televizyon kanallarının yalnızca birkaç aileye ait olduğunu düşünürsek, dünya çapında bir reklam yapmak o kadar da zor değildir.


Peki bununla ilgili filmlere ne demeli...?



İşin kısası, 21 Aralık 2012'de dünyada yaklaşık 2000 yılda bir gerçekleşen kutup kayması meydana gelecek. Dünya yörüngesi, zodyak burçlar haritasındaki balık çağından çıkarak, kova çağına girmiş olacak hepsi bu.

1. http://www.ozlemataman.com/index.php?option=com_content&view=article&id=121:balik-cai-ve-kova-cai-karilatirmasi-14-kasm-2011&catid=7:bilgi

2. http://www.hurriyet.com.tr/magazin/astroloji/okuma/okuma02.asp

3. http://www.sahajayogaportal.org/astroloji/kova-cagi.html


İnsanlar bunun nesine kıyamet muamelesi yapar, anlaşılır şey değildir.


İlkokulda hocalar  ''Eski insanlar güneşe taparlardı, şimşek çaktığında tanrılar kızdı derlerdi.''  dediğinde sınıfça gülüp, dalga geçerdik. Ne manidardır ki o insanlar hala yaşamakta, ve o insanlara inananlar da hala yaşamakta.

Bence hala dalga geçilmeye layık bir konu zira.


Tabi işin medya ve medyatik isimler boyutu, komedi filmi gibi bir şey aslında. İnanç sömürüsü mağdurlarının kıyametten anladıkları neyse artık, hepsi İzmir'in Şirince köyüne gelip, burada kıyametten korunacağına inanıyormuş.


Hmmm.
İlginç.

''Peki Zeki Müren de bizi görecek mi?''

21 Aralık'ta kıyamet koparsa, işte o zaman Zeki Müren de bizi görür ciğersizler hehe.

üşüdüm üstümü örtsene anne

Hadi 22 Aralık'ta görüşmek üzere canlar, hehe.





EMPATİ

$
0
0

Geçenlerde bir arkadaşıma araştırdığım ve öğrendiğim şeylerden bahsediyordum. Muhabbet epey bir sarıp, konu da bir o kadar uzayınca, arkadaş  ''bunları neden anlatıyosun peki?''  dedi.


Ben de  ''herkes bildiği, öğrendiği şeyi insanlara, bilhassa din kardeşlerine anlatmakla yükümlüdür.''  dedim.
'' Benim bildiğimi o da bilsin ki, yaptıklarını ve düşüncelerini tekrar bir elekten geçirsin. Doğru olduğunu sandığımız şeyin, aslında yalan olduğunu bilmeye hakkımız var.''


Bu muhalif ve aykırı düşünce yapısıyla çok karşılaştığım için, insanların neden sadece görmek istedikleri şeyi gördüklerini merak ettim yine. Görmek istemediği şeyin aslında var olduğunu kabul etmemelerinin sebebi çok açıktı.

Zira kimse, görmek istemeyen kadar kör olamaz.


Fikri benimsemek ile görmemeyi istemek farklı şeyler gayet tabii.


Peki hepsinden öte insanın gerçeği bilmeye hakkı yok mudur?

Gerçekler bizim canımızı acıtabildiği için mi hasır altı edilmeye ve itibar görmemeye mahkum edilmiştir?


Eğer biri gelir de bana  ''bu söylediklerinin insanlar üzerinde hiçbir etkisi yok''  derse, ben de ona  ''öyleyse ben yalnızca kendimi kurtarıyorum''  derim.


Zira İslam anlayışı gereği, insan bildiğini ve öğrendiğini diğerine söylemekle yükümlüdür. Davet zorunludur, icabet ise kişinin kendi tasarrufuna bırakılmıştır. Keza bu durum Kur'an-ı Kerim' de de  ''Dinde zorlama yoktur.''  şeklinde beyan edilmiştir.


Bu şuna benzer ; içki içen birine, içki içmenin haram ve günah olduğunu söylersin, fakat tutup da elinden alacak ve içmesine mani olacak değilsin. Zira Allah bile insanların amellerine karışmıyorken, senin karışman saçma olacaktır.


Bunun üzerine arkadaşım bana  ''keşke herkes kendini kurtarmaya çalışsa ''  dedi.


Bu cümleyi her insan gibi ben de, ilk duyduğumda bencilce bir düşünce olarak algıladım ve içimden  ''neden başkasını da kurtarmayalım ki? ''  dedim.


Ama devamı geldi ;  '' Herkes kendi kurtarmak için bir başkasına anlatsa bildiklerini, kocaman bir topluluk oluruz, bir bakmışsın bilmeyen kalmamış.''  dedi.

Haklıydı.



Benim her zaman yapmayı çok sevdiğim şeyi, bu kez bir arkadaşım yapmıştı ; farklı açıdan bakmıştı. At gözlüklü insanlara bir şeyler anlatmak kadar zor şey yoktur. Ön yargıyı parçalamak da, işte bu yüzden atomu parçalamaktan daha zordur. Zira insanoğlu atomu parçalamayı başarabilmiştir, fakat aynı insanoğlu hala kendi ön yargılarıyla mücadele vermektedir.


Konuyla bağlantılı olarak, bir başka arkadaşımla sohbet ederken bana  ''iyi, güzel de, bunları bilince noluyo? ne yapabilecez? ''  dedi.


Bu ve benzeri sorularla daha evvel sıkça karşılaştığım için, hazırlıksız yakalanmadığımı düşünerek, daha önce soranlara verdiğim, hali hazırda bulunan cevaplarımı ona da verdim. Sonra kendi kendime düşündüm biraz, bu kafadaki insanlara, o ana kadar zevk alarak yaptığı ve vazgeçemeyeceğini düşündüğü şeylerin, yanlışlar ve yalanlar üzerine kurulu olduğu fikrini benimsetirsen, kendi egosuyla çatışmak zorunda kalacak. Fakat insan beceremeyeceğini düşündüğü mücadeleye girmekten çekinir. Dünyayı değiştiren insanoğlunun değiştiremediği şey, yine kendisidir.

Zira egoyu bırakmak, sigarayı bırakmaktan daha zordur.


Şöyle bir düşünelim, mesela haberin olmadan seni bir bilinçaltı bombardımanına tuttuklarının farkına varman çok mu gereksizdir?


Birilerinin, gözümüzden sakındığımız çocuğumuza çizgi film adı altında gizli  ''sex''  mesajları ve cinsel uyarıcı arketipler aşıladığını bilmemiz hiçbir işe yaramaz mı?


Yüksek reytingli kanalların hiçbirinde bir belgesel programı olmamasının nedenini bilmek, bize bir şey kazandırmaz mı?


Yine o yüksek reytingli kanalların hiçbirinin, basına sızmış bir mason locası ayinini göstermeme ve üzerini başka haberlerle örtmelerinin sebebi, bizleri hiç mi ilgilendirmiyor?


Medya denilen şeyin bir devlet yıkabileceğini, bir padişahı tahttan indirebileceğini, bir hükumeti yıkabileceğini, milyonlarca insanı yalnızca bir filmle ayağa kaldırabileceğini bilmek boş iş mi?


Çok iyi bilir ve hatırlarsınız ki, II. Abdülhamid'e darbe yapılırken, darbeci kadronun en büyük silahı medya ile propaganda idi. Keza, 28 Şubat'ı bizzat medya yaptı.


Yani birileri medyanın böyle bir gücü olduğunu fark etmiş ve bunu bir silah olarak kullanmışken, aynı şeyi sürekli yapmadıklarını ve seni bununla kontrol altında tutmadıklarını söyleyebilir misin?


Sana insanların arasında bir çıkar sağlamayan her bilgi değersiz midir?


Öyleyse okulda öğrendiğimiz hiçbir şeyi hayatta kullanmadığımız için çocuklarımızı okula da göndermeyelim.


Bir matematik öğrencisinin Türkçe dersine hiç ihtiyacı yok mudur? Sevip sevmemesi ayrı bir mesele.


Sana getiri sağlamayacak hiçbir şeyi öğrenme öyleyse. Haberleri izleme, gazete okuma, facebook'a   ''kim ne paylaşmış''  diye girme.


At gözlüklü insan olmak, dağda otlayan bir öküz olmaktan bile kötüdür. Zira o öküz otladıktan sonra süt verir. Fakat bazı insanların kendilerinden başka hiç kimseye yararı yoktur.


Birisi sana  ''ampulü kim icat etti? ''  diye sorduğunda,  ''Edison''  dersin. Fakat ampulün Edison'dan 100 yıl önce icat edildiğini bilmezsin.


Şöyle düşünelim, ampulü Edison'un icat ettiğini bilmek sana hiçbir getiri sağlamıyor, aynı şekilde onun icat etmediğini bilmek de.


Öyleyse neden yanlış bildiğinden bir şikayet etmiyorken, doğruyu öğrenince burun kıvırıyorsun?


Örneğin okul hayatımız boyunca tarih kitaplarımızda I. İnönü Savaşı'nda Yunanları bozguna uğrattığımız yazıyordu. Fakat böyle bir savaşın var olmadığını bilmek, olduğunu sanmak kadar haz vermiyor olsa gerek.


Obama ve Bush arasında kan bağı olduğunu bilmek ilginç değil mi?


Coca Cola'nın içinde küçük bir miktar da olsa esrar olduğunu bilmek işine yaramaz mı?


Hristiyanlığın aslında bir toplantı salonunda ortaya çıktığı ve bir pagan dini olduğunu bilmek...


Bilmekle bilmemek arasında, cahille bilgili arasında fark vardır.
İnsan ile eşek arasında fark olduğu gibi.


Cahille, bildiğini sanıp açıklamasını yapamayan, delile dayandıramayan arasında fark yoktur.
Altın semerli eşeğin, semersiz eşekten farkı olmadığı gibi.

Eşeğin hoşaftan da, bilimden de anlaması gibi.



Diplomalı cahillerin üzerinden felsefe yapıp rant sağladıkları veya tamamen hasır altı edip umursamadıkları konular hiç yok mu?


İsterseniz ben birkaç tane yazabilirim ;

  • Amerikan ekonomisinin petrole dayalı olmasının sebebi, Amerika'yı bir petrol şirketi olan Standart Oil Company'nin yönetmesidir.
  • 28 Şubat paşası Çevik Bir, Selanikli bir yahudidir. 
  • İlk denizaltıyı Osmanlı Devleti yapmıştır.
  • Kanuni Fransa'ya, dansı 100 yıl yasaklattırmıştır.
  • Türkiye'deki ilk üstad mason, İttihat ve Terakki'nin kurucusu Talat Paşa'dır.
  • İttihat ve Terakki'ye kabul ediliş, mason geleneklerine göre, mason kabul merasimi şeklinde yapılır.
  • II. Abdülhamid'i tahttan indirmek için gelenlerin hepsinin masondur.
  • İsmet İnönü bir Kürt değil, Ermeni'dir.
  • Abdullah Öcalan bir Kürt değil, Ermeni'dir.
  • Bizlere Yavuz Sultan Selim diye gösterilen resim, aslında Şah İsmail'in tasviridir.
  • Osmanlı Hanedanının soyu Peygamber Efendimize dayanır.
  •  Telgraf ilk kez Osmanlı Sarayında denenmiştir.
  • Dünyaya hükmeden Osmanlı Hanedanının son padişahı Sultan Vahdeddin sokaklarda kalmış, açlıktan ve alması gereken ilaçlarını alamadığı için ölmüş ve cenazesine haciz gelmiştir.
  • Osmanlı döneminde insanlar sadaka ve fitre vermek için insan bulamıyorlardı.
  • Pamuk Prenses ve yedi cüceler masalında, Pamuk prensesin elmadan bir ısırık alarak ölmesi, ilk günah olan yasak elmayı yemeye bir atıftır.
  • Walt Disney yüksek dereceli bir masondur, ve bedeni şuan dondurucu bir kapta muhafaza edilir.
  • Walt Disney yüksek dereceli bir mason olduğu için, neredeyse tüm Disney çizgi filmlerinde masonik semboller ve atıflar bulunur.
  • Amerika'yı Kristoph Colomb keşfetmemiştir.
  • İstanbul'un fethinden sonra Avrupa'ya gönderilen veya kaçan bilim adamlarının Reform ve Rönesans'ı başlattığı hikayesi külliyen yalandır. İstanbul'un fethi sırasında Bizans topraklarında tek bir bilim adamı dahi bulunmamaktaydı. Zira kilise asırlarca cadı avlar gibi bilim adamı avlamıştır.

vs vs.


Eline geçen her fırsatta  ''bilim bilim''  diyen sözüm ona bilim adamları, nedense kendi ilahları olan bilimin bile tarihini bilmemekte. Televizyona çıkıp evrim teorisini savunan adamlar, koskoca dünya ve canlı tarihini analiz ettiklerini söylerler fakat daha 100 yıl öncesini bile analiz etmekten acizdirler.

İşte bu yüzdendir ki insanlar gariptirler.



Ve lütfen bana   ''ne işime yarayacak?''   hastalıklı felsefesini yapmayın. Eğer doğrusunu bilmiyorsanız, yanlışını bilmekle övünmeyin. Elinizde bulunan eğri büğrü bilgilerle kendinizi eğitimli veya entel sayarken, o elinizdeki şeylerin aslını söylemeye çalışan insanlara  ''ne işime yarayacak?''  aynştayn'lığı yapmayın. Zira o güne kadar bildiğiniz ve doğru olduğunu sandığınız şeyler de size bir şey kazandırmayacaktır.


Ha, kendinizi kandırmak istiyorsanız, o başka... Kim bilir, belki kendinizi de inandırırsınız..




EĞİTİM ŞART DEMEKLE OLMAZ

$
0
0


Eline geçen her fırsatta eğitim sistemini eleştiren insanların, bu eğitim sisteminin oluşturmayı amaçladığı birey tanımına uyması çok gariptir.


Eğitim sistemini eleştiren on insandan dokuzuna, sistemin bizleri kontrol altında tutmak için bu şekilde tasarlandığını söylediğinde sana hak verecektir. Fakat aynı eğitim sisteminde öğretilen şeylerin onda dokuzunun yalan ve yanlış olduğunu söylediğinde, durum biraz değişir.


Çünkü o da genel sorunun farkındadır. '' Genel sorun eğitim sistemidir ''   diye genel bir yanılsama vardır. Yani sistemi değiştirirsen her şeyin yoluna gireceğini düşünür insanlar. Fakat şunu atlarlar ; öncelikli sorun eğitimin ne olduğudur. Çünkü sistem de zaten bunun üzerine kuruludur. Sisteme göre bir şeyler anlatılmaz, anlatılanlara göre sistem oluşturulur.


Örneğin milli eğitim sisteminin ilk oluşturulduğu yıllarda nur topu gibi bir  ''Güneş Dil Teorimiz''  vardı. Biz bilmeyiz, ama dedelerimiz çok iyi bilir. Bu teoriye göre dünyadaki tüm diller Türkçeden türemiş ve aslen Türkçe imiş. Yani İngilizce, Fransızca, Almanca, İbranice, Papua Yeni Ginece falan filan, hepsi Türkçe imiş bu dillerin.


Yine milli eğitim sistemimizin oluşturulduğu yıllardaki bir başka incimiz de  ''Güneş Irk Teorisi'' idi. Bu kelli felli teoriye göre ise dünyadaki bütün insanlar Türk'tür. Yani Çinliler, Ruslar, İtalyanlar, Ugandalılar, hatta Afrikalı zenciler, Amerikan yerlileri olan Kızıl derililer, Mayalar, Aztekler bile.


O yıllarda sıkça sorulan iki soru ve cevapları ;

Soru ; '' Kızıl derililer Amerika Kıt'asındalar, onlar nasıl Türk oluyo?''

El cevap ;  ''Önceleri tek bir kıt'a vardı. Bu Türkler de kıtalar ayrıldığında şuanki Amerika Kıt'ası denilen yerde kaldılar.''

Soru ;  '' Peki zenciler nasıl Türk oluyo?''

El cevap ; ''Güneş'te fazla durmaktan.''

Soru ;  '' Hocam siz mal mısınız? ''

El cevap ; '' Deveye boynun eğri mi demişler, nerem doğru ki demiş.''



Bu konuları insanlara aşılamak için bir sistem kurarsın ve bu sistemi kullanırsın. Zira sistemi de bizzat kendin yapmış veya eğitim sistemini kitle uyuşturma silahı olarak kullanan başkalarından almışsındır. Her ne yapmış olursan ol, gittiğin yol seni aynı yere ulaştırır ;  Kendini eğitimli sanan cahillere.


Ben merkezli eğitim anlayışının yerini, elit otorite merkezli eğitim almıştır.


Peki sistemi hazırlayan bu herifler sizce sadece bununla mı sınırlandırmışlardır olayı?

Size bu sistemi dayatan adamlar, öğrendiğiniz şeylere müdahale etmemişler midir?

Ne öğrenmek ve nasıl öğrenmek istediğinizi kendileri belirlememişler midir?


Bir yandan eğitim sistemini eleştirip, diğer yandan da aynı eğitim sisteminin öğrettiği şeyleri tartışılmaz doğru kabul eden insanlar, ya söylediklerinde samimiyetsizdirler, ya da şunu bile akıl edemeyecek kadar su katılmamış gerizekalı.

küçük bir örnek

Çünkü bu eğitim sistemini eleştiren insanların %99'u, hala okul kitaplarında yer alan ve öğretmenlerin göğüslerini kabartarak anlattıkları I. ve II. İnönü Savaşları' nın varlığına inanıyorlar. Bu insanlara  ''ikiz kulelere aslında uçak girmedi''  de, araştırmacı ve hasır altı kalan gerçeklere itibar eden kimliğiyle  ''tabi kiii''  der. Fakat iki dakika sonra  ''ayrıca I. ve II. İnönü Savaşı diye bir şey de yok''  de, aniden sebepsiz ve mesnetsiz yere vatanseverlik duyguları kabarır ve söyleyen kişiye salya sümük saçarak cevap verir. Neden?

Çünkü yıllarca okul kitaplarında bunu okudu. Sistem ona bu ürünü al ve kafanın içine asla sorgulamadan yerleştir dedi. Ve bu öyle bir yerde dursun ki, asla aksine itibar etme. Çünkü ben sistemim. Senin iyiliğini ve eğitimli olmanı isterim.


Örneğin bir başka olay da Yunanlıları İzmir'den denize döktüğümüz olayıdır. Küçük bir araştırma yapan herkes Yunan askerlerinin yurttan İzmir'den çıkış tarihinin 7 Eylül, ilk Türk askerlerinin İzmir'e giriş tarihinin ise 9 Eylül olduğunu görür. Genelkurmay kayıtları ortadadır. Fakat bizim sistemimiz kendine kahramanlık rolü biçmeyi görev edindiği için  ''Yunanlıları muhteşem bir zaferle bozguna uğratıp denize döktük''  der, bizlere ve çocuklarımıza bunu öğretir ve bu konuyu tabu ilan eder. Konuşmak sistemce vatan hainliğidir.


Bunun yanı sıra İngiliz ve Fransızları da bozguna uğratmışızdır sistemce. Fakat nasıl bir bozgun ise bu, Fransız ve İngilizler gemiler dolusu tarihi eserler, antikalarla terk etmiştir vatanı. Lozan imzalanana kadar ülkeden ayrılmadıklarını söylememe gerek yoktur sanırım, dönemin gazete küpürleri de mevcuttur. Bu konularla ilgili müstakil bir yazım olacak zaten.

Aynı sistem bize Ermeni olan İsmet İnönü'yü Malatyalı diye yutturmuştur. Mustafa Kemal'in 1881 yılında doğduğunu, 09.05'te öldüğünü, babasını Ali Rıza diye yutturdular keza. I. Dünya Savaşı sırasında elimizden ilk çıkan toprak olan Filistin'de Mustafa Kemal'in komutanlık yaptığını anlatmadılar bize, çünkü İngiliz ve Fransız tarihçiler bunu çok büyük bir hezimet olarak yazmıştı. Sistemimiz bunu bizlere öğretmeyi gereksiz buldu.

Sonra Lozan'a giderken Misak-ı Milli sınırlarımızın bir milyon kilometre kareden fazla olduğunu, çıktığımızda elimizde bugünkü topraklar kaldığını hiç duymadık. Tam tersine bizler Lozan'ı harikulade bir başarı olarak okuduk.




Konu sistemi eleştirmek, yerden yere vurmak olunca herkes ağzını açıp gözünü yummayı çok tabii bulur, fakat aynı sistemin seni uyutmak için yapılanları söylediğinde uzaylı ilan edilirsin. Gariptir.



İkiz kulelere bir uçağın girmemesi kişinin kabul edebileceği nitelikte bir olayken, neden kendi okul kitaplarımızda dayatılan ve sorguladığın takdirde ya deli, ya da vatan haini kabul edildiğin bilgiler değildir?


Öyleyse bu durumda biz, eleştirdiğimiz sistemin içinde, koşarak çıkmaya çalışan fareleriz.


Ya sistemi eleştirirken samimiyetten yoksunuz, ya da benim bildiklerime dokunmayan sistem bin yaşasın'cıyız..




YAHUDİLİK, MİTOLOJİ VE PAGANİZM I (GİRİŞ)

$
0
0


Lafa gelince klavye milliyetçiliği yapıp Facebook hesabının başına TC yazan, fakat Avrupa maçlarında anti-milliyetçilik yaparak, rakip takımı destekleyenlerin ülkesinde yaşayan herkese selam.

İsyanım iki yüzlülüğe, samimiyetsizliğe.


Bir de ''Hac'ca o kadar para veren insanların akıl sağlığından şüphe ederim''  diyerek Polyanna'cılık oynayan Müjdat Gezen'e, en azından akşam haberlerini izlemesini ve Justin denilen bebeyle tek fotoğraf için 2.750 bin lira veren embesilleri görmesini tavsiye ediyorum. Tabi, iş dine gelince her şey beyhude, fakat batı özentiliğine gelince her şey mantıklı di mi. Sizin ağzınıza Justin Bieber sıçsın.


Tabi, neden şaşırıyoruz ki? Biz bu ülkede entel, bilgili, okumuş geçinen insanların Allah Müslüman mı? dediklerini duymuş, şahit olmuş insanlarız. Sıçma oranının bu derece yüksek olduğu bir vatan toprağında yaşıyoruz. Tabi onlar sıçarsa ekşiciler de tüy diker. Geçinip giderler.


Herneyse.

Dinler arası diyalogdan bahsettiğim yazıdan sonra, deyim yerindeyse gelen kutum işgal altına alınmıştı. Destek verenler olsun, beni yerden yere vuranlar olsun, epey bir yorum gelmişti. Ben de madem öle, dinler arası diyalog neden olamaz'ı kanıtlama çabasına girdim.


Ve olumlu-olumsuz mesaj atan herkese tekrar teşekkür etmek istiyorum, çünkü hep birlikte bu dinlerin nasıl ortaya çıktığını, nasıl kullanıldığını, nelere dayandıklarını görmüş olduk.


''İslam dışında, yeryüzündeki tüm dinler insan ürünüdür.''

Gerek bu yazıda, gerekse gelecek yazılarda bu cümleyi kanıtlamaya çalışacaz. Yeterli ve gerekli kanıtları gösterdikten sonra da, dinler arası diyaloğu ve İslam'ın tahrifini tekrar ele alacaz.



O zaman konumuza doğru yola çıkalım.
Destur.
Yalnız o telefonları kapatalım arkadaşlar, dikkatim dağılıyo.


Öncelikle Musevilik ve Yahudilik arasındaki farkı bilin ciğersizler. Musevilik bir dindir, bir inanç sistemidir. Adından da anlaşılacağı gibi  ''Musa'ya tabi olma''  anlamına gelir. Yani siz şuan  ''ben Musevi oluyorum''  deyip, Musevi olabilirsiniz. Elinize bir Tevrat alır, bir de zülüf bırakırsanız çakma olduğu belli olmayan Rolex gibi olursunuz. Bakıldığında saati gösterirsiniz, fakat kuyumcuya gittiğinizde çakma olduğunuzu anlarlar.


Musevi olmak, kesinlikle Yahudi olduğunuz anlamına gelmez. Zira Yahudilik bir ırktır. Tıpkı Türk, Kürt, Alman, Papua Yeni Gineli gibi, Yahudilik bir millettir. Ve yine Yahudilere göre Musevilik, yalnızca onlara özgü bir dindir. Bugün binlerce Hazar Türkü vardır sonradan Yahudi olan, bir tanesi bile İsrail'e kabul etmezler. Yahudi olunmaz, Yahudi doğulur.


Zaten bir insanın kalkıp da  ''hadi ben Yahudi oldum''  demesi,  ''hadi ben Alman oldum''  demesi gibi saçma olacaktır. Yahudiliğin bir millet, bir ırk olduğunu bilmek önemli ciğersizler, zira inançlarını anlamak için kilit taşlardan biri bu meseledir.


Peki Musevilik neden milli bir dindir?

Bildiğiniz üzre tarih boyunca en çok peygamber İsrailoğulları'na gönderilmiştir. İbrahim peygamberin İsmail ve İshak adında iki oğlu vardır. Bunlar farklı bölgelere yerleşirler ve soylarını devam ettirirler. İsmail'in soyuna İsmailoğulları denir. Keza peygamber efendimiz de İsmailoğulları'ndandır. İsrailoğulları'nın soyu ise İshak'ın oğlu Yakub'dan devam eder. Yakub'un diğer ismi İsrail'dır. İsrail'nın 12 oğlu olur ve İsrailoğulları'ın soyu bu 12 boydan devam eder.


Yani işin manidar tarafı şudur ki, son peygamber Hz. Muhammed S.a.v. kabilesi ile, Müslümanların en büyük düşmanı olan Yahudiler aslında kardeştirler.



İki kardeşin birbirine düşman oluşu..
Bu hikaye size tanıdık geldi mi?
Bir kardeşin diğerini öldürmesi?



Dünya ve insanlık tarihini yeterince iyi araştırdığınızda, bu tarihin inanılmaz bir ezeli tekerrürden ibaret olduğunu görürsünüz. Zira insanlık tarihi hep aynı olaylara sahne oldu. İnsan hiç değişmedi. Yalnızca zaman değişti. Ve bu zaman içerisinde insan, yalnızca dünyayı değiştirdi.


Bugün yaşadığımız bu katliamı, aslında binlerce yıl önce bizim özbeöz babalarımız, dedelerimiz yaşamıştı. Habil ve Kabil.


Kabil, kardeşi Habil'i kıskanmış ve onu öldürmüştü. İlk günah olan kibir, yine kendini göstermiş ve yeryüzündeki ilk cinayete sebep olmuştu. Kibir, şüphesiz şeytanın en sevdiği günahtı. Çünkü bu günah, diğer tüm günahlara sebebiyet veren bir günahtı. Adem ve Havva nasıl insanların atası ise, kibir de tüm günahların atasıydı.


Yeryüzüne damlayan ilk insan kanı, Habil'in kanıydı. Öldürülen ilk insan oydu. Ve katili hiç de yabancı değildi. Kardeşiydi. İlk katil olan Kabil, kardeş katili idi. Ve yeryüzünde öldürülen her insan için, Kabil'e de günah yazıldığı söylenir.


Ve bugün, aradan binlerce yıl geçmesine rağmen, Kabiller asla değişmedi. 21. yüzyılın Kabiller'i, hala kardeşlerini öldürmekte. Bu da bize insanlığın kaderinin daha ilk insanla çizildiğini gösteriyor. Herkes annesine babasına çeker ya hani, oğulları gerçekten de babaları Kabil'e çekmiştir.

Habil ile Kabil çizgi filminden  ''Kabil''

İşte bu yüzdendir ki, tarihte en çok peygamber İsrailoğulları'na gönderilmiştir. Unutmayın, Allah, en çok bozulan toplumlara peygamber gönderir. Fakat İsrailoğulları, kendi soyundan gelen peygamberlere aynı şeyi yapmışlardır. Tarih boyunca kendilerine binden fazla peygamber gönderilmiş, ve onlar binden fazla peygamber öldürmüşlerdir. Rivayet olunur ki, bir zaman her gün peygamber gelmiş, ve her gün içinde öldürülmüştür.


Allah, Habil ve Kabil'den kendisine birer kurban sunmasını istemişti.
Habil çobandı.
Kabil ise çiftçi.
Habil, sürüsündeki en güzel koçu seçti Allah'a sunmak için.


Kabil ise sebzelerin arasından kötülerini seçti.


Habil'in sunduğu koç göğe çekilirken, Kabil'in sunduğu kötü sebzeler olduğu yerde kaldı.


Binlerce yıl sonra ise Hz. İbrahim, Allah'a kendisine bir oğul vermesini, ve oğlu kendisi için kurban edeceğini söyler. Zaman geldiğinde Hz. İbrahim, oğlu İsmail'i kurban etmeye hazırlanır. Tam bu sırada ise gökten bir  ''koç''  iner. Allah, İbrahim'e  ''oğlun yerine bu koçu kurban et''  der. İşte bu koç, Habil'in Allah'a sunduğu koçtur.


Habil'in sunduğu koç, İsmail'i kurtarmış, İsmail'in soyundan da alemlere rahmet olarak Hz. Muhammed S.a.v. gönderilmiştir.

''Kafirler istemese de, Allah nurunu tamamlayacaktır.'' Saff-8, Tevbe-32


İsrailoğulları kendilerine gönderilen peygamberleri öldürdükleri, onlara inanmadıkları için lanetlenmişlerdir. Kendilerine en büyük mucizeler gösterilmiş, fakat onlar yine doğru yolu bulamamışlardır. Unutmayın ki Hz. Musa denizi ikiye yarıp, İsrailoğulları'nı karşıya geçirdi, bundan hemen sonra iki dakikalığına yanlarından ayrıldı ki adamlar ineğe tapmaya başladılar. Bu kadar mucizeyi taşa göstersen, taş yerinden oynar anasını satayım.


Ve Kur'an'da çok açık denilir ki ''İsrailoğulları, kendilerine verilen ayetleri değiştirmişlerdir.'' Hahamlarını Rab edinmişler, ve haram kılınan her şeyi kendilerine helal kılmışlardır. Tahrif edilmiş Tevrat başta olmak üzere, tüm dini kaynaklarını sapıklıklarla doldurmuşlardır. Yasaklanmış olmasına rağmen büyüyle, sihirle ve boyutlar arası iletişimle uğraşmışlardır.


Yazının giriş bölümü olduğu için fazla uzatmayacam. Asıl konulara girmeden önce bunları bilmenin iyi olacağı kanaatindeydim. Umarım öyle de olur.


Yazının devamında Tevrat'ın nasıl tahrif edildiği, Yahudilerin neden sihir ve büyüyle uğraştığı, bugünkü katliamın hangi inanca dayandığı gibi konular olacak inşallah.



Hadin kendinize iyi davranın.
Selametle.

YAHUDİLİK, MİTOLOJİ VE PAGANİZM II

$
0
0


Tekrar selam canlar.

İlk yazı ile konuya bir girizgah yapmıştık. Bu yazıda biraz daha teferruata girecez. Fakat ondan önce bir konuya değineyim, ilk yazıda bahsettiğim  ''Kabil'in Habil'i öldürmesinin sebebi, Kabil'in sunduğu kurbanın kabul olmaması, Habil'inkinin ise kabul olması idi, yani sebep kibirdi.''  konusunda bazı arkadaşlar  ''hacı kibir nerde burda?''  dedi.


Yazıda konuyu kısa tuttuğum için tam teferruata girmemiştim, fakat takılanlar için biraz daha açayım;
Hz. Adem ve Havva ilk insanlar oldukları için, insan soyunun devam edebilmesi adına, bildiğiniz üzere kardeş evliliği yapılmıştır. Fakat bu evlilikler, aynı anda karında olmayanlar arasında olmuştur. Hz. Havva her seferinde bir erkek, bir kız doğurmuştur. İlk doğan kız ve erkek, ikinci doğan kız ve erkekle evlendirilmiştir yani.


İşte Kabil'in Habil'i öldürmesinin sebebi burada alevlenmiştir. Kabil, Habil ile evlenecek olan kardeşini beğenmiş ve kendisinin evlenmesini istemiştir. Aynı karında olanların evlenmesi haram olduğundan, bu istek geri çevrilmiştir.


Yani Kabil, güzel olanı kendisine layık görerek ''kibir''lenmiştir. ''Güzel olan benim olmalı, onun değil'' demiştir. Ve ilk günah olan kibir, ilk cinayetin sebebi olmuştur.


Sanırım bu sefer yeterince açık oldu canlar. Kafalardaki soru işaretlerini de giderdiğimize göre, konumuza geri dönelim ve Yahudi inançlarını inceleyelim. İlk yazıda Yahudilik ve Museviliği karıştırmayın demiştim. Yahudilik, Musevilik ve Siyonizm elbette ki farklı şeyler. Ama üçünün ortak paydası yine Yahudilik.


Resimli bir anlatım yaparsak, Yahudi bu ;


Musevilik bu ;

Siyonizm ise budur ;

Neyse, gelelim Yahudi inançlarına.
Her şeyden önce Yahudilerin yaratılış efsaneleri çok ilginçtir. Bizim bildiğimiz ve inandığımız Adem ve Havva figürü, Yahudilikte epey bir farklı.


Yahudilere göre, Adem'in ilk eşi Havva değildir. Tanrı, Adem'e eş olarak  ''Lilith''i yaratmıştır ve onları cennete koymuştur. Hikayenin sonrası biraz garipleşir. Çünkü Lilith, Adem'in kendisinden üstün görünmesinden hoşlanmaz. Cinsel münasebette bile Adem'in üstte olmasını, kendisine yapılmış bir haksızlık olarak görür. Ve bu yönüyle de tarihin ilk feministi olarak anılır.

valla buysa her türlü gideri var aga
Tanrıya bu nedenle isyan eder Lilith, ''o benden üstün olamaz''  diye. Ve bu yüzden cennetten kovulur. Daha sonra, uyumlu olması için Adem'in kaburga kemiğinden Havva yaratılır.


Bu hikayede garip gelen bir şeyler oldu mu ciğersizler?

''Evet hacu ya, Adem hep üstte miymiş hakketten?''


Aklınız hemen oraya gidiyo di mi, ne kadar fesatsınız olum lan.


Hikayede garip olan şu, bu aslında şeytanın hikayesi ve değiştirilmiş. Böylelikle aslında şeytana meşru bir görünüm kazandırılmış. Yani bizim inandığımız gibi mel'un bir şeytan tasviri kesinlikle söz konusu değil. Aksine boyun eğmeyen, gururlu bir varlık tasviri. Yani fakir ama gururlu bir hamım teyze. Hani oğlun olsa hemen baş göz eder, çeyizini de kendin yaparsın, o derece.

Sümerler'de Lilith
Adem ve Havva'ya yasak elmayı yediren de, Kabil'e Habil' i öldürten de Lilith'miş. Ve Lilith'in dünyaya sürüldükten sonra bir de ilişkisi olmuş ve bu ilişkiden de çocukları...
Bildiğimiz şeytanın hikayesinde birkaç küçük oynama ve al sana asil, mel'un olmayan bir şeytan ; Lilith..


Sonra muharref  Tevrat'a bakıyosun, şeytan sadece 11 kez geçiyor. Ve hiçbir kötü tarafı, insana olan düşmanlığı, Adem'i kandırma hikayesi asla yok. İma dahi edilmemiş. Tevrat'ın bir takım hahamlar tarafından değiştirildiğini biliyoruz. Fakat bugün bildiğimiz, vaktini sinegogta geçiren hahamlar değil bunlar, çok ileri derecede sihir, büyü ve simya ile uğraşan hahamlar.


Fakat Tevrat'ta dikkat çeken şudur, içinde şeytan geçen, insanı kötülüğe sevk eden şeytan tamamıyla hikayelerden çıkarılmış. Ne Tevrat'ta, ne Tanah'ta, ne Talmud'da şeytan vasıfları veya atıfları yoktur. Tüm Yahudi kutsal metinleri tamamen İsrailoğulları'nın hayatlarını anlatır. Yani sadece tarih kitaplarıdır. Ana tema ise İsrailoğulları'nın seçilmiş ve üstün bir kavim olduğudur. Ve tanrı da onların tanrısıdır.


Kendilerini  ''tanrı ırkı'' olarak adlandırır ve tanrının soyundan geldiklerine inanırlar. Kur'an'da bu konu çok açık bir şekilde anlatılmıştır zaten, İsrailoğulları Zübeyir'e tanrının oğlu demiştir.
Ve Yahudi olmayan herkes, onlara hizmet için yaratılmıştır. Bu inanç da neden şuan tüm dünyanın bu adamlar tarafından sömürüldüğünün bir kanıtı olsa gerek. Bunu yapıyorlar çünkü kendilerinde bunu yapma hakkı olduğuna inanıyorlar.


1000 yıldır amaçları da asla değişmedi. Tarihten bugüne hep aynı şeyi istediler, Kudüs merkezli bir Yahudi Krallığı. Yahudi olmayanların hiçbir güç ve tehdit oluşturmadığı, kendilerinin efendiler olduğu, tüm dünyaya hükmettiği bir krallık.


Zaten bu adamlar, kendilerine gelen peygamberlere kral gözüyle bakıyorlar. Yahudi krallığının kralı. Nitekim bugünkü Yahudi inancının temelinde nedense Hz. Musa'dan çok, Hz. Davud ve Süleyman yer alır. Bunun sebebi açıktır; Davud ve Süleyman döneminde bir krallık vardır, ve onlar da kraldır.


Yani bu adamların iyilik yapayım cennete gideyim diye bir derdi ve düşünceleri yok, zaten cennet onlar için hazırlanmış, ne yaparlarsa yapsınlar asil soydan oldukları için oraya gidecekler. Onların amacı; ''bu dünya madem bize verildi, madem bütün topraklar ve zenginlikler bizim, diğerleri bize hizmet etmek için yaratıldı, öyleyse bizim olan her şeyi diğer insanlardan geri alalım ''  düşüncesidir.


Yani biz Yahudi olmayanlar, bu gavatların mallarını, toparklarını işgal ediyomuşuz. Bak sen şu gavatlara hele. Gören de bu denyoların mutluluğun resmini çizebildiğini sanar anasını satayım. Lan siz o tiple, o sıfatla benden üstünseniz, ben kendi ağzıma sıçayım zaten.
Kafadan bacaklılar sizi.


Yani tüm bu sebeplerden dolayıdır bugün İsrail'de yaptıkları ve gurur duydukları şerefsizlikler. Çünkü gasp edilmiş topraklarını almak için ne yaparlarsa, kutsal bir amel yaptıklarına inanıyorlar.  Ve binlerce yıldır birini bekliyorlar ;

Son krallarını.
Mesih'i..

Evet Yahudiler de bir Mesih bekliyor, tıpkı Hristiyanlar ve Müslümanlar gibi. Sabetay Sevi hikayesini duymuşsunuzdur.
Ha tabi bir de Müslüman olmasına rağmen  ''ne mesihi olum yeaaa hurafe onlar amağa ğoyuum ğüğeğee :D:D''  diyen at gözlüklü kara cahiller de var. Onlara şunu sorup devam edecem;

Bizim Mesih dediğimiz kişi Hz. İsa.
That's correct?

Peki Hz. İsa öldü mü?
What did you say?
Kur'an çok açık bir dille, kesinlikle hayır diyor.

Kendisi Allah katına çekildi.
E peki ne zaman ölecek?

Kur'an'ın tefsirlerine biraz olsun bakarsanız kıyamet zamanı ineceğini görürsünüz zaten. Ve bununla ilgili o kadar çok hadis vardır ki, artık mütevatir derecesine ulaşmıştır. Bununla ilgili apayrı bir yazı bile yapabilirim yani.

Bir sürü herif var yok efendim Deccal yok, Mehdi yok, Mesih yok, o yok bu yok. Lan Bush ailesi kendilerini Magog olarak göstermiyor mu? Deccal'in gelişine zemin hazırlamak için dünyada yeterli enerjiyi sağlamaya çalışmıyorlar mı anasını satayım. Daha ne hede hödö yapıyonuz.


Hristiyanlar zaten ayrı bi kafa yaşıyor. Adamların inandıkları her şeyin birer safsata olduğu afişe olmuş, hala daha yok tanrının oğlu, yok papaz emmi günahımı çıkar. O ne anasını satayım ''gazımı çıkar''  der gibi. Herifler hala  ''tanrı oğlunu tekrar gönderecek''  diyo anasını satayım ya. He iyi, gelirken pişmaniye de getirsin.

bi ışık gördüm, biri bana ''geeeellll'' dedi

Ben şunu söylemek istiyorum, eğer üç dinde de bir Mesih geleceği inancı varsa, bu bir tevatürdür. Bir alt yapısı vardır. Müslüman alimlerin ve mütefessirlerin yorum ve tefsirlerini hangi yollarla, hangi ilimlerle yaptıklarını bilseydiniz, kıçınızdan element uydurmazdınız. Ve sakın bana laik cumhuriyet ekmeği yemiş entel ağızla  ''gardeşim Kuran'da yok bunlar inanmam ben, hocaymış alimmiş şeyhmiş bunlar gerici ''  gibi cümleler kurmayın. Sana cumhuriyet tarihi boyunca ''hacı hoca takımı dolandırıcıdır'' mesajı verildi, kara propaganda yapıldı ve sen de tek kelime araştırmadan gelip ahkam kesiyosun. Halbuki iki dini kelime söylesem süt dökmüş kedi gibi kalırsın anasını satıyım.

Neyse.
Yahudilerin tek amacı krallarının dönüşüne zemin hazırlamaktır. Ve bu kral, kıyamete yakın, kötülüğün ve günahların dünyayı kapladığı bir zamanda gelecektir. Ve bizim hasta Yahudilerimizin  ''tanrıyı kıyamete zorlama''  diye bir inancı vardır bugün.


'' Madem bizim kralımız kötülük dünyayı sardığında gelecek, biz de tüm dünyada kötülük ve bozgunculuk çıkartırız ve Mesih'imizin gelişi erken olur.''


Gerçekten hastalıklı insanlar di mi...


Yani şuan dünyadaki tüm bu bozgunculuk, sömürü, ahlaksızlık ve kaos, aslında bu amaca hizmet ediyor. Bu sayede hem tüm dünyanın kontrolünü ellerine alıyor, hem de Mesih'lerinin gelişine zemin hazırlıyorlar. Bir taşla kuş katliamı..


Tek dünya devleti diyoruz sürekli, bu devleti kim yönetecek peki?
Süleyman Mabedini neden inşa ediyorlar?


Her şey bağlantılı gördüğünüz gibi..


Şimdi hiç ''yapamazlar edemezler'' diye Pollyana'cılık yapma.
Sultan Abdülaziz'i öldürdüler mi?
II. Abdülhamid'i tahttan indirdiler mi?
I. Dünysa Savaşı'nı finanse ettiler mi?
Tüm Avrupa'yı Osmanlı'nın üzerine saldırttılar mı?
Yıkılmaz denilen Osmanlı'yı yıktılar mı?
Hilafeti kaldırdılar mı?
Tek vücut olan İslam dünyasını parça parça ettiler mi?
Ortada İsrail diye bir şey yokken, İngilizlere Filistin'de bu devleti kurdurttular mı?
Bütün dünyayı Dünya Bankası ve IMF ile babam mı sömürüyo?
Messi senede 50 gol atıyo mu?
Karpuz kabuğu denize düştü mü?


Tapınağı tekrar yapmaya başladılar bile ;




Onlar Mescid-i Aksa'nın altını kazarlarken, bizlere televizyonda Survivor'da kimin elendiğini, karı kocanın bir araba için nasıl kendilerini komik duruma düşürdüklerini, hangi yaşlı adamın sahip olduğu parayla şov yaptığını ve kendilerini para ile satan kadınları izlettiriyor.


Şu olayı hangi kanal haber yaptı soruyorum size..
Kendine ilerici diyen gavatların yobaz dediği Kanal 7 ve  Erbakan'ın Tv5'i dışında hangi kanal yaptı bu haberleri?


Mason locası ayinini de yalnızca Kanal 7 yapmıştı, sonra da kanal iflas etme durumuna getirilmişti hatırlayın..


Bu dünyayı her zaman inançlı insanlar yönetti ve yönetecek. İsterse şeytana inansın, isterse Yehova'ya, isterse Allah'a. Bana ateist olup da dünyaya hükmeden bir millet, bir devlet, bir imparatorluk gösterin. Ateizmin tavan yaptığı zaman dilimindeyiz ama yine bir şeye inanan insanlar tarafından yönetilmekteyiz. Çünkü inanan insanın bir amacı, bir ideali vardır. Kararlıdır, her şeyini feda edebilecek potansiyele sahiptir. Fakat bir ateistin yemek, içmek, sıçmak ve sex yapmaktan başka hiçbir ideali yoktur. Varlığının ölümle son bulacağını düşündüğü için, kendisini hiçbir şey uğruna feda etmez. Sadece hayattan olabildiğince zevk almaya bakar. Onun için hayat budur.

iki kere ikiyi sorsan parmağıyla sayanlar entellik taslar işte böle
Yahudiler tarihin en inançlı milletlerinin belki de başında gelir, inandıkları şeyin bize göre yanlış olması bu gerçeği değiştirmez. Ve öyle bir inanç sistemleri vardır ki, hariçten bakan birinin tam anlamıyla çözebilmesi neredeyse imkansızdır. Çünkü ellerinde ilahi kalıntılar, mitolojik ögeler, pagan inançları, okültik semboller, mistik bilgiler ve büyü tekniklerinin karışımından oluşan çok geniş bir sentez bulunmaktadır.


Mitolojik ve paganist kısımlarına bir türlü gelemedik anasını satayım, adamların inançları bu kadar uzun ve karışık işte ciğersizler. Ciğerinize kurban sizin, oyyy. Kedi canınızı sizin.


Konunun sonu diğer yazıya kaydı mecburen canlar, ciğerler ve de ciğersizler.
Hepinizi muhabbetle selamlıyor ve programı kapatıyorum.


YAHUDİLİK, MİTOLOJİ VE PAGANİZM III

$
0
0


Yanı başımızdaki Suriye'de, Filistin'de binlerce insan ölürken ağzını dahi açmayan, fakat köpekler sokaklardaki insanları acımasızca ısırır, onları kovalar ve gece gündüz havlayarak uykularından ederken, Taksim'de toplanıp ''hayvan haklarıııııı''  diye bağıran, sonra da gidip timsah derisi ayakkabı, kaz tüyü kürk alan insanlarla aynı havayı soluyan tüm ciğersizlere selam olsun.


İlk iki yazıda daha çok Yahudiliğin inanç esasları üzerinde durmuştuk. Bu yazıda mitolojik ve paganist ögeleri konuşacağuk inşaallah.


Yahudiliğin içindeki mitolojik ve paganist ögeler, Hristiyanlıktaki ögelerden çok daha farklıdır. Hristiyanlığın içindeki temel mesaj ''Tanrı, oğlunu tüm insanlık için gönderdi''  iken, Yahudilikteki temel mesaj ''İsrailoğullarının tanrısı, peygamberleri ve kralları yalnızca İsrailoğulları için göndermiştir''  şeklindedir. Milli bir din, milli bir tanrı.


Sanırım bu yüzdendir ki, asla bir Yahudi'ye evrensel bir mesajdan bahsedemezsin. Onlarla konuşamaz, kendini anlatamazsın. Zira yeryüzündeki ırkçılık bir Yahudi icadıdır. Ve şuan en şiddetlisini de yine onlar uygulamaktadır. Tabi yine belirteyim, her toplulukta olduğu gibi Yahudilerin de iyi olanları mevcuttur, bizim buradaki Yahudilerden kastımız Siyonist Yahudilerdir. Siyonizme karşı olan Yahudi de vardır, Müslüman olan Yahudi de..


Konu tüm dinlerin harmanlanıp, birleştirilmesi iken, bu görevi yürütenlerin kullandıkları ve reklamını yaptıkları şey her defasında  ''üç din de ilahi ve İbrahimi dindir, o halde gelin birleşelim'' fikridir.


Fakat aslında en büyük yalan buradadır. Zira ne Yahudilik, ne de Hristiyanlık ilahi veya İbrahimi bir din değildir. Kur'an ''Allah katında tek din İslam'dır''  derken, diğer dinlerin ilahi ve İbrahimi olduğu nasıl savunulabilir?


Nasıl mı?
Tek bir şekilde ; Art niyetle.


Çünkü ne Kur'an'da ne de herhangi bir İslami kaynakta İbrahimi dinler diye bir ifade asla yoktur. Fakat nedense, dinlerin ortak yönlerinin yalan yanlış reklam yapılmasıyla birlikte ortaya çıktı ve kullanılmaya başladı bu ifadeler.


Gelin yine öyle olmadıklarını, bilakis Allah'a ve peygamberlerine iftiralar düzen insanlar olduklarını kanıtlayalım ciğerler.. Ve de tabi ciğersizler.


Yahudilerin neden tüm dünyayı sömürdüğü ve kan döktüğünü anlamak için tahrif edilmiş Tevrat'a bakalım ;

Ben dedim : Siz ilahlarsınız ve hepiniz yüce olanın oğullarısınız. Kalk ey Rab! Yeryüzüne hükmet!  Mezmurlar 82/6-8

Ve dedi : Artık sana Yakub değil, İsrail denilecek ; çünkü tanrıyla güreşip yendin.    Tekvin 34-28


Tevrat'ın kendisinden anladığımız kadarıyla, Yahudilerin taptığı tanrı baya baya senin benim gibi yorulan, dinlenen, uyuklayan, sümüğünü koluna silen ve arada burnunu karıştıran bir tanrı.


Yani oldukça insansı özelliklere sahip. Bu özelliklerden birisi de miskinlik yapması. Zira okuduğunuz gibi kulları, tanrılarına  ''kalk ey Rab!''  diyebiliyor. Bu arkadaşlar nasıl bir tanrıya inanıyorsa artık, o tanrı yeryüzünü yönetmediği ve tembellik ettiği için kullarından azar işitiyor, diğer bir deyimle söylersek fırça yiyor.

seni komik şey seni
Lan madem bu adamın tanrıyı güreşerek yendiğine inanıyorsunuz, ne diye o tanrıya tapıyorsunuz anasını satayım? Mazoşist misiniz lan siz? Sabahları Pepe mi izliyosunuz anlamadım ki ben sizi.
Yani birine tapacaksan, bari güreşi kazanana tap anasını satayım. İki yiğit çıktı meydanee, her biri birbirinden merdanee.


Sonrası da bir o kadar ilginç. Yakub, tanrıyla güreşiyor ve onu yeniyor. Bu yüzden de ona ''tanrıyla güreşen'' manasına gelen ''İsrail'' adı veriliyor. Fakat bu konuda da ilginç birkaç saptamam olacak. İsrail, tanrı yolunda anlamına gelirken, Yahudilerde bu ''tanrıyla güreşen'' anlamına gelir. İsra ; güreşmek, el ; tanrıdır.


Fakat İsrail kelimesi gerçekten tanrıyla güreşen anlamında olsaydı, Kur'an'da bu kelime kullanılır mıydı? Sizce Kur'an ''tanrı yolunda olan adamın oğulları'' tabirini mi kullanmıştır, yoksa ''tanrıyla güreşen adamın oğulları''  tabirini mi?


Cevaba lüzum yok. Zira Kur'an, Maide suresi 13. ayette çok açık bir şekilde Yahudilerin kelimeleri yerinden kaydırdıklarını, onların anlamlarını değiştirdiklerini söyler. Bu kelimenin de anlamını değiştirerek, hem Hz. Yakub'a iftira atmış, hem kendi inandıkları tanrıyı küçük düşürmüş, hem de gerçek yaratıcı olan Allah'a da hakaret etmiş ve şirk koşmuş olurlar.


Daha en başta sıçmış bir millettir bunlar. Sonrası ise sıçtı balık yan gider..

ben seçilmiş milletten olduğum için bu kadar yakışıklıyım agaaa
Daha sonra yine Tevrat'ta, inanılmaz bir kendi soylarının tarihini anlatma faaliyetini görürsünüz. Yani evrensel insanlık, cennet cehennem, insanları yaratıcının yolundan saptırmaya çalışan bir şeytan figürü nedense çıkmaz karşımıza. Sürekli olarak israiloğulları'nın başlarından geçen hikayeler üzerine kurulu bir tarih kitabıdır. Ve yine ilginç olan şudur, atalarının tarihte yaptığı katliamlar anlatılırken bunu ''tanrının emri'' olarak yaptıklarını ve bunun kutsal bir görev olduğu yazar muharref Tevrat!ta.

Let's take a look ;

Musa şöyle dedi : İsrail'in tanrısı Rab diyor ki ; herkes kılıcını kuşansın. Ordugahta kapı kapı dolaşarak kardeşini, komşusunu, yakınını öldürsün.

Levililer Musa'nın sözünü yerine getirdiler, o gün halktan üç bine yakın adam öldürüldü.   Çıkış 32/ 27-28


Sizce bu bir peygamber sözü müdür?
Sizce yaratıcı böyle bir emir verebilir mi?
Yoksa bu, Yahudilerin, kendi cinayetlerini ve katliamlarını mübah, maruz göstermek amacıyla yaptıkları bir tahrifin ürünü müdür?


Tabi olayın ilginç yanı bu kadar değil, macera devam ediyor ;

Musa ; ''Bugün kendinizi Rab'be adamış oldunuz'' Herkes öz oğluna, öz kardeşine düşman kesildiği için Rab sizi kutsadı.   Çıkış 32/ 29

Ertesi gün halka ; ''Korkunç bir günah işlediniz'' dedi. ''Şimdi Rab'bin huzuruna çıkacağım, belki sizi bağışlatabilirim.''     Çıkış 32/30


Haydiii... Al bi de burdan yak sadrazamım ikrammm...

Bir peygambere herhalde anca bu kadar hakaret edilebilir ciğersizler. Kendi kitaplarıyla, inandıklarını söyledikleri peygambere etmedikleri iftira ve atfetmedikleri şarlatanlık kalmadı anasını satayım. Biz desek kafamıza bomba atarlar.

Gazze
Şuan ellerinde bulunan Tevrat işte böyle saçmalıklar, çelişkiler, aptallıklarla dolu bir kitaptır. Bu kitabın insanlar tarafından kasıtlı olarak değiştirildiği hem görüldüğü üzere aşikardır, hem de zaten Kur'an'la sabittir.


Tevrat soya, ırka inanılmaz derecede önem vermiştir. Tüm peygamberlerin uzun uzun soy öbekleri yazılıdır. Çünkü tarihteki en büyük ırkçılığı yapan her zaman, tam da bu sebepten dolayı Yahudilerdir. Irkçılığın yeryüzündeki yegane kalesidir Yahudiler. Irkçılığın mucidi bizzat onlardır. Hatta ne manidardır ki ateizmin kurucusu olan Charles Darwin de bir Yahudidir ve ''ırkçı''dır.


Gördüğünüz gibi modern ulus devletlerinin ortaya çıkmasının temelindeki, sözde milliyetçilik asılda ırkçılık anlayışı bizzat Darwin'e ait. Ve Darwin'in bir Yahudi olduğunu hatırlarsak, burada bahsettiği üstün ırk kimler ola ki...?


Bu da Tevrat'taki ırkçılığa bir örnek ;


Diğer bir konuya değinecek olursak, bu kitap sürekli olarak yapılan katliamlardan bahseder ;

Siz Rab'bin oğullarısınız. Rab'biniz tüm ırklardan üstün olarak sizi seçti.  Tesniye 14-2

Bütün İsrail, kente geri döndü ve ahalinin hepsini kılıçtan geçirdi. O gün erkek ve kadınlardan öldürülenler on iki bin kişiydi.   Yeşu 8-24

İsrailliler kenti ele geçirdiler. Kadın erkek, genç yaşlı, çoluk çocuk, küçük ve büyük baş hayvanlardan eşeklere dek, kentte ne kadar canlı varsa hepsini kılıçtan geçirerek yok ettiler. Sonra kenti içindekilerle birlikte ateşe verdiler.   Yeşu 6-1

Ve Yeşu tüm diyarı ve tüm kralları vurdu. İsrail'in Rab'binin emrettiği gibi arta kalan kimseyi bırakmadı, nefes alan her şeyi yok etti. Ve Gazze'ye kadar tüm diyarı parçaladı.   Yeşu

....

İsrailoğullarının gurur duymaları gereken ataları sürekli yaptıkları katliamlarla resmedilir ve yükseltilir. ''Atalarınız tanrının istediğini yaptı ve herkesi öldürdü, bu yüzden onlar yüce kılındı.''  mesajı, Tevrat'ın temelini oluşturuyor gördüğünüz gibi. Ve maalesef hiçbir hümanist mesaja rastlanılmıyor bu kitapta, sürekli astık kestik, tecavüz ettik temaları işlenmiş.

geçmiş zaman
Şöyle sorayım sizlere, kutsanmış olduğunu düşündükleri atalarının onları sürekli kan akıtmaya teşvik etmesi, bugün yapılan zulümlerin en büyük ve net açıklaması değil mi?

şimdiki zaman
Tabi bu kitapta sadece atalara özendirme söz konusu değil, iş onunla bitmemiş. Çok açık ve net bir şekilde ''katliam emri''  var Tevrat'ta ;

Başan'ın besili hayvanlarının etini yeyip, kanını içer gibi yiğitlerin etini yiyecek, dünya önderlerinin kanını içeceksiniz. Sizin için hazırladığım kurbanlardan doyana dek yağ yiyeceksiniz, sarhoş oluncaya dek kan içeceksiniz. Soframda atlardan, atlılardan, yiğitlerden ve her türlü askerden bol bol yeyip doyacaksınız. Egemen Rab böyle diyor.         Hezekiel 39/18-20


Ve Rab onu senin eline verdiği zaman, onun her erkeğini kılıçtan geçireceksin. Ancak kadınları, çocukları, hayvanları ve şehirde olan her şeyi , bütün mallarını kendin için çapul edeceksin. Ve Rab'bin sana verdiği düşmanlarının malını yiyeceksin. Bütün şehirlere böyle yapacaksın. 

Rab'bin sana verdiği bu kavimlerde nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın.  Toprakların üzerindeki herkesi, tanrınızın emrettiği gibi tamamen yok edeceksin.   Tesniye 10-17


Ele geçen her adamın gövdesi delik deşik edilecek ve tutulan her adam kılıçla düşecek. Yavruları da gözleri önünde yere çalınacak, evleri çapul edilecek ve karıları kirletilecek.   İşaya 13-15


Tanrınız Rab'bin elinize teslim edeceği halkların tümünü yok edeceksiniz. Onlara acımayacaksınız.   Tesniye 7-16



Onların her şeyini tamamen yok et, erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür.      I. Samuel  15-3

Ele geçirilen herkes kılıçtan geçirilecek, bedeni delik deşik edilecek. Yavruları gözleri önünde parçalanacak. Evleri yağmalanacak ve kadınların ırzına geçilecek.    Yeşeya 13-16


Bu kutsal emirlerin sonucu da şudur ;



Yani İsrailliler, Filistinli Müslümanları öldürerek ''ibadet'' ettiklerine inanıyorlar. Atalarının yaptıkları katliamlar
onlar için rol modeli, ve şuan aynısını yaparak kutsal görevlerini yerine getirdiklerine inanıyorlar. Öle yok televizyonda katliam diyorlarmış, yok insan haklarıymış, demokrasiymiş falan zerre kadar umurlarında değil. Adamlar Yahudi olmayanı hayvan görüyor olum, Darwin de aynı şeyi söylemedi mi? Onlar maymundan, vahşilerden farksızlar demedi mi? Seni hayvanlardan farksız gören adam sen öldün diye üzülecek mi anasını satayım..

Ayrıca Darwin, insanlara maymun olduklarını kabul ettirmedi mi?
Yahudi olmayanlar onlar için maymundan farksızdı, ve bunu felsefe yoluyla insanlara bizzat kabul ettirdiler.



Şöyle bir insanın eline dünyayı yönetme gücü verirsen sence ne yapar?

Tüm dünyayı köleleştirir elbette. Herkesin kendisine hizmet etmesini sağlar. Ülkelerde patlamalar yapar, insanları harcar, kardeşleri birbirine kırdırır, bir düşünce tezi ortaya atar, insanları bu teze inandırır, onları böler, her iki tarafı da silahlandırır, Türk'e Kürt'ü, Kürt'e Türk'ü kötüler, din kardeşlerinizin dertlerini size unutturup sizi televizyon dünyasının sanal hayatına çeker, yediğiniz yemeği, içtiğiniz suyu ve emeklerinizi sömürür, dünyaya demokrasi getiriyoruz diyerek onlara kendi diktatörlerini seçme hakkından başka bir şey vermez, dünyada kimsenin açlıktan ölmeyeceği bir doğal düzen varken, her gün açlıktan binlerce insan öldürür, yanlış aşılama nedeniyle binlercesini daha öldürür...


Yahudilerle ilgili anlamamız gereken bir şey daha var. Onlar da Tevrat'ın insanlar tarafından yazıldığını bilirler. Tanrının verdiği mesajlara ekleme ve çıkarma yapıldığını da. Zira Musa'ya verilen 10 emir ve ilahi mesajlar, kitapta aynı şekilde yer alıyor olsa idi şöyle bir yazının olması mümkün olmazdı ;

''Rab'bin kulu Musa orada, Moab diyarında öldü.Ve Rab onu gömdü, fakat kabri nerede kimse  bilmez. Musa, öldüğünde 120 yaşında idi.''      Tesniye 34/5-8


Şuanki Tevrat, Musa'ya inen kitap olsaydı, Musa'nın ölümü yazmazdı. Çok açık bir şekilde, Hz. Musa öldükten sonra kitap yazılmaya devam edilmiş. Tabi İsrailoğulları'nın ne derece sapkın olduğunu hatırlarsak, o kitaba hangi amaçlarla ekleme-çıkarma yaptıklarını da anlayabiliriz.


Bu sapkınlığa dair şu örnek çok açık bir kanıt olacaktır ;
Hz. Musa, Kızıldeniz'i yarıp İsrailoğulları'nı karşıya geçirdikten sonra bir yerde konaklarlar. Daha sonra Hz. Musa, 10 emri almak için kısa bir süreliğine İsrailoğulları'nın yanından ayrılır. Ve on dakika önce denizi ikiye yarma mucizesine şahit olan İsrailoğulları, Hz. Musa yanlarından ayrılır ayrılmaz bir buzağı yapar ve ona taparlar. Bu mucizeleri dağa göstersen yerinden oynar. İşte tam da bu yüzden Yahudiler lanetlenmiştir.


Ve kendi yaptıkları bu sapıklığı Hz. Harun'un yaptığını söyler Tevrat;


Fakat Kur'an Hz. Harun'u aklar ;


Gördüğünüz gibi Hz. Musa bile bu insanlardan bıkmış usanmıştır.


Hz. Lut'a da iftira atmaktan geri durmamış bizim Yahudi pampişler ;



Yahudilerin kendilerine verileni değiştirdiği Tevrat'ta da geçmekte zira ;

Yeremya şöyle dedi ; ''Rab'bimizin sözlerini değiştirdiniz.''     Yeremya 23-26



Kur'an'da bu konu üzerinde birçok kez durulmuştur ;



İnanç sistemi böyle temeller üzerinde dayalıdır;

Tanrı yalnızca Yahudilerin tanrısıdır.
Yahudiler tanrının halkıdır.
Yahudiler tanrının oğullarıdır.
Tüm Yahudi olmayanlar, Yahudilere hizmet için yaratılmıştır.
Eğer hizmet etmeyi reddederlerse onları öldürmek sevaptır.
Peygamberler yalnızca Yahudilere gönderilmiştir.
Tanrı Kudüs ve çevresini, Fırat'tan Nil'e kadar Yahudilere vermiştir.
Eğer Yahudi toprakları üzerinde başka halklar varsa, onların hepsini öldürmek Yahudilerin görevidir.
Mesih kralları için gerekli olan tapınağı, o gelmeden yapmalıdırlar.
Yahudi olmayanlar hayvanlardan farksızdırlar.




Bu inanç sistemine tabi olmak, bir seçimden çok bir ruh hastalığıdır. Ve ne acı halimize ki dünya ekonomisinin sahibi Rothschild ailesi bir Yahudi ailesidir. Dünya siyasetini düzenleyen aile Rockefeller ailesi de yine Yahudidir.


Ama tarih boyunca hep gücü ele geçirmişler şimdiki gibi, ve her seferinde tüm dünya kendilerine karşı bilenmiş ve onları sürgün etmiştir. Şuan ellerinde bu gücü bulundursalar da, yarın başlarına gelecek şey yine aynıdır.



Yazının asıl konusuna gelirsek, sizce bu Yahudilerle aramızda ortak yönler olduğunu düşünmek, onlarla aslında bir Allah'a inandığımızı söylemek, amentüde ittifakımız var demek, Allah'ın lanetlediği, ''onlara güvenmeyin'' dediği topluma güvenmek, seni hayvan olarak görenlerle dostluk etmek ne kadar doğru...?

DİL SAVAŞLARI VE ASİMİLASYON

$
0
0


Selam ciğersizler.

Bir süredir aklımda yer eden bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. Zira aslında çok önemli ama neredeyse hiç konuşulmayan bir konu bu ; dil konusu.


İnternete bakıyosun  ''illuminati şeytana tapıyoooooo ''  diye milyonlarca yazı, video, haber var her yerde. Bir sürü alt konusu da işleniyor, fakat bir de bizim için, bu ülke için çok önemli olan konulara bakıyorsun, tek kelime yok. Küresel elitin dünya planını herkes bilip konuşuyor, fakat aynı küresel elitin ülkemizdeki planlarından kimse tek kelime dem vurmuyor anasını satayım.


Çünkü konu Amerika, Hollywood, masonlar olunca dikkatlerini cezbediyor. Fakat Türkiye, Türkçe, İslam deyince   ''üff bence abartıyosunn, komplo onlar, yanlış yorumluyosoon''  gibi cümlelerle başlıyor konuşmaya. Ha ikiz kuleleri Amerika'nın kendisi saldırdığı, Bush ile Obama'nın kuzen olduğu ve bu adamların şeytana tapma ritüelleri yapmaları çok normal, fakat ülkemizdeki deformasyonları, tahribatlarını konuşmak çok saçma di mi anasını satayım. Macerayı hep Amerika'da arayan özgür  köleler sizi.


Hollywood filmindeki sex yazısını, tek göz resmini görüp kendini Einstein sananların ülkesinde yaşıyoruz biz. Tamam, eyvallah, bunları görme bilme demiyorum ben sana, fakat olayın sadece Lady Gaga'nın kıçındaki tek gözden ibaret olmadığını bil anasını satayım. Herkeste moda olmuş sadece klip ifşa etmek, tek göz yapan ünlüleri göstermek. Bunlar, işin küçük teferruat kısımlarıdır. Sana ne yapmışlar, seni neye inandırmışlar, seni nasıl asimile etmişler bunlara bak biraz.

Geçin bunları sıkıldık anasını satayım lan

Asimilasyon deyince en büyük iki etken dil ve inanç sistemidir. Hristiyan bir Fransız'ı alır, Türkiye'ye getirir, önce dilini unutturur, sonra da dinini değiştirirsen o herif asimile oldu demektir. Çünkü Fransız olduğuna dair hiçbir elle tutulur kanıtı kalmaz, onu Fransa'ya bağlayan bir şeyi de..


Türk bir kızla evlenir, Türkçe konuşmaya başlar, Müslüman olmuştur, 5 vakit namaz kılar, Fransa'da öyle bir şey olmamasına rağmen, kendinden büyük biri içeri girince ayağa kalkar, elini öpüp başına koyar, onun yanında bacak bacak üstüne atmaz..  Bu adam artık Fransız değil, Türk'tür.


Gördüğünüz gibi dil ve inanç sistemi sağlar tüm bu değişimi. Yani bu derece önemlidir. Ve bunu bizim gibi ortalama bir zekaya sahip insanlar bile görebiliyor, anlayabiliyorsa, güce sahip olan zeki adamların bu konuda neler yapabileceklerini siz düşünün..

Olayı anlamak adına yaptığımız bu girizgahtan sonra, aslı konumuza, can alıcı bölgeye girelim.
Destur var mı?
Hadi bismillah..


Türkçe, yakın tarihte o kadar büyük tahribata uğramıştır ki, artık zengin bir dil olma özelliği tamamen kaybolmuştur. Şimdi ilk okul öğretmenleri ağzıyla  ''gençler artık selam yerine slm yazıyo telefonlarda, dili öldürüyolar yaa''  gibi yorumlar yapmayacam. Zira o da saçma zaten. Sen telefona ''selam''  da yazsan  ''slm'' de yazsan her ikisi de  ''selam''  diye okunmuyor mu sonuçta? Yani bunları okurken  ''seleme nebere'' diye mi okuyoruz, yoksa ''selam naber'' diye mi.. Saçmalamayın.

al işte sahte bir milliyetçilik kabarması daha, lan bir sie

İşi sadece şu seviyede gören eğitimli cahiller var işte. Ve bu heriflerin isimlerinin başında ''prof''  yazdığı için, millet de sorunun bu olduğunu sanıyor. Sen konuşurken ''gerçek'' yerine ''reel'' de, ''gerçel'' de, ondan sonra yok ''Turkche'leşiyoruz yeaaa''  de. Sen nasıl bir çelişki yumağısın arkadaşım. Hedef şaşırtmaktan başka bir şey değil anasını satayım.



Neyse.

Şimdi yine e-posta adresime itiraz yağacak ama, ben yine doğru olanı konuşmaktan caymayacam. Türkçe'nin tahribatı cumhuriyet döneminde başlamıştır ciğersizler. 1000 yıl kullandığımız alfabenin ve günlük hayatımızda kullandığımız kelimelerin yaklaşık üçte ikisin değişmesi, Türkçe üzerinde inanılmaz bir tahribat yapmıştır.



Nasıl?

Ne acıdır ki Türkler, dünyada ana dilinden başka bir dili konuşamayan tek millet. Örneğin dünya dili olan İngilizceyi bile konuşma oranı inanılmaz az. Fakat dünyanın hiçbir yerinde bu oran bu kadar az değil.
İsteyenlere şöyle birkaç örnek vereyim, bir göz atarsınız ; Link , Link , Link


Peki neden yabancı dil konuşamıyoruz?

Cevabı şu ; Biz henüz, kendi dilimizi bile konuşamıyoruz da ondan.


Bir İngiliz günde 500 ila 700 kelime ile konuşurken, bir Türk günde 200 ila 400 arasında kelime ile konuşuyor. ''eee nolmuş anasınaa satıyığım yua''  falan deme hemen ciğersiz. Az bekle.


İnsanlar kelimelerle düşünür. Senin kelime hazinen darsa  ''ya bişey düşünüyorum ama tarif edemiyorum, hissediyorum ama söyleyemiyorum, biliyorum ama anlatamıyorum''  dersin. Fakat yeterli dağarcığa sahipsen bülbül gibi şakırsın, kelimelerle dans edersin anasını satayım. Dil bilmek beyni her anlamda besler ve geliştirir zira.


Ben Amerikalı'da hiç  ''ya biliyorum ama anlatamıyorum ya''  diye bir şey duymadım, adam kelimelerle öyle bir coşar ki, sanarsın anasının karnından şair doğmuş gavat. ''Hepiniz mi Şekspir'siniz lan''  tribine sokar insanı.


Biz düşündüğümüz şeyleri anlatacak kelimeleri bilmiyoruz, bulamıyoruz. Bu yüzden de anlatamadığımız, tarif edemediğimiz her düşünce için ''şey'' kelimesini kullanıyoruz. Anlatmak isteyip de anlatamadığımız ne varsa ''şey''  deyip olayı kapatıyoruz.

''Geçen şeyi gördüm.''
''Sende şey var mıydı?'
''Şeyi versene.''
....
birden fazla dil bilmek beyni güçlendirirken,kendi dilini bile konuşamamak düşünme yetisini köreltir

Birden fazla dil bilmenin yararları;   Link , Link , Link , LinkLink , Link , Link , Link


Örneğin Necip Fazıl'ın bir şiirinden örnek vereyim ;

''Bu işin saikini, amilini, illetini bir müessire bağlayamamamın sebebi nedir?''


Şimdi bunu şuan kullandığımız, yeni dille yazalım ;

''Bu işin nedenini, nedenini, nedenini bir nedene bağlayamamamın nedeni nedir?''


Sanırım bu örnek yeterince açık. Gördüğünüz gibi kelimelerle geniş düşünme denilen şey tamamen ortadan kaybolmuş bizde. Her boka  ''şey''  de, onlarca farklı kelime ile anlatabileceğin her düşünceyi tek kelimelere sığdır. Bu olay yaratıcı düşünceyi, kendini ifade etmeyi, düşünebilmeyi etkileyen yegane unsurdur.


Şimdi bir Fransız, bir İngiliz geliyor, adam 700 kelime ile düşünüp konuşuyor. Kelime ile düşünmek demek, kafasında o kadar fazla kavram, terim bulundurmak demektir. Yani kısaca adam geniş düşünür. Fakat benim Türk vatandaşım geliyor 200 kelime ile düşündüklerini, kavramları ifade etmeye çalışıyor, e haliyle de sıçıp batırıyor. Kekeliyor, kem küm ediyor, konuşma aralarında iki saat bekleyip uygun kelime arıyor falan...

''Biliyorum ama anlatamıyorum yaaaaaa :(''


Amerikalı bir oyuncunun röportajını dinliyorsun, adam konuşurken  ''talk, speak, discourse, confabulate''  diyor, fakat alt yazısına bakıyorsun her biri  ''konuşmak''  diye çevriliyor.


Talk = Konuşmak
Speak = Konuşmak
Discourse = Konuşmak
Confabulate = Konuşmak

Bu nasıl tercümedir, bu nasıl dildir anasını satayım.
İngilizce'de bir şeyi anlatmak için 4-5 kelime, cümle yapısı varken, Türkçe'de tek kelime olayı kapatıyor. Bu da dar bir düşünce yapısı meydana getiriyor haliyle. Onlarca kelime ile ifade edilecek şeyler, tek kelimeye indirgenirse o dil de ölür, o dili konuşan beyin de. Tabi bizim okul sistemimizde dördüncü sınıfta ''hello teacher, how are youuu :))''  diye başlayan İngilizce eğitimi, üniversitede de kelimesi kelimesine aynı devam ederse bu millet tabi dil konuşamaz. Lan 10 yıl İngilizce görmüş adam üniversitede hala  ''hocam hello yerine hi desek olur mu burdaa''  diye bir cümle kuruyorsa sen bu eğitim sisteminden ne bekleyecen anasını satayım. Elinde diploması olsun da, cahil olması önemli değil..

Kız güzel.
Yemek güzel.
Maç güzel.
Oyun güzel.


Bir güzel kelimesi her şeyi işgal etmiş anasını satayım. Halbuki ;

Kız güzel.
Yemek lezzetli.
Maç heyecanlı, çekişmeli, kıran kırana..
Oyun eğlenceli..

Bu sadece çok küçük, basit bir örnek. Günlük dilimiz bu gibi vakıalarla dolu. Ama bilen, dile getiren kimse yok. Tabi batılı ve gelişmiş bir ülke olduğumuz için bunlar önemli değil, bizim için önemli olan magazin dergileri, 500 kanallı televizyon, iç çamaşırımızda kimin adının yazdığı..


Tülin Şahin yaz için nasıl tüyolar verdi, bugün ne giysem'de nasıl elbiseler vardı, survivor'da kim kimin arkasından ne dedi, yazın hangi konserlere gitsek.. Kendine insan adı veren, modern köleliği hayat felsefesi edinmiş olan, güdümlü sığır sürüleri..


1920, 1930'lu yıllarda Türkiye'de tercümanlık yapmış bir adamı dinlerseniz, sizden daha fazla Türkçe kelime bildiğini görürsünüz. Manidar tarafı da, o adamı bile anlayamazsınız şuan.

Adamlar ne derse desin, bizdeki karşılığı bir tane. Bu, ne kadar dar kafalı olduğumuzun sebebi ve kanıtıdır ciğersizler. Halbuki o kelimelerden elli tane anlam çıkar anasını satayım. Bir tanesi bambaşka bir anlamda kullanılıyor, ama Türkçeye böyle çeviriyor bizim cahillerimiz.


Neden başka dil konuşamıyoruz'a dönersek yine, çünkü gördüğünüz gibi biz çok dar bir kelime dağarcığıyla düşünüyoruz. Adamlar aynı anlama gelen 10 tane kelimeyi bir cümlede kullanınca da  ''ne diyo lan bu?''  diyoruz.  ''Ne diyo amağa ğoyum bu, küfür mü ediyon lan, I go, you go, we go şeklinde konuş olumm!!''


Kendi dilinde 200 kelime ile konuşursan, 700 kelimelik İngilizceyi tabi konuşamazsın anasını satayım.



Ha tabi bir de olayın iki yüzlü entel tarafı da vardır. Kendini entel olarak tanıtan bazı gavatlar, televizyonlara çıkıp abidik kubidik İngilizce, Latince kelimeler kullanır. Bilirkişi demez exper der, zamanlama demez timing der, karıştırmak demez mix etmek der, havalı demez cool der, bunun affı yok demez; bunun excuse'u yok der..


Niye Türkçe söylemiyorsun deyince de  ''bilimin dili olmaz hüee :))''  der mal. Fakat aynı adam, aslı Arapça olan Kur'an ve ezanının Türkçe okunmasını ister.  ''biz Türküz Türkçe okunsun tabü yaa aa oo yea kam onn ''  triplerine girer aynı gavatlar. Vay anasını yaa, bu gibi iki yüzlü, samimiyetsiz gavatların milliyetçilik duygusu ancak din konusunda kabarır zaten. Bu yüzdendir ki bazı insanlar gavattır, ve daima gavat kalacaklardır.


Zaten nedense kendi dilinde ibadet konusu yalnızca Türkiye'de vardır. Ben yüzlerce sonradan Müslüman olan Amerikalı, İngiliz, Fransız, Alman, Japon, Çinli biliyorum, hiçbiri de kendi dilimizde ibadet etmemiz lazım demiyor anasını satayım. Sen hiç gördün mü Amerikalı Müslümanın İngilizce ezan okuduğunu? Bir Çinlinin Kur'an'ı Çince yazıp okuduğunu? Bütün dünyada milliyetçi olan bi siz mi varsınız lan ağzına bacağımı soktuklarım.


Kimse sana kendi dilinde dua etme, kendi diline çevirip anlamını bilme demiyor ki anasını satayım. Zaten daha önemli olan anlamını bilmektir. Sen tek kelime anlamadıktan, Allah'ın sana verdiği mesajdan bihaber olduktan sonra Kur'an'ı hatim etsen nolur olum? Arapça Kur'an'ı okumak, yalnızca ''Allah bunu bu dilde indirdiyse, elbet bir hikmet vardır. Bunu öz dilinde okumanın lezzeti başkadır, ruha verdiği haz başkadır.''  düşüncesi ve inancıdır.


Şimdi Kur'an'ı al ve Arapçada olduğu gibi makamlı, ezgili oku bakalım, sana aynı hazzı veriyor mu? Bir kere o makamda hiçbir dille okunamıyor zaten Kur'an. Hele hele şu Türkçe ezan işi hepsinden beter bir komedidir. Altında milliyetçilik, millilik duygusu olmadığını da kısacık bir şekilde açıklayabilirim.


1932 yılında okunmaya başlayan Türkçe ezan şöyleydi ;

Tanrı uludur. Tanrı uludur.
Şüphesiz bilir bildiririm tanrıdan başka yoktur tapacak.
Şüphesiz bilir bildiririm tanrının elçisidir Muhammed.
Haydin namaza, haydin namaza.
Haydin felaha, haydin felaha.
Tanrı uludur. Tanrı uludur.
Tanrıdan başka yoktur tapacak.

anlamayanlar için çevireyim; müessir = etkili 

Her şeyden önce burada şu dikkati çekiyor ; felah kelimesi olduğu gibi, yani Arapça bırakılmış. Fakat Allah kelimesi dahi tanrı olarak çevrilmiş. Madem o kadar Türkçe sevdalısı idiniz, neden felah'ı da Türkçe yapmadınız?


Bunun sebebi, felah kelimesinin  ''kurtuluş''  manasına gelmesidir ciğersizler. Halkın zihninde kurtuluş mesajı olmasından çok fena ürkmüşler anlaşılan. Tanrı kelimesinin Allah'ı ifade edemediğini söylememe gerek yok zaten. Demek ki bunu yapanların hiç de milli duygular beslediği falan yokmuş.


Lan bi de şu Türkçe ezan denilen safsatayı, eziyeti hala ve hala savunanlar var anasını satayım ya. Ulan bu eziyetten başka nedir olum? Tanrı uluymuş falan. ''Tanrı uludur, adamı böyle ulutur''  demiş Necip Fazıl. Adamsın üstad.


Hee, bir de  ''ezanı İnönü Türkçe yaptııııaaa''  diyen geri zekalılar yok mu.. Bu insanlar ya ciddi anlamda geri zekalı, ya da ciddi anlamda sahtekar. Lan ezanın Türkçeleştirilmesi 1932. Yani Atatürk'ün en şaşalı yılları anasını satayım. Atatürk bilmeden kuşun uçamayacağı dönem. Ölüm tarihi de 1938, onu da hatırlatayım. Türkçe ezan komisyonunu bizzat Atatürk kurmuştur, ve bu komisyonun başına da Agop Dilaçar'ı getirmiştir.


Agop Dilaçar denilen adam, isminden de anlaşılacağı gibi bir Ermenidir. Hatta ona bu soyadını bizzat Atatürk vermiş anasını satayım. Ne ilginçtir ki, Mustafa Kemal'e ''Atatürk'' soyadını de o vermiştir.. Link


Yani Anadolu'da, Türkiye'de okutulan o Türkçe ezan zulmünün sahibi bir Ermenidir. Ve bu Ermeni, daha önce İngiliz casusluğu ile suçlanarak ordudan atılmış, Türklere hakaret ettiği için ceza yemiştir. Başındaki adamın ne mal olduğunu anlayınca, Türk Dil Kurumu denilen çocuk bahçesinin icraatlarını da anlamak çok daha kolay olacaktır haliyle.


Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, Türkçe'de inanılmaz bir değişim çabasına gidilmiştir. Bin yıldır kullandığımız Arapça ve Farsça asıllı ve çoğu Türkçeleşmiş olan kelimeler tek tek lugattan kaldırılmış, yerlerine yenileri, Agop denilen bu adam tarafından bizzat uydurulmuştur.


Birkaç örnek vereyim siz ciğersilere de, olayın boyutunu anlayın ;

Valide yerine doğurgaç, baba yerine doğurtgaç, sanat yerine dorut, mebus yerine saylav, aşevi yerine otlangaç, belediye yerine uray gibi kelimeler getirilmiş.

Bu kadar da değil tabi anasını satayım, kakınç, aldatı, yontu, söylev, çavlan, içerik, alnaç, alışkı, ansıma, kaydırgaç, varsıl, imge, avunç, gömüt, nesnel, başçık, bağıt, erek.. Gibi cibi binlerce kelime uydurulmuş. Okullara sürekli yeni kelimeler listesi gönderilirmiş. Herhalde o listelerin altına  ''kaynak: Agop Dilaçar'ın kıçı''  diye not düşülmüştür anasını satayım. Zira bir insanoğlunun bunları uydurabilecek tek organı kıçıdır.


Türk Dil Kurumu'nun başındaki isim böyle bir Ermeni olursa, Türkçe'nin neden ağzına sıçıldığını anlamak hiç de zor olmaz.


Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim..
''Ya bunlar Türkçe değil, ya da ben Türk değilim'' demiş Necip Fazıl Kısakürek


Üstelik bu Agop denilen herif  aynı zamanda Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi'nin de mucidi imiş. Güneş Dil Teorisi'ne göre dünyadaki bütün diller Türkçeden türemiştir. Yani her dil Türkçedir. Tarih tezine göre de dünyadaki herkes Türktür. Bunlar şaka maka değil haa, yıllarca tarih kitaplarında öğrencilere okutuldu bunlar.
İlla o yıllara dönemeye gerek yok aslında, daha geçenlerde ''oturgaçlı götürgeç''  diye bir Türkçe katlini bizzat Türk dil kurumunun kendisi yapmadı mı? Adamın adı Agop Nartanyan olunca,  -gaç'lı, -geç'li bir şeyler bekliyor zaten insan. Agopça..  ( Birkaç misal daha )


Alnaç nedir anasını satayım lan?
Kaydırgaç nedir olum?
Kıça da  ''sıçtırgaç''  falan deseydiniz anasını satayım.
Boka da  ''sıçılangaç'' falan ahahaha.


Hatta bir örnek de Atatürk ile Falih Rıfkı Atay arasında olan olaydan verebilirim ;
Yeni kelimelerin uydurulduğu toplantılardan birinde konu ''ticaret'' kelimesinin yerine bir kelime bulmaktır. Kimsenin aklına bir şey gelmediği için bir sessizlik olur ve Falih Rıfkı da bir kağıda sürekli ''te'' ve ''cim'' harflerini yazmaktadır, kelimeyi bu harflerden türetmek için. Mustafa Kemal  ''ne yazıyorsun?'' diye sorunca ''te ve cim'' harflerini gösterir ve Kemal Paşa ''işte ticaret kelimesinin karşılığı bulundu!'' der.


Sonra ekler ''ticaret = tecim, tüccar = tecimer, ticarethane = tecimevi''
İnanmayanlar Falih Rıfkı'nın Çankaya kitabını alıp okusunlar bir zahmet.


Bunlar halk tarafından tutulmadığı için, gördüğünüz gibi çoğu tedavülden kalkmıştır. Tabi yine gördüğünüz gibi hala kullanılanları ve  dilimize yerleşmiş olanları da vardır.


Şimdi olaya farklı bir pencereden bakalım ciğerler ve de ciğersizler ;
İngiliz casusluğu ile suçlanıp ordudan atılan, ihanet-i vataniye cürmü ile ellerine zincir vurulan, daha sonra Türklere hakaret ettiği gerekçesi ile ceza alan bir Ermeni, nasıl oluyorsa oluyor ve Türk dil kurumunun başına geçiyor. Sonra, kaynağı tamamen kıçı olan kelimeler uyduruyor. Masa başında bir kelime yazıyor, ve o kelime artık Türkçe olmuş oluyor.

Daha sonra da, bir Güneş Dil Teorisi oluşturuyor ve tüm dillerin Türkçe olduğunu söylüyor.


Hmmm, bak yine şaşırttınız ama beni yaaa.

Eğer bütün diller Türkçe ise, neden Türkçedeki Arapça ve Farsça kökenli kelimeleri çıkarma gayretindesiniz siz pampa? Madem hepsi Türkçe, onlar da Türkçedir sonuçta.


Ayrıca, bütün diller Türkçe ise, senin oracıkta kıçından uydurdukların ne?
Yani senin uydurduğun kelime nasıl oluyor da Türkçe'nin parçası oluyor?
Yeryüzünde yaşamış ve yaşayan hiçbir Türk'ün bilmediği bir kelime nasıl oluyor da Türkçe olabiliyor?
Lisan uydurmak bu kadar kolay ve ayağa düşen bir iş mi?
İnsanların binlerce yıl konuştuğu dile, nasıl oluyor da kendi salladığın kelimelerle katkıda bulunabiliyorsun?
Kuzum sen sus da, bari gözlerin konuşsun.


Bir millete dilini ve tarihini unutturmak, o milleti asimile etmenin yegane yoludur. Zira cumhuriyetle birlikte bu millet devlet eliyle asimile edilmiştir. Türk tarih tezinin de, dil teorisinin de başında bir Ermeni vardır, ve halka A.Dilaçar şeklinde tanıtılmıştır bu adam yıllarca. Bütün kurmayları da yine Ermenidir ne yazık ki. İnanmayanlar küçücük bir araştırma ile görebilirler. Link , Link , Link



Güneş Dil Teorisinde şöyle inciler öğretildi bu ülkenin çocuklarına yıllarca ;

Her kelime aslında Türkçe'dir yavrum.
Herkes de Türk'tür.
Hatta senin annen de bir melekti yavrum.

Buraya dikkat buyurun;
Aristotales, yani Aristo'nun kökeni ; Ali Usta.
Amazon kelimesinin kökeni ;  ''amma uzun''.
Niagara kelimesinin kökeni ;  ''ne yaygara''.


Şaka yapmıyorum lan valla, bunlar Güneş dil teorisinin açıklamalarında yer aldı hep. Google'a aratırsanız görürsünüz ne kadar ciddi olduğumu.


Şimdi size bir şey sorayım ; Dünya üzerinde hangi millet, hangi devlet, hangi halk binlerce yıl kullandığı kelimeleri bir kenara atıp, kullanılacak yeni kelimeleri kendisi uydurmuştur? Bana yalnızca bir tane örnek gösterin. Şu dünya üzerinde hiçbir millet bizim kadar asimilasyona maruz kalmamıştır. Bu çok açık. Biz asimile olduk.
bir millet şu halden,
şu hale geliyorsa, o millet asimile olmuş demektir
Nitekim bu durumu İsmet İnönü de itiraf etmiştir ;

Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı, okuma yazma oranının yaygınlaşmasını sağlama değildir. Okur yazar oranının düşüklüğü ile alfabenin alakası yoktu. Devrimin asıl gayesi geçmişe kapıları kapatmak, İslam dünyası ile olan bağları koparmak, ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Böylelikle yeni nesiller eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunamayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.   İnönü Hatıralar C.II


Yine farklı bir pencere açıyorum ;
İngilizler 500 yıl önce yaşayan Sheakspeare'in yazılarını, eserlerini su gibi okuyabiliyor.
Fransızlar yine 500 yıl önce yaşayan Machiavelli'nin eserlerini su gibi okuyabiliyor.
Çinliler binlerce yıl önce yazılmış yazılarını okuyabiliyor.
Yunanlılar, Roma İmparatorluğu'ndan kalma parşömenleri sular seller gibi okuyabiliyor.


Peki şuan hangimiz Mevlana'nın yazılarını okuyabiliyoruz?
Karacaoğlan'ın?
Baki'nin?
Kanuni'nin?
Kendinize bunu sorun; Neden tüm dünya atalarının yazılarını okurken, biz okuyamıyoruz...


Şuan Osmanlı arşivlerine girsen ve atalarının, ecdadının neler yaptıklarını öğrenmek istesen ne okuyup, ne anlayacaksın?
Hiçbir şey.

16. yüzyılı, Osmanlı'yı bir kenara bırakalım, şuan Mehmet Akif'in Safahat kitabının orjinalini kaçınız okuyabilir?

Necip Fazıl'ın kitaplarını?

Meclis zabıtlarını kim anlayabiliyor bugün onu söyleyin bi bana.


Lan tek kelime söyletmediğiniz Atatürk'ün nutkunu kim okuyabiliyor bugün, onu deyin siz bana onu. O nutuk bile her sene biraz daha sadeleştirilmiyor mu anasını satayım. Al eline orjinalini, okursan gel benim ağzıma oracıkta sıç.

bırak şunu, latinize edilmiş olanı dahi okuyamaz, anlayamazsınız
Şu dünyada dedelerinin mezar taşını okuyamayan tek milletiz biz. Şehitliklere, Türk büyüklerinin mezarlarına giden insanlar tek kelime anlamıyor. İngilizler milattan önceki eserlerini incelerken okullarında, biz daha padişahlarımızın mezar taşında ne yazıyor onu okuyamıyoruz anasını satayım.


Gelin Kanuni'nin meşhur şiirini eski ve yeni halleriyle yazalım ;

Orjinali ;

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdur,

Olmaya baht-ü saadet alem-i vahdet gibi.

Yeni Türkçesi;

Halk içinde devlet kadar itibarlı bir şey yok ama,
Dünyada bir nefes sağlık gibi bir şey olmaz.

Saltanat dedikleri sadece dünya kavgasıdır,
Dünyada varlık gibi mutluluk olmaz.


Bir şiirin içine sıçmak ancak bu olabilir ciğersizler. Gördüğünüz gibi ne anlamı kaldı, ne kafiyesi kaldı, ne estetiği kaldı, hiç bir boku kalmadı. Ve bizim 1000 yıllık tarihimizin tüm eserleri bu şekilde heba oldu. Türkçeye çevrilen İngilizce şarkı gibi hiçbir anlam ifade etmeyen kelime yığınları haline geldi tüm tarihimiz.


Kısaca bir milletin dilini tahrip ederek, o milleti asimile edersin. Zira Afrika'ya hiç dikkat ettiniz mi?
Afrika'yı sömüren İngiliz ve Fransızlar, öncelikli olarak iki şeyin üzerinde durmuştur ;

Dil ve Din.

Önce onları Hristiyanlaştırmış, sonra da dillerini unutturmuşlardır. Afrika'nın çoğu ülkesinde resmi dil İngilizce ve Fransızca'dır. Yani dünyanın en zeki adamları, devletleri bu konu üzerinde yıllarını ve milyarlarını harcayacak, bizim entel olduğunu sanan diplomalı cahillerimiz de  ''Türkche'' konuşmayın ''Türkçe'' konuşun diye hedef şaşırtacaklar. Sizin ağzınıza Agop Dilaçar sıçsın.

he anasını satayım he
Lan sanki bu Latin alfabesi Türk alfabesi de yok efendim Q harfini kullanmayın, dile zarar veriyo. Lan senin 1000 yıl kullandığın alfaben değişti, tek kelime etmedin, zaten Latin harflerinden olan Q harfi kullanılınca milliyetçilik duyguların niye kabarıyor olum?

lan bu Latin alfabesi değil mi? biz mi yanlış biliyoz anasını satayım ne ara Türk alfabesi oldu

Lan Q, W, X de Latince,  A,B,C  de Latince anasını satayım. Sanki diğerleri Göktürk alfabesiymiş gibi ne salak salak, sahte milliyetçilik triplerine giriyosunuz anasını satayım. Duyan da Uygur alfabesi kullanıyoruz da onu tahrip ediyolar sanar.


Yok efendim Türkçe yazıldığı gibi okunuyormuş da, çok kolaymış da. Lan bırakın bu sığırca savunma hareketlerini Allah aşkına yaa. Dünyada hangi dil yazıldığı gibi okunuyor başka lan? Bu, çok  matah çok övünülecek bir şey olsa herhalde başka milletler de yapardı di mi?


İngiliz, Amerikalı  ''children''  yazar  ''çıldırın'' okur. ''Sheakspeare''  yazar, ''Şekspir''  okur. Fransız ''Ja'i couru''  yazar  ''je kuğüy''  diye okur. Alman  ''ich lief''  yazar, ''ih liif''  okur. Peki bu özelliğin bu dillere herhangi bir zararı olmuş mu? Şuan dünyanın en popüler dilleri bunlar değil mi? O zaman kolay anlaşılıyo ayaklarını falan geçin arkadaşım.


Yazıldığı gibi okuma saçmalığı böyle sonuç verir bak ;





star baks



döner = Returns  ????

Ve bu ülkenin televizyon sahipleri, dilin tahrip edilmesine prim ve destek verdikçe, ülkenin en popüler sanatçılarını bu yönde kullandıkça, bizim kendi dilini unutan Afrikalılardan da, Arjantinlilerden de, Brezilyalılardan da hiçbir farkımız kalmayacak.

tea january ne olum lan???

Bir koldan dil tahribi, diğer koldan din tahribi ülkede almış başını gitmiş, bizim komployu uzakta arayan maceracı kafalarımız hala Lady Gaga klibindeki tek gözle kendini tatmin eder.


Komplo uzakta değil ciğersizler, yanıbaşımızda. Zira bu adamlar bütün dünyayı savaştırdılar, fakat tek yıkılan devlet bizimki oldu.


Güzel bir yazı ile bitiriyorum ;

Bir gün insan virgülü kaybetti ; o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince, düşünceleri de basitleşti.

Bir başka gün ise ünlem işaretini kaybetti ; alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor, ne de bir şeye seviniyordu. Üstelik hiçbir şey, onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu. 

Bir süre sonra soru işaretini kaybetti ve soru sormaz oldu. Hiçbir şey, ama hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu. Ne kainat, ne dünya, ne de kendisi umurundaydı.

Birkaç sene sonra ''iki nokta üst üste'' işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti. 

Ömrünün sonuna doğru elinde yalnızca ''tırnak işaretleri'' kalmıştı. Kendine has tek düşüncesi yoktu. Yalnızca başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.

Son noktaya geldiğinde ise, düşünmeyi unutmuş vaziyetteydi...      

Alex Kanevsky


Selametle...

NERDEYİM BEN?

$
0
0


Nerdeyim ben?

Burası neresi?

Daha önce böyle bir yer görmemiştim.

Çok sessiz.

Neden bu kadar sessiz?

İyi de buraya nasıl geldim?

Yoksa rüyada falan mıyım?

Evet, galiba rüyadayım. Çünkü burası dünyaya hiç benzemiyor.

O zaman kalkmalıyım.

Bu kafama çarpan şey de ne?

Bu koku?

Toprak kokusu mu?

Evet, bu toprak. Toprak bu.

Allah'ım!

Yoksa ben..

Hayır ya, değildir. Pat diye, bir anda olmaz herhalde..

Bi dakika.. Yoksa, ben öldüm mü?

Öldüm mü ben?

Ama biraz önce hayattaydım.

Bu çok gerçekçi bir rüya gibi.

Kalkmam lazım.

Allah'ım! Bu insanlar da ne böyle?

Hiç bu kadar insanı bir arada görmemiştim.

Neden bu kadar kalabalık?

Neden herkes o yana bu yana koşuşturuyor?

Çığlıklar başladı.

Ben ölmüş olamam, daha yapacak bir sürü planım vardı.

Yaz için vücudumu güzelleştirmiştim.

Yurt dışına çıkıp dünyayı gezecektim.

Sevgilimle bile vedalaşamadım.

Allah'ım, kimseyle vedalaşamadım!

Ölüm çok ani imiş. Çok zamansız imiş.

Ama korkmama gerek yok, çünkü ben Müslümanım.

Günde beş vakit namazımı kıldım, her Ramazan'da orucumu tuttum. Sadaka, fitre ve zekatımı da verdim.

Kimseye de bir zararım dokunmadı. Kendi halimde, güzel bir hayat yaşadım.

Zaten namaz kılmam süper değil mi?

Hele bir de tutmayan o kadar insan içinde oruç tutmam..

Mmmmmm...

Namaz, oruç, zekat ve güzel bir hayat. Ben cennetliğim.

Sanırım bunlar sorgu melekleri.

Çok heyecanlıyım.

-Rabbin kim?

-Benim Rabbim Allah'tır.

-Dinin ne?

-Benim dinim İslam'dır.

-Hangi peygamberin ümmetindensin?

-Hz. Muhammed S.a.v. 'in ümmetindenim.

-Kitabın nedir?

-Benim kitabım Kur'an-ı Kerim'dir.

..........

-Peki Allah için neye gayret ettin? Allah için gayretin nedir?

-Namaz kıldım, oruç tuttum, zekat, sadaka verdim.

-Peki Müslüman kardeşlerin için ne yaptın?

-Ne?

-Allah için cihad ettin mi?
(cihad, cehd kökünden gelir ve gayret manasına gelir)

-Ben...

-Sen namaz kıldın, oruç tuttun, zekat ve sadaka verdin. Fakat Allah için hiç cihad etmedin öyle mi?

- Ama ben...

-Zalimler Müslüman kardeşlerinin ırzlarına geçerken, onları işkence ederek öldürürken, vatanlarından kovarken, tüm rızklarını sömürüp, onları açlığa mahkum edip öldürürken ve onlar sizden, Müslüman kardeşlerinden yardım beklerken, sizden gelecek bir kıvılcımı beklerken sen ne yaptın?

peki bu küçük kız için?
-....

-Biz size Kur'an'da açıkça ''bölünmeyin''  diye emretmedik mi? O halde neden hepiniz ırklara bölündünüz de, sizden uzakta kalan kardeşlerinizi unuttunuz. Eğer siz bölünüp, onları unutmamış olsa idiniz, zalimler size saldırmaya asla cesaret edemeyeceklerdi.


-Ama ben ne yapabilirdim ki? Ben ibadetlerimi yaptım.


-Sen cennete girmenin yolunu yalnızca ibadet etmek mi sandın? Allah'ın, alınlarını secdeden kaldırmayan, fakat sadece kendileri için bir şeyler yapan, kendilerine Müslüman olan o ibadet edenleri nasıl helak ettiğini bilmez misin?

-....

-O zalimler kardeşlerinize zulmettikçe, siz onları sevdiniz. Onların yemeklerini yediniz, içeceklerini içtiniz, onlar gibi giyindiniz, onları izlediniz, onlar gibi düşündünüz, onlar gibi göründünüz. Onların yasalarını Allah'ın yasalarına tercih ettiniz.
Siz onları sevdiniz.
Ve tüm bunlara karşılık ''ben namaz kıldım'' diyerek kendinizi savunur duruma geldiniz.
Siz, Allah rızasına giden yolu, yalnızca ibadet zannettiniz. Ama ne acıdır ki, şüphesiz yanılgı içindesiniz.

-....


-Zalimler Filistin'de, Gazze'de, Çeçenistan'da, Bosna'da, Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da kardeşlerinizin üzerlerine saldırırlarken, sen ne yaptın, siz ne yaptınız? En azından kalbinizle buğz edip, gözyaşı döktünüz mü? Yoksa ''onlar başka milletten''  diye yüz mü çevirdiniz?




-Yalnızca bir mazlum çocuk öldürüldü diye, bütün dünyayı yakmak istediniz mi?



-.....


-Onların dertleriyle dertlenmedikçe, acıları sizin yüreğinizi yangın gibi yakmadıkça, gözlerinizden yaşlar damlamadııkça kendinize nasıl Müslümanlar dediniz?



-Yoksa onlar o acıları çekerken sizler partilerle, eğlencelerle mi meşgul oldunuz? Kalbiniz gerçekten kardeşlerinize ağlamadı mı? Sesinizi bile yükseltmediniz mi? Televizyondaki duygusal sahnelere ağlayan gözleriniz, kardeşlerinize yapılanlar karşısında sustu mu?



-Peki beynin tüm bunları bildiği, gözlerin tüm bunları gördüğü, kulakların tüm bunları duyduğu halde, vicdanın buna nasıl sessiz kalabildi? Cevap ver ey namaz kılıp oruç tutarak cennette yer ayırdığını sanan Müslüman! Allah'ın huzurundasın. Şu gördüklerin de Allah için her şeylerini feda edenlerdir. Şüphesiz sen onlardan olmadın.




-İnsanları Allah'ın yoluna davet ettin mi?

-Hayır. Ben sadece ibadet ettim.

-Arkadaşını maça, partiye davet ettin ama, Allah'ın yoluna davet etmedin mi?

-Hayır.

-Şu halde kendine neyi layık görürsün?

-.......


-Unutma ki Allah her şeyi hakkıyla gören ve bilendir. Adalet sahibidir. Allah için yapılan en güzel ibadet, onun için bir şeyler feda etmektir. Bir şeylerden vazgeçmektir. Vefadır. Sadakattir. Cihaddır. İstediklerini Allah için istemek, sakındıklarını Allah için sakınmaktır.



İşte amel defterin....



YENİ DÜZENDE SURİYE KARTI

$
0
0


Merhaba sevgili seyirciler. Sizler için tüm dünyayı başarılı bir şekilde sömüren yeni dünya düzeninin sahipleriyle bir röportaj yaptık. Tabi bir sınır dışı karışıkken, bir de sınır içi olaylar yaşanıyor ülkemizde. Yani anlayacağınız çok sancılı bir geçiş süreci yaşıyoruz. Ülkede ve dünyada bir şeylerin değişmesi için düğmeye basıldığı çok aşikar. Yeterince karışıklık çıkmadan düzenler değişmez.



Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için thank you.
Siz bir şerefsiz ve bir siyonistsiniz.
Uzun zamandır eserlerinizi takip ediyorum ve şunu itiraf etmeliyim ki gerçekten yaptığınız işte çok iyisiniz.


''Irak'ta kimyasal silah var, insanları böyle bir tehlikeye atamayız ve aynı zamanda Irak'a demokrasi götüreceğiz.'' diyerek girmiştiniz Irak'a. Halbuki bizzat kendiniz ikinci dünya savaşında, yani yaklaşık 60 sene önce Japonya'ya atom bombası atmıştınız.


Atom bombası kimyasal silah değil miydi, yoksa sadece kendinizden başka ülkeler kullandığında mı insanlık için tehdit oluşturuyordu?


Peki tüm dünyada kimyasal silah yapımına karşı savaşırken, daha 60 sene evvel böyle kuvvetli bir bomba yaptıysanız, bugün sahip olduğunuz teknoloji ve siyasi güçle çok daha kuvvetlisini yapmışsınızdır di mi?


Peki neden bu kimyasal silahlar ve diktatörler orta doğuda ortaya çıkıveriyor?

Kimse Amerika'ya, İngiltere'ye, Fransa'ya, Rusya'ya kimyasal bomba yapma veya halkına demokrasi ver, özgürlük ver diyemiyor?


Diktatörlere karşı demokrasi savaşı diye bir kart kullandınız bu yüzyılda. İyi de nasıl yani?
Türkiye dahil, orta doğudaki tüm ülkelerin haritalarını siz bizzat ellerinizle çizdiniz. Binlerce yıl birlikte yaşamış insanların arasına dikenli tel örgüler koyup, adına ''ülke sınırı'' deyip, kardeşleri birbirinden siz ayırdınız. Ve her bir devlet için, orayı sizin adınıza yönetecek vekiller atadınız.


Orta doğu ülkelerinin gelişmesine ve sizin için tehdit oluşturmalarına asla izin veremezdiniz. Zira tarih boyunca dünya doğu ve batı medeniyeti diye ikiye ayrılmıştı. Siz tarihiniz boyunca orta doğuya haçlı seferleri düzenlediniz. Çünkü bu Müslümanlar dünyanın en verimli, en zengin topraklarında yaşıyordu.


I. Dünya Savaşı adını verdiğiniz bir aldatmacada, Osmanlı yani orta doğu topraklarını nasıl bölüşeceğinizi planladınız. Cetvel vasıtasıyla gerekli bölmeleri yapıp, orta doğunun tüm zenginliklerini çaldınız ve kendi koyduğunuz vekiller, halkı başka şeylerle oyaladı. Tarihte hiç bu kadar iyisini yapmamıştınız.

talat paşa
Fransız İhtilali ile bir milliyetçilik furyası başlattınız, bu fikri tüm dünyaya pazarladınız ve binlerce yıldır var olan bir dünya düzenini kökten değiştirdiniz ve yerlerine ulus devletleri koydunuz. Her milleti, ırktaşlarından başka dostunun olmadığına inandırdınız. Türlü efsaneler uydurdunuz bu konuda. Gerçekten çok sıkı yalan söylüyordunuz. Ve yine tekrar edeyim ki, yaptığınız işte çok ama çok iyiydiniz.


Fakat sonra aradan 100 yıl geçti. Enerji kaynakları yavaş yavaş tükeniyordu ve yeni çıkan yöneticiler size biraz sorun çıkarmaya başlamıştı. Size verdikleri sözlerden bazıları taviz veriyor, bazıları ise sizi yalnızca oyalıyordu. Bazıları ise miadını doldurmuştu, çok fazla şey biliyorlardı ve bildikleriyle size kafa tutmaya bile cüret etmişlerdi. Fakat siz süper güçtünüz ve sizinle kimse aşık atamazdı. Herkes haddini bilmeliydi.


Öyleyse artık bu sömürge vekillerini tasfiye etmeniz gerekliydi. Fakat daha yeni Afganistan ve Irak'a girmiştiniz ve Müslüman dünya bundan çok fazla rahatsız olmuştu. Yapılacak yanlış bir hamle, tüm Müslümanları bir araya getirebilecek bir kıvılcım olabilirdi. Zira öyle bir şey olursa, ağzınıza sıçacaklarını da çok iyi biliyordunuz.


Zekice bir şeyler yapmalıydınız. Öyle ki, üzerilerinde Amerikan arması taşıyan askerler bu kez kullanılmamalıydı. Siz de az malın gözü değildiniz ve süper bir yöntem daha buldunuz ; bu darbeleri halkın kendisi yapacaktı.


Onlara liderlerinin aslında ne kadar zorba, ne kadar hain birer diktatör olduklarını gösterecektiniz. Bu liderler adına saldırılar düzenleyecek, işkence kayıtları ortaya çıkaracak, masum insanların feryatlarını gösteren video ve haberler yapacaktınız. Zaten her ülkenin ekonomisi neredeyse sizin elinizdeydi,  ülkeye bir de ekonomik darbeler vuracaktınız.


Karnı doyduğu, istediği elbiseyi alıp giyebildiği ve rahatça televizyon izleyebildiğinde kendisini dünyanın en mutlu ve özgür insanı addeden o halkın elinden bunları aldığınızda, onların ayaklanmaları Alex'in penaltı atmasından daha kolay olacaktı.


Gerçekten bu işte iyiydiniz. Medyayı da çok güzel kullanmıştınız. Enn kilit noktalardaki ülkelerin halklarını ayağa kaldırmış ve ''diktatörlerini''  indirtmiştiniz. Tabi binlerce veya milyonlarca insanın sokaklarda ''özgürlüük'' diye bağırmasıyla hiçbir hükumetin yerinden inmeyeceğini biliyordunuz..


Bunun için de halkların arasına çakallarınızı yerleştirdiniz. Özgürlük isteyen insanlara silah yardımı yaptınız ve kendi birliklerinizden sürüyle asker gönderdiniz hükumet üzerine. Dünya ''orta doğuda neler oluyor?''  diye sorduğunda ise medya ile ''halk özgürlük için ayaklandı, bu onların en doğal hakkı'' dediniz.


Üstelik bölge halkı da bu diktatörleri kendilerinin indirdiğine ve kendi seçtikleri demokrasi aşığı insanların başa geçeceğine inandılar. Kitleleri kontrol altında tutmak önemliydi, çünkü dünyada size karşı bir anti-siyonizm rüzgarı esmeye başlamıştı. Bu işi yaparken, kimse sizinle ilgisi olduğunu düşünmemeliydi.


Her şey planlarınıza uygun gelişmeye devam ediyordu. Ve sıra daha yukarılara tırmanmaktı. Suriye'ye kadar ilerlemiştiniz, ki Suriye listenin epey üstlerinde idi. Yine medyayı kullanarak, dünya üzerinde ''bir diktatör daha'' mesajını yaydınız. Halkın yine özgürlük için savaştığını ve bunun onların hakkı olduğunu savundunuz.


Esed de bugüne kadar size oldukça yararlı olmuş biriydi, tıpkı Saddam gibi. Fakat kendisine yeterince güç verildiğinde, insanlar güce alışırdı. Saddam da artık kendi başının dikine gitmeye başlamıştı, dünya petrollerinin beşte biri de onun elindeydi. ''Sizin petrolleriniz'' üzerinde kimse sizinle dans edemezdi. Zira dansı bile siz icat etmiştiniz.


Suriye tam 1963'ten bu yana Baas denilen partiyle yönetiliyordu. Beşşar Esed'in babası Hafız Esed, 1970'te bir darbe ile başa gelmiş, hükumeti ilginç bir şekilde devirmişti. Sonra da kendisini bir de halkın seçmesini istemiş ve uyduruk bir seçim yaptırmıştı. Bu seçim tam tersi sonuç vermiş olsa da, darbe yapabilecek kadar güçlü bir adam, seçimleri de değiştirebilirdi.. (Link) (Link) (Link)


Baas Partisi idareyi ele geçirdikten sonra Suriye'de çok ilginç olaylar cereyan etti. Hafız Esed askerliği sırasında Rusya'da eğitim görmüştü ve başa geldikten hemen sonra Rusya ile çok iyi ilişkiler geliştirdi. İki ülke arasından su sızmıyordu. Silah yardımları, siyasal destekler... LinkLinkLinkLinkLinkLinkLinkLinkLinkLinkLinkLinkLinkLink

Her Amerikan ve İsrail karşıtını iyilik böceği, sevgi kelebeği sanmamak lazımdı, her görülen sakallının dedemiz sanılmaması gerektiği gibi..


Esed yönetimiyle birlikte ülkede ayaklanmalar olmuştu ve bunun sonucunda katliamlar yapılmaya başlanmıştı. Daha sonra da oğlu Beşşar Esed de aynı yola gidecek ve kendi halkını hiç acımadan kıyıma uğratacaktı. Esed'ler kendi işlerine dışarıdan müdahale edilmesini pek sevmiyorlardı, bunun için gerekirse ülkedeki herkesin kafasını gövdesinden ayırabilirlerdi.


Fakat birtakım dar kafalı ve at gözlüklülere göre binlerce insana kıyan Esed masumdu. Suriye'deki muhalifler de teröristti. Hatta hani bizim Pkk gibi teröristti onlar. İnsanlar araştırmadan fikir sahibi olacak kadar salak olabilirlerdi her zaman, böyle kötü bir huyları vardı. Kendilerine ''Özgür Suriye Ordusu'' diyenler, bu çıkış noktası ile kendilerine 40 yıldır zorla dayatılan Şiilik propagandasına, laikliğe ve başlarına atanan saltanat rejimine karşı bir şeyler yapabilme fırsatı bulmuşlardı.


Fakat Esed başa geçtikten sonra Pkk'yı bizzat elleriyle beslemişti. Her türlü silah ve diğer yardımları sağlamıştı. Esed yönetimi Şii idi, fakat Suriye halkının %80'i Sünni mezhebinden idi. Suriye halkının %90'ı Müslümandı, fakat Esed yönetimi laik idi. Peki kendi halkıyla bu derece zıt olan biri, nasıl oldu da başa geçmişti? Nasıl oldu da Rusya'yla bu derece yakın olan ve Şii mezhebinden olan biri Sünnilerin başına geçmişti? Çünkü Şiiler Sünnileri kafir sayarlardı. Sünniler de Şiileri. Suriye'nin Sünni halkı nasıl oldu da Şii bir adama oy vermişti? Sanırım Suriye'deki tüm o çatışmalar, zaten oy vermedikleri ve karşı çıktıkları içindi.


Siz yine olaya el atmıştınız tabiki. Fakat Esed'ler de, Saddam gibi sonradan başınıza bela olmuştu. Rusya, Çin ve İran açıktan Esed'i desteklerken; Amerika, İsrail, İngiltere, Fransa, Almanya ve Türkiye muhalifleri destekliyordu. Link


İran, kendisi gibi Şii bir yönetim olmasını elbette destekleyecekti, zira Şiilerin tarih boyunca tek emeli Müslümanları Şiileştirmek idi. Rusya Suriye'nin gönül dostuydu, kendi parsasını Amerika ve batı ile paylaşmak istemiyordu, keza Çin de yeni süper güç olacağı için, elinden geldiğince batının etkisini azaltmaya çalışıyordu.


Yani Suriye ordusu adına ; Rusya, Çin ve İran
Muhalifler adına ise ; Amerika, İsrail, İngiltere, Fransa gibi ülkeler savaşıyordu.

Tıpkı I. Dünya Savaşı'ında Osmanlı topraklarını kimin paylaşacağı uğruna savaşan onca ülke gibi.. Tarih gerçekten ezeli ve ebedi bir tekerrürden ibaretti. Tam da bu yüzden insanın gerçek tarihini bilmesi gerekliydi.

medya için savaş bile rant demekti
Bu savaşta arada kalanlar ise hem gerçekten özgürlük isteyen, hem de bu savaşta yakınlarını kaybetmiş ve ülkesi için bir şeyler yapmaya çalışan insanlardı. Savaşmak istemeyenler de zaten göç ediyordu. Göç edemeyenler ise iki ateş arasında kalıyor ve kıyıma uğruyordu.


Fakat bazı milliyetçi olduğunu reklam eden fakat ırkçılık ve adi şerefsizlikten başka bir şey bilmeyen gavatlar ''ne işimiz var Suriye'de, burası Türkiye defolsun Suriyeliler, defolun vatanımızdan''  gibi fazladan geri zekalılık ve şerefsizlik örneği sergilemişlerdi. Bilmezlerdi ki Suriye'de yaşayan binlerce Türk vardı. Link

bir chp'li için tek milli dava; milli içeceğimizin ayran değil rakı olduğu davasıydı

Sınırın iki tarafında kalmış akrabalarla doluydu bu bölge.
Hem Türk olmaları kimin umurundaydı ki, bizim için tüm Müslümanlar kardeşti. İsterse Papua Yeni Gine'li olsun, bir Müslüman kardeşine sırtını dönemezdi. Fakat birileri doksan yıldır bizi içimize hapsetmişti. Bizi etrafıyla asla ilgilenmeyen, tek derdi ülkedeki başörtülü kadınların okullara alınmaması, laikliğin elden gitmemesi olan, abuk subuk, kıçı kırık bir ulus devlet haline getirmişlerdi. Yıllarca bu ülkedeki insanları tek sorunları laikliği korumaya çalışmak olduğuna inandırmışlardı, fakat işte, savaş yanıbaşımızdaydı.


Ama maalesef Beşşar Esed'in, Amerika ve İsrail karşıtı gibi görünmesi bazı at gözlüklülerce ''Esed masum o zaman yeaaa, 11 Eylül gibiii, Pkk gibiiii bunlaaarr'' veya  ''Özgür Suriye Ordusu denilen teröristler!''  olarak algılanıyordu. Fakat Amerika karşıtı olmaları normaldi, çünkü kendileri Rusya'cıydılar. Ayrıca Amerikan karşıtı olması, Esed'in Rus askerleri ve silahlarıyla kendi halkını katlettiği, muhalifler nerede olursa olsun o bölgedeki her bir canlıyı öldürdüğü ve elinin kanlı olduğu gerçeğini değiştirmezdi. Amerika ülkesine girmesin de, isterse kendi vatandaşlarını katletsin, hiç önemli değildi bu kafalar için.


Siz de medyadan bu katliamları çok sık duyuruyordunuz zaten, iyi reklam yapıyordunuz. Çünkü sizin hedefiniz her yolla Suriye rejimine zarar vermekti. Öyle veya böyle orada masum insanlar ölüyordu. Öyle veya böyle orada kan akıyordu. Dış ülkelerin çıkarları için kendi halkına havan bombası atan bir insan, niyeti bu olmasa dahi ne kadar masum olabilirdi ki?


Medyanın batı kökenli olması, olayı Amerika lehine çevirebilme çabası demekti. Zira haberlerde her gün ''Esed gene kendi halkını bombaladı''  diye haberler çıkıyordu. Fakat işin iç yüzünü kimse göstermiyordu. Kimse durduk yere kendi halkına bomba atma gibi bir fanteziye sahip olamazdı. Bu süper güçlerin arasında kalan Suriye içindeki bir danışıklı dövüştü. Sorun bu topraklara kimin sahip olacağıydı.


Şöyle düşünülmeliydi ; Amerika 11 eylülü bahane ederek Afganistan'a girmişti, fakat 11 eylülü bizzat Amerika kendisi yapmıştı. Bir kurban olarak da Usame Bin Ladin ortaya atılmıştı. Şimdi ortaya sürülen bu adam Amerika tarafından terörist ilan etti diye, anti-siyonistlerce masum ilan edilebilir miydi? Ladin denilen adam bizzat CIA bağlantılı idi oysa...


Öyle veya böyle siz gerçekten işinin ehli insanlardınız ve bu işi de eninde sonunda tatlıya bağlayacaktınız. Suriye'de yeterince kan döküldükten sonra oraya bir taşeron vasıtası ile de girebilirdiniz. Zira bu yüzden Türkiye'yi düşündünüz. Önce bir Türk jetini vurdunuz, sonra Cilvegözü'nde bir patlama planladınız, daha sonra Reyhanlı'da.. Patlama faili olarak Suriye'yi gösterecek ve Türkiye ile Suriye'yi savaşa sürükleyecektiniz.


Halbuki Türkiye'nin başına bileğinin hakkıyla geçen bir adam, bu planları bildiği ve engellemeye kalktığı için alaşağı edilmişti.


Ama kim sizinle başa çıkabilirdi ki.. Size karşı çıkmayı aklından geçiren bu adamı anti-laik diye etiketleyip elinden her şeyini almıştınız.


Kısaca orta doğuyu bir kez daha aranızda bölüştürecektiniz. Çünkü ilk paylaşımınızın ardından 100 yıl geçmişti. Dünya üzerinde daha önce rastlanılmamış bir sömürü düzeni kurmuştunuz. Ve hala devam ediyorsunuz helal olsun.



Siz psikopatsınız di mi?


GEZİ PARKI OLAYLARI

$
0
0


Ülke karışık.
Her kafadan da bir ses çıkıyor. Ben işin beynelmilel boyutuna değinmek istiyorum. Zira hala anlayamadığım bir şekilde tüm dünya bu konuyu bir numaralı gündem haline getirmiş durumda. İyi de bu denli bir ilginin sebebi ne?


Dünyada bu gibi olaylar neredeyse her ülkede, her gün yaşanıyor.

Ağaçları kesiyolar olayı değildi bu, zira ağaç sevgisi diye ayaklananların her biri çimlere basan, korulara işeyen, çam ağacı süsleyen ve mangal yaptıktan sonra çöplerini yerde bırakan insanlardı. Bu sadece bir patlama vesilesi idi.


Gezi Parkı olaylarının dünya medyasında nasıl bir yankı uyandırdığına hiç baktınız mı? Tüm dünyada Gezi Parkı olayları gündemin birinci sırasına oturmuş durumda. Türkiye'ye sadece bir Mtv yıldızı konseri olduğu zaman gelen ve haber yapan dünya basını, nedendir bilinmez, benzeri görülmemiş bir şekilde yakından ilgileniyor bu konuyla.


Başta Beyaz Saray, bu konu hakkında tam ''dört'' kez açıklama yaptı. Dış işleri bakanlarından, Beyaz Saray sözcülerine kadar. Örneğin ABD dış işleri bakanı John Kerry ; '' Gezi Parkı'ndaki göstericilere aşırı güç kullanılması konusunda çok rahatsız olduk, bu konuda kaygılıyız.'' diyor.

LinkLink

O yetmiyor bir de Ulusal Güvenlik Konseyi ve Beyaz Saray sözcüsü Laura Lucas açıklama yapıyor ;

''Görevlilerin itidalli davranmalarını bekliyoruz.'' diyor.


Sonra hızını alamıyor bir açıklama daha yapıyor ;

''Türkiye'nin uzun dönem istikrarı, güvenliği ve refahı için ifade, yürüyüş ve toplanma gibi temel haklarının güvence altına alınması gerekiyor.'' diyor.

LinkLink,

Fakat ilginçlik bu ya, Beyaz Saray kaptırmış gidiyor. Bir diğer Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney çıkıyor ve ;

''Eylemcilerin çoğu normal vatandaş.'' diyor.

LinkLinkLink

Fakat tabi bununla sınırlı kalınmıyor, bir de Beyaz Saray'ın resmi internet sitesinde Gezi Parkı olayları için bir imza kampanyası başlatıyor ;



Aha linkleri de burada ; LinkLinkLink


Ama dediğim gibi, dünya basınında garip şeyler oluyordu, işin içine Alman başbakanı Angela Merkel bile girmişti ve ;

''Hukuk devleti anlayışı, güvenlik güçlerinin her zaman orantılı güç kullanmasını gerektirir.'' diyordu.

LinkLinkLink

Alla hallaaa, Almanya'da her hafta sürüyle Türk öldürülürken gıkını bile çıkarmayan Alman başbakanı, nedense bu olayda ''biber gazı'' yiyenlerin yanında yer alacak kadar sevgi kelebeği olmuş durumda.


Afrika'da sömürüldükleri için açlıktan ölen milyonlarca insan için 5 saniyesini bile ayırmayan dünya basını, Gezi Parkı'nda biber gazı yiyen karnı tok, sırtı pek insanları birinci gündem maddesi yapıyor mesela ;


Gezi Parkı olayları ve dünya basınındaki haberler

Dünyanın dört bir yanına dağılmış bu haber. Ve youtube'daki haberler bile gördüğünüz gibi seksen bin civarında izlenmiş. Bunun tek sebebi olabilir, dünya medyası bu konuyu reklam yapmak istiyor. Dünyanın ilgisini buraya çekilmek isteniyor, çok aşikar.


Dünya basınında gezi parkı


LinkLinkLinkLink

Bakın bu olay ülkedeki solcu ve din karşıtı olanların veya hükumetin devrilmesini isteyenlerin düzenlediği son derece normal ve olağan bir gösteri olarak başlamış olabilir. Zira bunu hep yaşıyoruz. Hükumet karşıtı olanlar bir araya gelip, bu sık sık yaparlar zaten. Fakat her ne olduysa, bu olayın boyutu ''kahrolsun faşizm!!'' diye bağıran üniversiteli komünist gençlik seviyesinin çok ama çok üstüne çıktı. Zira işin içine dünya medyası girdi, beyaz saray girdi, Almanya girdi, göstericilerden bazılarının kıçına da cop girdi, giren girene yani..


Her nasıl ve her ne sebeple başlamış olursa olsun, artık iş o boyutta değil, bunu anlamak da zor değil gördüğünüz gibi.

Tabi bu, beni biraz daha derin düşünmeye teşvik ediyor aslında. Graham Fuller ismini duymuş muydunuz? Kendisi CIA yardımcı başkanı ve ABD devlet görevlisi. Senin benim gibi Türkçe konuşan bir Amerikalı amcadır bu. Ayrıca senden benden daha çok Türk tarihi ve İslam bilgisine sahiptir. CIA'in Türkiye sorumlusu olarak epeyce bir süre görev yaptı bu amca. Müslüm Gürses konserinde kendini jiletleyenler arasında bile görebilirsin yani bu amcayı, o derece entegre olmuştur buraya.


Kendisini aslında tanıyorsunuzdur muhtemelen. Biraz Kurtlar Vadisi patentli olmanız yeterli bu adamı tanımak için. Zira kendisini bize Aron Feller olarak tanıttılar.


Kendisi aktif bir şekilde ülke yönetimine müdahale etmiştir. Derin devlet diye tabir ettiğimiz adamların başında gelir kendileri. Ve son zamanlarda şöyle bir röportaj verdi ;


LinkLink
Yani ülkedeki sağ yeterince güçlendi, sol da güçlensin ki bir çatışma olabilsin gibi bir mesaj veriyor kendisi, bunun başka izahı falan yok. Sanane anasını satayım bizim ülkemizdeki sağdan soldan. Sağa sola bulaşma anasını satayım.


CIA başkan yardımcısı Türkiye'ye sol lazım diyor ve bir süre sonra da ciddi bir sol başkaldırı oluyor ülkede. İlginç şeyler bunlar tabi. Lan bi kere de şu ülkedeki CIA ajanlarına, Amerikan üslerine karşı ayaklanın anasını satayım.
Neyse.


Devam edelim, aranızda Madonna'nın Gezi Parkı olayları hakkında ne gibi bilgisi ve ne gibi bir ilgisi olduğunu bana izah edebilecek olan var mı?


Kendisi çok mu demokrat?

İnsanlara bu kadar çok mu değer veriyor?

E İsrail'in zulmü altında inim inim inleyen Filistinliler kendisi için insan grubuna dahil değil mi?


Michael Jackson gibi dünya barışı ve kardeşlik için şarkılar mı söylüyor, yoksa elitler için kabalist şarkılar mı?

Sahneye yalnızca bir takım mesajlar vermek için çıkan, sahnede resmen porno film çeken, İsrail'e aşığım diyen bu kadın, dünyadaki hiçbir katliam üzerinde durmazken, biber gazı yiyenlerin yanında oluyor, tuhaf doğrusu..


Yazılarında, yorumlarında ve her yerde  ''Madonna illuminati'nin kontrolündeee, insanlara bir şeyler empoze etmek için çalışıyoooo!!!!!!!!!!!  ''   diyenler, yaptıkları her klipteki tek gözü ve iç içe geçmiş iki üçgeni millete göstererek kendini aynştayn sanan gavatlar, neden bu gibi şeylere de kafa yormazlar...? Kadın ülkemize gelip Hristiyan ayini yapıyor, dinler arası diyalog propagandası yapıyor aynı embesillerden çıt yok.


Çünkü onlar için direniş demek, Rihanna'nın kıçındaki ve Lady Gaga'nın meme ucundaki tek gözü millete göstermekten ibarettir. Bu siyonist sembolleri gören herkesin ilahi bir şekilde aydınlandığını falan zanneder bu gibi at gözlüklü embesiller.


Sanarsın Rihanna'nın kıçındaki siyonist işaretini görünce, artık Mc Donalds'tan yemeyecek, Converse giymeyecek, Hollywood filmleri seyretmeyecek insanlar. Lan sen adamların kurduğu düzenin tek taşına dokunmamakla kalmayıp, onları finanse etmeye devam ederken, kliplerdeki tek gözü, piramiti görsen nolacak olum? Telepatiyle mi kurtaracan dünyayı anasını satayım.


Tamam sakinim.

Filistin'deki insanlar ekmek almak için pasaport ve vize göstermek zorunda iken, Arakan, Çeçenistan, Suriye ve Türkistan'daki insanlar katledilirken, dünya basını bunları asla haber yapmaya değer bulmaz. Fakat bizim Gezi Parkında toplanan birkaç bin insanın reklamı tüm dünyada bomba etkisi yaratır.


İyi de neden?

Tilda Swinton ; '' Sevgili dünya vatandaşları, şuan polis İstanbul'da, hükumeti protesto eden vatandaşlara şiddetle saldırıyor.''


Bruce Wills ; ''Herkes bilsin. Türkiye'de basın çalışmıyor. İnsanlar sokaklarda ölüyor mu? Türkiye acı çekiyor. Bunu tweet'leyin ; dayangeziparkı.''



Ashton Kuthcer ; ''Barışçıl protestolar polisin baskısına dönüşüyor.''


Josh Duhamel ; ''Düşüncelerim ve dualarım Türkiye ile.''


Moby ; '' Aklım ve umutlarım protestocuların yanında. Dayanışma için birazdan tencere ve tava çalabilirim. Erdoğan ve Akp'nin gerçekten kulak veriyor olmasını ümid ediyorum. Türkiye demokrasidir, teokrasi değil.''


Sevgilim Miranda Kerr ; ''Dualarım Türkiye için.''


Twitter'ın kurucusu Jack Dorsey de destekçiler arasında ;



Şimdi tüm dünyada ölüm, katliam, açlık ve sömürü tarihin en yüksek seviyesindeyken, bu kadar ünlü ağzını bile açmıyorken, nasıl oluyor da üç beş insanın ''biber gazı'' yemesine bu kadar büyük bir destek kampanyası başlatıyorlar?


Bi de içimizdeki oryantalistlere sorayım ; Lan şerefsizler, Esed yüz bin insanı katlederken ''adamlar kendini savunuyo abiii''  diyorsunuz, Suriye devlet güçlerinin kendi halkına füze atmasına sesiniz çıkmıyor, fakat size ''biber gazı'' sıkılınca bütün dünyayı ayağa kaldırıyorsunuz. Siz şerefsizliğin sözlük anlamısınız. Hemen söyleyeyim de, ben sıksınlar falan demiyorum anasını satayım. Dünyada devlet eliyle insanlar katledilirken, bizdeki biber gazına neden katliam muamelesi yapıyorsunuz diyorum. Önce ona bir tepki koyun, sonra buna da tepki koyun. Bi de iki bardak çay koyun.


Suriye'deki rejime karşı çıkanlar terörist oluyor, fakat Türkiye'deki rejime karşı çıkanlar vatanı için direnen kahramanlar oluyor öyle mi?


Suriye'de devlet ekmek fırınlarına ambargo koyarken, şehirleri yerle bir ederken, Rus-Amerikan savaşı uğruna tüm ülkeyi ve halkını katlederken, kendi halkına havan bombaları atarken, Esed ''kahraman'' oluyor, bizde polis biber ve portakal gazı sıkınca ''katliamcı'' oluyor öyle mi?

''kahraman'' Suriye ordusu, evdeki çocuklara kahramanca saldırırken 
Tekrar söylüyorum; polis gaz falan sıksın demiyorum anasını satayım, aksine bıraksınlar adamlar yürüsün bence. Şuan bu yazıyı yazarken arka sokaktan tencere tava sesleri geliyor zira. Hep böle olsun, gelin canımı yeyin lan keratalar sizi. Kedi canınızı sizin.


Bir de olayın sahtecilik ve yalan pazarlama tarafı var.

Mesela, Aylin isimli bir genç kızın, panzer altında kalarak öldüğü haberi tüm sosyal medyada ve Chp'lilerce defalarca tekrarlanıyor.


Fakat sonra işin aslı ortaya çıkıyor ;

LinkLink,
Chp'li Adnan Keskin bir öyle bir böyle


Ve unutmayın, bu kadar yalan haber en son yapıldığında sonucu 28 Şubat olmuştu. Ve hatırlatayım, o zaman yürüyenler de ''biz vatanımız için yürüyoruuuuuzzzzz''  diye yürüyorlardı. Fakat siyonizmin ekmeğini yağlamaktan başka bir bok yapmadılar. Olayı yürümek ve eylem yapmaktan yukarıya götürmeyin.

28 Şubat manşetlerinden
Tamam tepkini göster, ama baktın bu kalabalık önü alınamaz bir şekilde saçmalamaya başladı, oradan uzayıp gerçekleri de konuş.

çevreci ağaç aşıklarının cami sevgisi
Link
Ağaç sevgisi yüzünden sınava gidemeyen ''halk'' ile kavga ettiler
Ağaç sevgisi için şantiyeyi yaktılar



Şunu unutmayın ; bir yerde büyük bir kalabalık varsa, o kalabalıkta mutlaka ve mutlaka koyun psikolojisi vardır. Kendilerine katılmayan halka bile savaş açabilirler gördüğünüz gibi. Yani olay sadece karmaşadan ibaret olur. Ama iyi niyetliler olsun, ama kötü. Mutlaka bu olaylar çıkacaktır her zaman.



Çok değil, daha birkaç sene evvel tüm dünya medyası sürekli olarak aynı şeyden bahsediyordu hatırlarsınız ; Arap Baharı.


Dünya basınına göre Arap halkları özgürlükleri için ayaklanmıştı ve bu en doğal haklarıydı. Zira her haberde ayaklanan özgürlük savaşçılarının nasıl yaralandıkları, nasıl öldükleri falan gösteriliyordu. Ve bu insanların çoğu gerçekten de özgürlükleri için ayaklanan insanlardı. Fakat eninde sonunda sonucu Amerika'nın ve İsrail'in istediği gibi oldu.


Kısacası batı medyası bu direnişin arkasındaydı. Ve bu direnişlerin çoğu da bire bir ''sosyal medya''dan örgütlenmişti. Şuanki dünya basını da ne gariptir ki yine eylemcilerden yana. Bu olayın bu derece büyük bir olay olarak tüm dünyaya yayılması ise ayrı bir bilmece.

Fener Rum Patriği ne diye bu olaya destek vere ki la?

Ve şunu söyleyeyim siz ciğersizlere, bu olaylarında içinde bulunacağı bir ''bilderberg'' toplantısı yapılacak yakın zamanda. Daha sonra AB ve ABD müzakerelerinde tartışılacak. Ne garip di mi.. Tüm dünya bizim ağaç sevgisiyle yanıp tutuşan sevgi dolu vatan aşıklarımızın yanında olmak için elini taşın altına koyuyor..

Aytunç Altındal ; Bilderberg yapılacak


Türkiye aşığı İsrailliler
Tabi bazı at gözlüklüler de ''ben ilk defa bu kadar zeki insanı bir arada gördüümm, millet koyun değilmiş yaa, bunu Arap baharıyla karıştırmayın amaa, onlar siyonistler tarafından kullanıldıı, biz özgürlük için....''  diye yazılar yazar.

keşke birkaç ölüm olsa da şöle güzel bir haber yapsakkkk
Sanarsın bu yürüyüşten sonra hepsi artık bilinçli bir millet olarak Amerikan ve İsrail mallarına savaş açacak, dünyayı sömüren güçlere karşı tavır koyacak. Lan orada yürüyenlerin %70'i ya yürüyüşten önce, ya da sonra Mc Donalds'ta karnını doyurmuştur, onda sonra da Amerikan malı tişörtleri kirlendi diye üstlerini değiştirmiştir. Sen bu milletin gerçekten koyun olmadığına inanmak istiyorsan eğer, millete yıllarca ülkeyi sömüren ''Koç ailesi''ne karşı da bir yürüyüş yapmasını öner. Eğer Koçların, Doğanların, Burla biraderlerin ve bu ülkeyi perde arkasında kalarak sömüren nice ailelerin aleyhinde bir yürüyüş görürsem, işte o zaman bu halkın koyun olmadığına inanırım, ve ben de en ön safta olurum.


Lan bu ülkede yıllarca bir numaralı siyasetçi olan Süleyman Demirel'e bu gruptan tek kelime çıktı mı? Kendisi bu ülkenin bir numaralı vatan hainidir. Dış ülkelerle neler görüştüğünün belgeleri bile mevcutken, neden kimse bu adama karşı ayaklanmadı? Şuanki hükumet Amerikan hükumeti de, bundan öncekiler asla taviz vermeyen vatanseverlerin hükumetleri mi idi?


Demirel neden mason olduğunu ve Amerikalılarla yaptığı kriptoları gizledi?
28 Şubat'ı neden yaptı?
Ecevit ve Bahçeli Apo'yu neden asamadı?
Kenan Evren neden Rockefeller'den özel tebrik aldı?
Koç ailesi neden Rockefeller ailesiyle Türkiye'de doğum kontrol için milyar dolarlar harcıyor?
28 Şubat paşası Çevik Bir'in Yahudi olduğu neden hiçbir kanalda yer almadı?
Koç ailesinin Erbakan hükumetini devirmekteki rolü neden konuşulmuyor?
Ahmet Necdet Sezer neden masonlara bu ülkeye yaptıkları hizmetlerden dolayı tebrik mesajları gönderdi?
Mesut Yılmaz kime ve neden ''hemen çektiriyorum efendim yasayı merak etmeyin'' dedi?
Muhsin Yazıcıoğlu'nu kim öldürdü?
Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?


Ha burada kimseyi de savunmuyorum. Demek istediğim şu ; Bu ülke her zaman bir vatan haini tarafından veya vatan hainlerine başkaldıramayan korkak işbirlikçilerle yönetildi. Bundan sonra başa geçen kişinin doğru dürüst biri olacağı garantisini bana kim verecek? Erbakan gibi bir adam çıktığında, bu ülkeyi tarihinin en büyük ekonomik kalkındırmasını yaşattığında, bu sokağa dökülenlerin aynısı ''kahrolsun şeriaaaaaattttt''  diye bağırmadı mı?


Fakat Apo'yu asmaya cesaret edemeyen, ama meclisteki türbanlı kadına ''defol buradan, haddini bildirin şuna'' deme cesaretini gösteren Bülent Ecevit'e sonsuz saygı ve hürmet beslemediler mi?


Demek ki o sokakta yürüyen insanların umursadığı şey ülkenin sömürülmesi, özgürlük veya bilmem ne değilmiş arkadaşım, hiç bana laga luga yapma, sıçtırtma bi tarafına. Amaçları gerçekten o olsaydı ilk durakları Koç ve Doğan malikaneleri olurdu.


12 Eylül darbesinde de gençlerin haklı bir sebepleri vardı yürümek için, hepsi de vatanlarını kurtarmak için yürüdüklerine inanıyorlardı. Fakat William Wallace'ların zamanı değildi artık, dünyada inanılmaz bir merkezi otorite vardı, Amerikalı abiler vardı, Kenan Evran gibi hizmetçiler vardı.


Ayrıca bu ayaklanmanın Suriye ile savaşın kabul edilmemesinin hemen ardından olması da ilginçtir. Yarın bir gün yetkililerden, başbakanlardan, AB'den konuyla ilgili birinci ağızdan açıklamalar duyarsanız, işte o zaman bu işi kimlerin kullanacağını hep birlikte anlarız.





GEZİ PARKI TALEPLERİ

$
0
0


Selam tencereli ve tavalı ciğersizler.


Öncelikle yazdığınız olumlu mesajlardan dolayı ben de sizlere teşekkür ediyorum, gelen kutumda güller açtı resmen, etrafta çiçekler böcekler bile görmeye başladım yani bu kadar olumlu mesajı görünce hehe.


İlk yazıda Gezi Parkı olaylarının dünya basınında ve kamuoyunda ne derece büyük bir şaşa meydana getirdiğini göstermiştim elimden geldiğince. Üstelik gösterdiğim kaynaklar yalnızca örnek teşkil etmesi içindi, olayın çok daha büyük bir tarafı var zira.


bu gördüğünüz adam halkı soyanlardan sadece biri ;Cem Boyner
Bazı at gözlüklüler bizim medyadan şikayetçi, fakat dünya medyasına hiç göz attıkları yok anlaşılan. Yok efendim medya sansür uyguluyormuş falan, lan dedim bi de ben izleyeyim şu haberleri, adamlar resmen ''gezi parkı bölümü'' oluşturmuşlar haberlerde olum, siz Yumurcak Tv'yi mi izliyorsunuz anasını satayım anlamıyorum ki.. LinkLinkLink


Yeniçeriler tarafından tahttan indirilen ve boğularak öldürülen III. Selim'in resmini kullanmaları da sizce bir tesadüf mü?
Lost'taki teyze
Sen bizim medyayı geç de, yabancı medya neden bu derece önem veriyor ve birinci gündem maddesi yapıyor sen onu söyle bana hacı, sen onu bi konuş. Üniversiteli yeni yetme komünist öğrenci ayağı yapma bana. Git biraz BBC, CNN falan izle, ''aaa panpa bak biiiiizzzz :))''  dersin emin ol..
Al sana bir kanıt daha ; Link


Sanarsın ülkede Holocaust olmuş da biz de bakıyormuşuz. Evet dünya medyası böylesi benzerine çok rastlanan bir olaya, benzerine az rastlanır bir şekilde alaka gösterdi. Bu da zaten işin içinde başka ellerin olduğunun tartışmasız kanıtıydı bence.


Bakın dünya basınında, dünya televizyonlarında bu haber nasıl servis edilmiş, bu videoyu özellikle izlemenizi tavsiye ediyorum, olayın boyutunu anlayasınız deyü ;


Şu adresten de dünya basınındaki diğer haberleri daha ayrıntılı izleyebilirsiniz. Olayın dünya medyasına inanılmaz bir servis edilme çabasında olduğunu zaten anlayacaksınız. Bu medya, kendi sömürdükleri ülkelerdeki soykırım ve daha nice olayları sansürlerken, nedense bizdeki eylemlere sempati besleyen sevgi kelebekleri haline geldiler. Ayrıca youtube'daki şu reklam da ayrı bir soru işareti oldu benim için ;


''biber gazı nedir'' adlı bir videonun reklamını yapıyor youtube. İlginç yani ne diyelim şimdi..


İlk yazıda bir sürü örnek gösterdim bu işe kimlerin karıştığına dair. Ve benim şüphem yoktu zaten işin içinde onların olduğundan, ama biraz daha somut şeyler bulmadan sizlerle paylaşmak istemedim, zira bazılarınca yine komplo teorisi üreten bir gavat olup çıkacaktım.

İstanbula ''Tahrir'' benzetmesi
Fakat şuan, beyninin %0,1'ini kullanabilen insanlar için yeterli somut belgelerden bahsetmek istiyorum siz ciğersizlere. Kedi canınızı sizin.


Bu ülkeyi soyan, fakat kameranın karşısında ''ben de çapulcuyum'' diyen adamlar, sizi bizzat kandıran, bizzat kullanan ve bizzat keriz yerine koyan insanlardır. LinkLink

Gezi Parkı'nda ağaç sevgisi ile yanıp tutuşan insanlarımızın arasında bu işi kullananların olduğunu, birilerin bu olaylardan mutlaka ve mutlaka yararlanmak isteyeceğini söyledim. Ve haklı da çıktım. Ve orada ''ağaç isterüüükk, faşizme hayuurr, tayyyyyibbb istifaaooo'' diye bağıran saf insanların arasında ''yüzlerce'' yabancı ajan olduğunun görüntülerine de, belgelerine de ulaşıldı. Zira MİT tarafından özel soruşturma açıldı bildiğiniz gibi. Şöyle birkaç habere göz atabilirsiniz ; LinkLinkLinkLinkhaberler



Ve sonra Fatih Altaylı ; ''Üç büyük iş adamı bu olaya her açıdan destek veriyor.'' diyor.
''Aralarında bir büyük kulüp başkanı, biri de tanınmış köklü bir aile.'' diye de tamamlıyor. Ben bu işten rant sağlayanlar var demedim mi hacı?


Şu da komiğime gitti anasını satayım ; ''Üniversiteli kız, twitter'da tanıştığı ve Gezi Parkı eylemlerinde buluştuğu 3 eylemci erkeğin tecavüzünden 155'i arayarak kurtuldu.''


Zaaaa. Tabi bu bir örnek bence. Yani oraya bildiğin yatağa kız atmak için giden davarlar var anasını satayım. ''Halk uyanıyo abi yaa, bu halk koyun değilmiş''  diyenlere duyurulur. Oraya her gideni vatan millet Sakarya sevdalısı sanan gavatlar var bu ülkede. Gidenlerin %95'i üniversiteli, bunların da %90'ı bedava içki için gidiyo anasını satayım. Bizzat tanıyorum öle gavatları çünkü. Arada kalanlar da samimi insanlar maalesef.

insanların kutsallarına saldırmaktan çekinmeyen çakma Süleyman'ın ağaç sevgisi
Duymuşsunuzdur, eylemciler Bülent Arınç'a bir talep listesi ilettiler. Bu talep listesine her yerden ulaşabilirsiniz, ama ben yine birkaç link vereyim size ; LinkLink


Maddelere göz atarsınız, ben burada zurnanın zıt dediği yerlerin üzerinde duracağım sadece, zira diğerleri bakmasanız da gayet tahmin edebileceğiniz sıradan şeyler.


''Eylem hakkı, gezi hakkı, parka dokunulmasın'' şeklinde devam eden talepler bir anda değişiveriyor ve ''ne alaka lan'' diyeceğimiz yerlere varıyor. Örneğin ''Hes'ler yapılmasın'' diye bir talep var dikkat ettiyseniz.

Hobbalaa yok ya.
bu arada basın sansür uyguluyo diyenlere; dünyada ünlülerden daha büyük bir reklam aracı mı var?

Bakın bu talebin, bu olaya dahil olan ''bazı ellerin'' talebi olduğu ayan beyan ortada. Lan siz ağaç için ayaklandınız, özgürlük için ayaklandınız ne alaka Hes olum?

Bakın ; Hes

Hidroelektrik Enerji Santrali dediğimiz yerler ülkelerin başta elektrik olmak üzere enerji kaynaklarıdır. Yani dışarıdan enerji alacağımıza kendi enerjimizi kendimiz üreteceğiz demektir bu uygulama. Lan bu uygulamaya en çok sosyalist, komünist geçinen, ''tam bağımsız türkiyeeee''  diye kıçını yırtanlar destek olmalı anasını satayım.


Bakın Türkiye'nin yıllık enerji gideri tam 55 milyar dolar. Biz her sene enerji için bu eşek yüküyle parayı dışarıya savuruyoruz. Yani birilerinin bu ülkeden her yıl kazandığı tam 55 milyar dolar para var. Birileri bizim halkımız ve devletimiz üzerinden zengin oluyor bu dünyada. Ey benim sokağa dökülüp sömürüye karşı çıktığını sanan halkım, nerede bu olaya isyanın? Bu santraller yapıldığında sadece giden 55 milyar doların ülkede kalması sağlanmayacak, bir de ek kazanç getirecek ülkeye. LinkLink

her yerde sabetayist diye çığırtganlık yaptığınız adamın bu projelere  karşı durması hiç mi dikkatinizi çekmedi?
Bugüne kadar başa geçip de bir kaldırım taşı dahi yapmayan ama ''biz laikliğin koruyucusuyuz'' diyen, kendi enerjisini üretmek yerine ülkeyi yabancılara peşkeş çeken bu hükumetleri neden protesto etmedin benim sevgili ''tam bağımsız Türkiye''ci arkadaşım? Ve bugün seni, bu ülkenin bağımsızlık hamlesine karşı ayaklandırıyorlar çünkü bu para onların en büyük gelir kaynağı. Elbette kolay vazgeçmeyecekler.


tüm bir ünlüler alemi, bu olayın en büyük servisçileri idi
Tabi tahmin edersiniz bu konuya da ''çevrecilik'' maskesi altında karşı çıkılıyor. Vay anasını yaaa, lan bu ülkedeki insanların çimlere basıp korulara işemediğini bilsem, ormanların içine yapılmış koca koca binalarda, evlerde oturmadıklarını bilsem yemin ederim altında bir şey aramaz ve  ''vay büe'' derdim.


 Fakat fiyatları 90 bin lira olan bu yeni otobüslerden en az 30 tanesi yakıldı ve kullanılmaz hale getirildi.

''çevreyi koruyomuşum gibi çek panpa :)) ''

Lakin bizim çevreci pezevenkler nedense binlerce ağacın kesilip Atatürk heykeli yapılmasına tepki vermezler, bale okulu yapılmasına tepki vermezler, çam ağacı süslerler fakat ülke adına müthiş bir adım olan Hes'lerin yapımına geldim mi  ''çevreye zarar verdirmeyiiiiiiiiiizz uleeennn''  diye kıçlarını ikiye ayırırlar.


Dikkat ediyorum da ''Greenpeace'' adı altında toplanan bir sınıf elit, kendi çıkarlarına ters düşen her şeyi, bu maske ile kötülemekte ve aleyhine insan örgütlemekte. Bana ''Greenpeace Filistin'' diye bir örgüt söyleyin, ertesi gün eylemlerin en önünde olmazsam şerefsizim. Küresel elitin menfaatine ters düşecek bir tane sevgi kelebeği yok dünyada.

Neyse.


Devam edelim ; ''Kanal İstanbul gibi çevreyi bozacak projeler yapılmasın!''


İşin rengini sanırım siz de anladınız ciğersizler. Daha demin bahsettiğim, eyleme yatağa kız atmak için veya bedava içki için gidenlerin beyinlerinin yetmeyeceği bir talep daha. Sizce bu talep gerçekten çevreci duygularla mı edildi?  Bu talebin arkasında hangi ellerin olduğu çok aşikar değil mi anasını satayım.


Bildiğiniz gibi Türkiye Devleti, boğazlar üzerinden tek kuruş kazanamıyor şuan. Bunu bazılarınız bilmiyor bile olabilirsiniz, zira Lozan size tarihin en şerefli anlaşması olarak dikte edildiği için, bu gibi şeyler es geçilir her zaman. Türkiye, kendi boğazları üzerinden hangi gemi geçerse geçsin, ne olursa olsun tek kuruş para kazanamıyor. Sanırım bu da bizi nasıl bir devlet olarak gördüklerinin kanıtı.


Kanal İstanbul ise Türkiye'ye hem boğaz hakimiyeti, hem de maddi getiri sağlayacak bir proje. Zaten tüm gideri, Türkiye'nin yalnızca bir yıllık enerji giderinden az. Türkiye'nin hem buradan elde edeceği prestiji ve geliri, hem de enerjiden elde edilecek geliri bir elde topladığını bir düşünün ciğersizler. Bu ülkedeki banka faizlerinin de %120'lerden,  %4'lere indiğini ve nükleer enerjilerin ülkeye kazandıracağı geliri bir hesaplayın.
Öle oturduğunuz yerden ''tam bağımsız türkiyeeee!!!!''  diye kıç yırtmakla olmuyor bu işler hacı.


Bizim eylemciler neden acaba ülkenin dünya çapındaki bu projesine karşı olduklarını bana akıl ve mantık çerçevesinde izah edebilecek olan var mı?


Sonra bir de ''Üçüncü havalimanı yapılmasın!'' diye bir talep var.
Ya işin rengi zaten inanılmaz bir şekilde, ayan beyan ortada anasını satayım. Hayır bundan iyisi yazının altında ''imza; küresel elit'' yazması olurdu herhalde.


Üçüncü havalimanı Türkiye'nin hem marka değeri hem de ekonomik ve turistik geliri açısından, karşı çıkılmasının sebebi yalnızca art niyet veya yüksek seviyede geri zekalılık olan bir projedir. Dünyanın en büyük hava yolu şirketi olmaya doğru giden Türk Hava Yolları diğerleri gibi kişilerin değil, devletindir. Yani bu şirket devletimize para kazandıran ve prestij sağlayan bir şirkettir.


Üçüncü havalimanı, dünyanın en büyük hava limanlarından biri olacak ve uzak seyahatler arası bir aktarma merkezi haline gelecek. Şuan bu merkez Almanya'nın Lufthansa şirketidir. Ve elde ettiği gelir ve prestijin büyük kısmını buna borçludur. Fakat üçüncü havalimanı yapılırsa, güç merkezi Türkiye'ye kayacak tahmin ettiğiniz gibi. Yani buna karşı çıkılmasının yegane sebebi budur.


İlk yazıda da söylediğim gibi, bu olayın arkasında bir takım eller var. Tabi arada samimi insanlar da var elbet, bizzat tanıdığım insanlar gibi zira. Fakat o insanlar çok açık seçik bir şekilde kullanıldı. Tıpkı daha önceki darbelerde kullanıldıkları gibi. Ya düşünsenize Amerika'nın, Almanya'nın, İngiltere'nin, Fransa'nın işi yok, kendi ülkeleri güllük gülistanlıkmış gibi, bizim ülkemizdeki şu ayaklanmayı bir numaralı gündemleri yapıyorlar. Ünlülere mesajlar attırıyorlar. Bir de bizim at gözlüklüler ''basın sansür uyguluyooo'' demez mi anasını satayım. Siz ya haber izlemiyorsunuz, ya da dünya basınını takip etmiyorsunuz, ya da ileri seviye embesilsiniz.



Ayrıca diğer taleplere bakıyorsun, eylem yapanlar dışındaki sıradan, asıl halk için bir tane talep yok. Hep eylem yapanlar için talepler. Lan madem halk için ayaklandınız, tüm halk için bir şeyler neden istemiyorsunuz olum? Yok eylemcilere zarar veren polisler görevden alınsınmış, tamam, o halde halka ve kamu mallarına zarar veren eylemciler de ağır hapis yesin, var mısınız?


Yüzlerce esnaf dükkanını açamıyor şuan, ekmek tekneleri gitmiş durumda. Halk için ayaklanıyorsunuz da, bu esnaf halk değil mi? Bu otobüsler halkın değil mi? Kısasa kısas, o polisler görevden alınsın, bunları yapan şerefsizler de ağır hapis yesin, adalet sağlansın. Arada kalan masum ve samimi halk inanın o zaman tatmin olur.


Mehmet Ali Alabora, Halit Ergenç, Okan Bayülgen ve neredeyse bütün diğer ünlüler gibi bu halkı tahrik edilmeye eğilimli koyun zanneden bok böcekleri yerine, doğruları tutarlı şekilde anlatan adamları takip edin.


Bu ülkede Koç ve Doğan malikanelerinin önünde eylem yapanları görürsem işte o zaman bu halkın koyun olmadığını anlarım demiştim ve yine tekrarlıyorum. Bu ülkeyi perde arkasından soyup soğana çeviren insanları protesto edin, en ön safta ben olayım.


Hadi selametle.

BEYNELMİLEL GEZİ PARKI

$
0
0

Seviyorum sizi ciğersizler.

Bu ülkenin iç meselesi olan bir konu, eğer dünyanın uluslararası meselesi haline gelirse, bu işin sadece sıradan halk tarafından örgütlendiğini veya desteklendiğini düşünmek, yüksek derecede geri zekalılık belirtisidir.


Bu olay patlak verdiğinde, benim yaptığım ilk şey başta Amerika olmak üzere, dünya medyasını takip etmekti. Bu olayın az çok medyalarda yer etmesi son derece normaldi, fakat iş o normallik boyutunu çoktan aştı.


Hatta ülke içindeki boyut da farklılaştı ;


Tek bir soru sorup geçecem ; Vatanı için ayaklandığını söyleyenler, yanıbaşlarında Türk milletine yapılan bu apaçık hakaret karşısında neden tek kelime etmedi? Bu işin sizin pembe duygularınızla alakası yok, her kesimden yapılan çok ağır bir propagandaya maruz kalıyorsunuz o kadar. Kızılhaç bile orada daha ne diyeyim ben...


Amerika'nın ve Amerikan pazarlama gücünü düşünürsek tüm dünyanın en prestijli gazetelerinden biri New York Times, Gezi Parkı'nın reklamını yaptı geçenlerde ; LinkLink

ve baskıda bu resmi kullandı
Şimdi siz bu reklamı ve haberi görünce ''ay Amerikacım benim yaa, çok düşüncelisiniiz, biz sizi böle bilmiyoduk <3 ''  mu dediniz?

Yoksa ''lan tüm dünyayı kan gölüne çeviren bu şerefsizler, gaz yiyen insanları ne diye savunuyo ki?'' mi dediniz?



Bu konu üzerine çok fazla haber var ; LinkLinkLink


Sonra dünya halkları bile sokağa döküldü ;



Tabi bu anlaşılması zor haber kampanyasına tepki gösteren Amerikalı Türkler de var ; Link
Adamlar ''tamam da niye abartıyorsunuz bu kadar'' diyor kısaca.


Buyurun bir de dünya basınından diğer haberlere göz atalım ;


Buyurun birkaç tane daha ;


Daha fazla video

Şimdi bu haberlerde dikkatinizi çeken bir şey oldu mu?

Gerçi biraz İngilizce gerektiriyor ama anlamayanlar için ben söyleyeyim ; Amerikan ve dünya basınına göre bu protestoların nedeni ''seküler (laik) olan Türk halkına karşı hükumetin izlediği İslami politika'' !


Yani dünya medyası bu olayı yine İslam'a bağladı. Washington Post'un da yaptığı gibi.. Tıpkı şuan tüm dünyada tüm Müslümanları potansiyel terörist ilan ettikleri gibi. Yani Türk halkı tamamen laikmiş ve baştaki yönetim İslami politika izliyormuş, ve Amerika da ''insanların özgürlüklerine müdahale'' temasında işliyor bu konuyu.
Onlar için Müslüman halk = terörist
Müslüman yöneticiler = diktatör
Ve gördüğünüz gibi bu mesaj üzerinden yapılıyor haberler.
Olayın boyutunu çaktıysanız ne ala..

ezilenlerden olmayacağız
Epey de bir özenle işliyorlar gördüğünüz gibi, kadın programı bu haberle açtı, paket haberle yetinmeyip bir de canlı bağlantı gerçekleştirdiler. Eylemcilerle yapılan röportajları gösterdiler falan..


Nedense CIA Türkiye şefi Graham Fuller da ''Türkiye'ye sol lazım'' demişti hatırlarsanız. Sağ kesimin fazla güçlendiğini ve sola ihtiyaç olduğunu söylemişti. John Kerry ve basın sözcüleri çıkıp ''itidal'' çağrısı yapmış ve eylemcilerin tarafında olduklarını çok açık imalarla dile getirmişlerdi.


Tabi ülkemizdeki bazı kesimler ''işte habercilik bu'' dedi,
bazıları da ; ''lan töbe töbee''...


Peki İsrail?
İsrailli bakanlar neden Gezi Parkı olaylarından memnun olduklarını söylüyor?
Ben size haber linklerini vereyim, siz kendiniz bakın ve yorum getirin ciğersizler ; LinkLinkLinkLinkLinkLinkLinkLink

Benim aylardır ve olayla alakalı günlerdir söylediğim şeyleri bir de resmi bir ağızdan sizlerle paylaşmak istiyorum, zira olayın hem başlığı, hem de özeti niteliğinde bir konuşma ;


Ne batı, ne doğu, ne de Rusya Türkiye'nin güçlü olmasını istemiyor duyduğunuz üzere. İyi de biz bunu zaten yıllardır söylemiyor muyuz? Yıllardır bu adamların bizimle oyun oynadığını, başımıza geçen neredeyse her adamı onların atadığını veya başa geçenleri kullandıkları ya da buna zorladıklarını, 90 yıldır aynı sistem tarafından bu ülkenin sömürüldüğünü söylemiyor muyuz?

Şuan Amerika'nın endişesi, daha önce ordunun endişesi idi hatırladınız mı?

E biz bunları söylediğimizde komplo teorisyeni veya hayalperest neden oluyoruz peki? Çünkü bu insanlar, o sistemin en güzel sonucu. Komploya inanmayan, kendisine sadece televizyonu, gazeteleri ve okul kitaplarını alim edinmiş insanlar, bu sistemin en güzel sonucudur.

ülke çöpten geçilmez iken ben hiçbir sanatçı veya çevreciyi gördüğümü hatırlamıyorum

Bu ülkede elitler batıcı, sosyalist komünistler Rusyacı, kendini yogaya, evrenle iletişime ve daha bilmem ne boklara vermiş olanlar da uzak doğucu anasını satayım. Seni sevmeyen, senin gelişmene engel olan herkesi kendine rol modeli edinmişsin arkadaşım. Bunların dışında kalanları, yani Müslüman dünyayı kendine arkadaş, dost, müttefik edinirsen (rahmetli Erbakan gibi mesela), aynı sistem seni ''gerici, irticacı, yobaz'' diye yaftalar, elini kolunu bağlar, laikliğin koruyucusu olan asker gelir darbe yapar, ülkedeki tüm Müslümanlar fişlenir..


Ve sonuç ; bu sistemin kölesi olan gerici yobazlar tarafından yağmalanan ve asla gelişemeyen bir ülke. Zaten bu gerici yobazlar için bir lider içki içsin, başörtü yasağı getirsin ve laikliğin koruyucusuyuz desin tamamdır, bunun yanında ülkeyi sömürmesi, geriletmesi ve yağmalaması kimsenin umurunda olmaz. Ülke laik olsun da, isterse üçüncü değil dördüncü dünya ülkesi olsun...


Bu Gezi Parkı olayının Suriye ile savaşmayı reddetmemizden ve terörün bitiminden hemen sonrasında, seçimlerin de hemen öncesinde olması hiç mi dikkatinizi çekmedi ey insan evlatları?


''Amerika yalancıdır, Amerika sömürür, Amerika emperyalisttir'' diye bağıran arkadaşım ; Amerika'nın her gün bir açıklama ile Gezi Parkı'na destek vermesi seni hiç mi kıllandırmadı?


Dünya medyasında bu denli yankı uyandırması ve hükumet aleyhinde olmaları seni hiç mi kıllandırmadı?


Sözde eylemcilerin ilettikleri talep listesinde neden bu ülkenin gelişimine en büyük katkı sağlayacak şeylerin yapılması engellenmek isteniyor bunu hiç mi düşünmedin?


Eyleme katılan banka sahipleri, yöneticileri varken, bu adamlar sizden olduklarını söylerken, bir yandan da sizi sömürmeleri hiç mi dikkatinizi çekmedi?


O talep listesinde bankaların aldıkları faizlerden, ülkeyi ve ve vatandaşı sömürmelerinden neden hiç bahsedilmedi? Halbuki bankacı da sizdendi hani, yapsaydı ya bi güzellik, sonuçta o da çapulcuydu.


Vatandaşın yararına bir tane talep var mıydı o listede arkadaşım, ülke yararına bir tane istek var mıydı?


Pkk'nın en büyük finansörlerinden Almanya'nın başbakanının Gezi Parkı'na destek vermesi seni hiç mi kıllandırmadı?


''Hollywood ve Mtv yıldızları illuminati'nin maşalarıdır, insanlara bir şeyler empoze ederler'' diyen arkadaşım ; bütün bu Hollywood ve Mtv yıldızlarının Gezi Parkı'na destek vermesi seni hiç mi kıllandırmadı?


Bu ülkenin kanını emen banka yöneticilerinin ''ben de çapulcuyum, Gezi'ye destek'' demeleri, seni bir yandan soyarlarken, diğer yandan da senin yanındaymış gibi görünmeleri seni hiç mi kıllandırmadı?


Bu ülkede ne kadar ünlü varsa, hepsi sanki ağız birliği etmiş gibi Gezi Parkı'na destek vermeleri seni hiç mi kıllandırmadı?

Bu ülkede birçok darbe görmüş, birçok katliama şahit olmuş, despotlukları görmüş bu insanların o zamanlar susup da, neden şimdi hep birlikte ayaklandıklarını hiç mi düşünmedin?


Bana ''insanları bir yere toplamanın en iyi yolları nelerdir?'' diye sorsalar ;
''önce çok iyi bir reklamını yapmak, sonra da oraya halkı çekebilecek kişileri toplamak'' derdim.
Ve ben, oraya sadece ünlüleri görmek için gidenler olduğunu da biliyorum. Sen bu ülkenin bütün şarkıcılarına, oyuncularına ve ünlülerine burayı reklam yapmalarını söylersen, en çok adamı işte o zaman toplarsın. Keza ben daha önce bu kadar ünlüyü hiç bir arada görmemiştim.

Tuba Büyüküstün, kendisi şu meşhur gizli kamerayla çekilen mason kabul törenindeki adamın kızı

Hükumete karşı çık arkadaşım, başımla birlikte.. Fakat gel sandıkta çık. Gel evinde tencere tavayla çık. Ama seni kullanan bu takım elbiseli kodomanların oyuncağı olma. Ülkedeki en çok parayı kazanan ve aranızda uçurum olan, seninle bir resim çektirmeye bile nazlanan ünlüler dedi diye oraya gitme. Ama eylemini sonuna kadar yap. Aleyhte yazılar yaz, videolar yayınla.


Ama önce araştır, bazılarının ekmeğindeki yağ-bal olmadan yap ne yapacaksan.
Zira bu olay çok daha önceden planlanmıştır. Bu kadar ünlünün tek bir elden mesaj almadan sokağa döküleceğine de beni kimse inandıramaz.
Amerika ve dünyanın bu olayın bu kadar üstüne gitmesinin altında bir şey olmadığını kimse bana söyleyemez.


Bu, uluslararası bir projedir.
Beynelmilel bir harekettir.

BILDERBERG VE AVRUPA PARLAMENTOSUNDA GEZİ PARKI

$
0
0

Selam ciğersizler.

Hatırlarsanız daha ilk yazıda şöyle bir şey demiştim ; ''Bu olay ile ilgili, dünya siyaseti birinci ağızdan açıklamalar yaparsa, işte o zaman bu işin ardında kimlerin olduğunu hep birlikte anlarız.''


İkinci yazıda da ''bu işten memnun olanlar''ı sıralamıştım elimden geldiğince. Bu son derece sıradan ayaklanmaya başta Amerika olmak üzere neden tüm dünyanın bu derece ilgi gösterdiğini, acizane irdelemeye çalışmıştım.


İlk yazıda söylediğim şey gerçekleşti ve konu hakkında birinci ağızdan açıklamalar duyduk. Konu medyadan sonra, resmi organlara taşındı.


Geçenlerde Avrupa Parlementosu toplandı, duymuşsunuzdur. Ve o koskoca Avrupa Parlementosu toplantısında Türkiye'deki ''Gezi Parkı'' olayları konuşuldu. Evet bu hiç de normal bir olay değil gördüğünüz gibi.

Konuyla ilgili haberler için ; LinkLinkLinkLinkLinkLinkLink


Fakat olayı biraz daha öncesine almamız gerekli. 3-9 Haziran'da Bilderberg toplantıları yapılmıştı. Ve size şöyle küçük bir tüyo vereyim, Bilderberg toplantıları yapılmadan önce, düşünülen planları gerçekleştirmek adına dünyada bazı hamleler yapılır. Örneğin bu Bilderberg'lerden önce Amerika'da bir terör olayı medyana geldi. Hatırlarsınız Boston'da bir patlama olmuş ve bir sürü insan hayatını kaybetmişti.


Daha sonra İngiltere'de birkaç terör vakıası olmuştu ; LinkLink
Alex Jones'tan Bilderbergler için de şunlara bakabilirsiniz ; LinkLinkLink

tarihten beri Bilderberg..
Ve bu planlı olayların ardından da ''Gezi Parkı'' adı verilen bir eylem gerçekleşti. Kimse bana bu eyleminin tarihinin tesadüf olduğunu falan söylemesin. Kimse bana böylesi bir olayın dünyanın ana sorunu olmasının altında bazı ellerin, aslında her zamanki ellerin olmadığını söylemesin.


İşte o Bilderberg toplantılarında bu konular konuşuldu ve kararlar alındı. Bizim için ne gibi kararlar alındığını sanırım hep birlikte görmekteyiz;

1. Beyaz Saray sözcüleri ve bizzat dış işleri bakanı Kerry, birinci ağızdan bu olay hakkında Türk hükumeti aleyhinde demeçlerde bulundu.

2. Alman başbakanı Merkel, birinci ağızdan bu olay hakkında açıklamalar yaptı.


3. İsrail bakanları konuya müdahil oldu ve memnuniyetlerini bildirdi.

4. Tüm dünya medyası bu olayı birinci gündem maddesi yaptı.

5. Ve son olarak ''Avrupa Parlamentosu'', Türkiye'yi kınadı ve dünyaya bu olayı resmi ağızlardan bir kez daha duyurdu.

6. Ünlüler üzerinde bunaltıcı bir medya ve kamuoyu baskısı oluşturuldu, ve Gezi Parkı'na destek vermeyenler adeta ''fişlendi''.

Link
Olaya ''abi halk koyun değilmiş yaaa'' gözüyle bakan arkadaşım, bunlar senin hiç mi dikkatini çekmedi?


Peki Bilderberg'e Koç ailesinin de katıldığını da biliyor muydunuz? LinkLinkLink


Bu olaya destek verenlerin arasında Koç'ların bulunması, sonra da Bilderberg'de yine onların bulunması, sonra da tüm dünyanın bu konuda Türkiye'ye baskı yapması...


Ülkeyi 100 yıldır sömüren düzenin başındaki aile, bunları neden yapıyor acaba... Kendileri yedi göbek, hatta yetmiş yedi göbek Yahudidir. Bakın bunu sizlere ''sadece birkaç fotoğraf'' ile ispat edebilirim ;


Bu fotoğrafı bir sürü arkadaşıma gösterdim ve ''sence bu aile nereli?'' dedim.
Verilen cevaplar hep ''Amerikalı, İngiliz, Fransız'' vb. oldu.


Şimdi şu aileye bir bakın, zerre kadar Türklere benziyorlar mı?
Benzemiyorlar çünkü Türk değiller ;
Benzemiyorlar çünkü Yahudiler.


Yediğimiz yemeği bile sömüren batının, bu konuda sizin yanınızda yer alması ve hükumete baskı yapması hiç mi sizi kıllandırmadı?


Bilderberg toplantılarının da, Avrupa Parlamentosunun toplanmasından hemen önce yapılması da dikkatinizi çekmiştir sanırım. Bundan hemen önce kilit ülkelerde, kilit olayların medyana gelmesi de..


Bunun gerçek ve katıksız bir halk ayaklanması olduğunu düşünenlerde şu videonun mealini soruyorum ;


Olaylar sadece bu videoya bağlı değil tabi, bu sadece bir örnek daha. Fakat bunun gibi onlarca haberi sizinle paylaşmıştım zaten. Bu olayda, herkese masum vatandaş edasına bürünmüş, işini iyi bilen ajanlar var.


Tüm bunlar sürerken, CNN'in başını çektiği dünya medyası, olayların durulduğu şu günlerde hala ve hala kara propaganda yapmaya devam etmekte. ''Bu Amerikalılar ne kadar salak yaa, 11 eylüle inanıyolarr''  diyen at gözlüklü ama öyle olmadığını düşünen arkadaşım, işte şuan aynı ellerin farklı bir planına inanmaktasın. Sen hala ''halk uyumuyomuş abiii, ben ilk kez bu kadar zeki insanı bir arada gördüm''  de. Aradan yıllar geçtikten sonra da ''bu kadar salak insanı ilk defa bir arada görüyorum'' diyeceksin.


Olayın başında eylem yapanların hepsini katmıyorum, oraya bunları bilmeden gidenler var elbet. Samimi duygularla giden. Kimler tarafından piyon olarak kullanıldığını bilmeden giden.. Fakat şuan her şey ortada ve bunları bile bile giden, veya araştırmadan körü körüne giden insan ya salaktır, ya da salaktır.


Kazlıçeşme'de Akp'nin 1 milyondan fazla katılımcı topladığı mitingi CNN, ''hükumete karşı protesto'' diye yayınladı. Evet ''yok artık anasını satayım'' demiş olabilirsiniz ama, aynen de öyle oldu.


Aha da birkaç link ; LinkLink

Polis terörü polis terörü diye diye dellenen polisler de oldu ; Link

Dünyaya yalan haber pazarlayanlar oldu ; LinkLinkLinkLinkLink

Talk showlara konu olundu ; Link

Garip şeyler oldu ; Link Link

Farklı kafayı yaşayanlar da oldu ; LinkLink


''Bu tür sosyal ayaklanma görünümlü olaylar ne diye emperyal medyada çıkıyor?'' diye bir soru gelmiş olabilir aklınıza.
Sosyal ayaklanma, insanların özgürlük ve demokrasi arayışı görünümlü bu olayların arkasında birebir aynı emperyal güçler var da ondan. Normal bir hak olan özgürlük isteme hakkını, bu küresel eller maalesef kendi çıkarları için kullanmakta bugün. Zamanın bir kesiminde bir düşünce, bir akım ortaya atarlar, ve insanları bu akım adına ayaklanmaları için teşvik ve finanse ederler. Olayın içinde samimi duygular taşıyanlar olsa da, kullanılmaktan öteye gidemezler.

bazıları da açıktan bu hareketi desteklerler
Bakın bu konu hakkında yapılmış küçük bir belgesel var, izlemenizi tavsiye ederim ;


İnsanların özgürlüklerini ellerinden alanlar, onları özgürlük diye ayaklandıranlarla aynı kişiler. Böylece kendilerine sorun olan veya istemedikleri yönetimleri, insanları veya rejimleri halkın kendisi indirmiş gibi gösteriyorlar yani. Zekice.

Medyayı tehdit ederek de bu olayları pazarlarlar.

Sonra istihbarat servisleri de boş durmazlar böyle olaylarda ;


LinkLinkLinkLinkLink

Occupy hareketi tüm dünyada sivil darbe yapabilme potansiyeline sahip bir örgüt haline geldi. Zira arkasındakileri düşünürsek, gayet normal. Yoksa bu şekilde hükumet devirme ve dünyayı sömüren küresel elitin de arkalarında olmasının başka hiçbir açıklaması olamaz.

bu beynelmileli ;
bu da Türkiye'deki...
LinkLinkLink

Lafın kısası Bilderberg'de bu konu konuşuldu ve birtakım kararlar alındı, Türkiye'den de yetmiş yedi göbek Yahudi olan Koç ailesi katıldı. Koç ailesi aynı zamanda bu eylemi perde arkasından destekliyor ve reklam kesilmesi gibi çeşitli yöntemlerle medyayı kullanmak istiyor ciğersizler. 100 yıldır Türkiye'yi sömüren insanlar, bu olaya ''halk sevgisi'' adı altında destek veriyor. Ben de çapulcuyum diyen bir banka genel başkanı ve marka sahibi, bir yandan da halkı soyup soğana çeviriyor. Yalan haberler sadece bir merkezden çıkıyor ve tüm dünyaya yayılıyor. Medya manipülasyon uyguluyor. Ünlülere baskı yapılıyor. Destek vermeyen ünlülere bıyık altından tehditler yağıyor. Tüm ünlüler tek bir merkezden aldıkları mesajlarla, halkı ayaklanmaya teşvik ediyor. Ve daha fazlası..


Tabi bu arada Londra'da G-8 toplantılarını protesto ederken polis tarafından yerlerde sürüklenen insanlar, nedense asla dünya medyasında bu denli yer etmiyor. LinkLinkLinkLink



Avrupa Parlamentosu, Beyaz Saray, İngiltere, Fransa, Almanya ve dünya bu olaylar söz konusu iken nerede?...


Konu hakkında birkaç yazı daha yazmak ve toparlamak temennisi ve selamet ile ciğersizler..


Viewing all 129 articles
Browse latest View live